YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Görünen köy kılavuz istemiyordu, öyle de oldu.
17 Aralık 2013 büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda suçüstü yakalanan dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan anayasaya darbe yapıp güvenlik ve yargı bürokrasisini darmadağın etti.
Adı rüşvet, yolsuzluk, işkence ile anılan ve kamuoyunda “Mehmet Ağar polisleri” olarak bilinen ‘eski Türkiye aktörleri’ göreve getirildi. 15 Temmuz 2016 darbe kumpasıyla da yargı bürokrasisi AKP ve MHP teşkilatlarından toplanmış tetikçilerle dolduruldu.
Bütün bunlara paralel olarak medya dünyasında Saray’a biat etmeyen kurumlar polis ve yargı zoruyla gasp edilip bağımsız gazeteciler hapsedilirken diğerleri de doğrudan Erdoğan’a bağlandı.
Öte yandan cezaevlerindeki tüm mafya-çete reisleri ve terör örgütü yöneticileri serbest bırakıldı.
Sedat Peker ve Alaattin Çakıcı gibi isimlere ülke pay edildi. Nihayetinde Türkiye’yi bugüne getiren yolun taşları döşenmiş oldu.
Yargı ve güvenlik bürokrasisi bırakın operasyon yapmayı, bu suç yapılanmasının parçası haline geldi. Devlet adına suç işleme özgürlüğüne kavuştular.
MHP lideri Devlet Bahçeli özel afla cezaevinden çıkartılan suç örgütü liderlerinin uğrak yeri oldu.
MAYFANIN YENİDEN ORGANİZASYONU
Bu aşamada kritik bir hamle daha geldi.
Erdoğan ve Bahçeli ittifakı Ergenekon ekibiyle kolkola girip yeni dönemi dizayn etti. Ergenekoncular, mafya ve çete liderleri cezaevlerinden çıkartılırken başı boş bırakılmadı.
Onlara ordunun, emniyetin ve sokakların tapusu verildi. Onlar da aldıkları talimata uygun olarak sistemi formatladılar.
Hatırlayanlar olacaktır; Ergenekon Operasyonları sırasında ele geçen örgütsel dökümanlar içerisinde “Mafyanın Re-Organizasyonu” başlıklı notlar vardı. Özetle “devlet mafya örgütlerini dizayn eder, içlerine koyduğu adamlarla yönetir, sokaklardaki lümpen gençlikle operasyonlar yapar” diyordu.
Nitekim öyle de yaptılar.
Mesela Sedat Peker’in önünün açılıp Türkiye’de ‘korku atmosferi oluşturmak için’ sağı solu tehdit ettiği dönem böyle bir dönemdir.
Daha sonra Alaattin Çakıcı tahliye edildi ve Saray tarafından mafyaya kayyum olarak atandı. Diğer mafya grupları da onun şemsiyesi altında yeniden organize oldu.
Sokak çeteleri siyasi projelerin de bir parçası haline getirildi ki Ergenekon ekibinin bu konudaki mahareti herkesin malumu.
Bir yandan çetelerin önü açılırken öbür taraftan güvenlik ve yargı bürokrasisinin dürüst isimlerinin eli kolu bağlandı. AKP rejimi yandaşlarını silahlandırıken aynı zamanda çetelerin ağır silahlarla donatılmasına bile göz yumdu.
Yani bugün yaşadığımız şiddet, çökme, infaz ve kanunsuzluk hali göstere göstere geldi. Erdoğan ve müttefikleri bile isteye bu düzene geçti ve bugün gelinen noktanın sorumlusudur.
İktidarın ar damarı çatladı, yolsuzlukla mücadele eden bürokratlar teröristlikle suçlandı ve düzgün insanların ‘potansiyel terörist’ olarak görülmesi nedeniyle ülke şiddet sarmalına teslim oldu.
Bu yüzden Esenler’de yaşanan ve milyonlarca insanı şok eden şiddet görüntüleri sürpriz değil. Üstelik daha kötüsü kapıda çünkü literatür bunu söylüyor.
Güvenlik alanında çalışan herkesin bildiği bir kuraldır.
Mafya ve suç örgütlerinin hedefi devlete sızmaktır. Bu sürecin finali ise devleti ele geçirmektir. Türkiye bu süreci iki yönlü yaşadı.
Bir yandan Erdoğan rejimi mafyalaşırken öbür yandan devlet mafyalaştı. Mafyalaşan devlet kendi mafyatik sistemini üretti. Öyle ki emniyet müdürleri yada jandarma komutanları mafyatik yapılanmaların parçası oldu.
Sayısız örnek vermek mümkün.
Savcılar uyuşturucu baronu, emniyet müdürleri mafya yöneticisi oldu. Hakimler suç örgütlerinin sekretaryası haline geldi.
Suç örgütü liderleri Saray’da ağırlandı. Türkiye AKP iktidarı döneminde dünyanın en önemli kokain rotalarından birine dönüştü.
Türkiye aynı zamanda Avustralya’dan Latin Amerika’ya tüm suç yapılanmaları için sığınacak limana dönüştü. Erdoğan parayı basana vatandaşlık verdi. Dünyanın kırmızı bültenle aranan mafya liderleri İstanbul sokaklarında çatışmaya bile başladı.
Bütün bunlar olurken Türk polis teşkilatı, savcı ve mahkemeleri ise gazetecilerin, hayırsever gariban Anadolu insanının peşindeydi. Erdoğan ve AKP’li bakanlara ‘payını’ veren herkes her türlü suçu rahatlıkla, pervasızca işledi.
Kısacısı;
Türkiye bugün içine düştüğü şiddet sarmalına tesadüfen gelmedi. Erdoğan ve müttefikleri bilerek isteyerek bu yolu açtı, aktörleri destekledi ve onları baş tacı etti. Kötülükte profesyonelleşmiş insanlar artık dümende oturuyor.
Gelinen noktada bir açmazımız daha var.
Tıpkı 15 Temmuz tartışmalarında olduğu gibi konuyu ele alan taraflar esas faillere odaklanmak yerine yaşananlardan siyasi rant elde etme derdinde.
Bugün Türkiye’yi esir alan kanunsuzluk hali, şiddet sarmalında asıl konuşulması gereken şey bizi bu duruma getiren sebepler. Bir başka ifadeyle Esenler baskınında olduğu gibi örnekler konuşulacak ama bizi buraya getiren asıl sebepler konuşulmayacak.
Erdoğan ve AKP iktidarın istediği de bu. Örnekler-olaylar konuşulsun ama asıl failler, sebep olanlar gündeme gelmesin!
Peki Türkiye’yi ne bekliyor?
Öncelikle “Türkiye Teksas’a döndü, Meksika gibi olduk” söylemi doğru değil. Zira Türkiye sokaklarında yaşanan şiddet ne Teksas’da yaşanıyor ne de Meksika’da.
Acımasızlığı ile dünyaya nam salan Meksika Mafyası bile Türkiye’deki mafyalar kadar rahat değil. Meksika’da mafya liderlerine özel af çıkartılmıyor, hapisten çıkartılanlar koşa koşa gidip koalisyon ortağının elini öpmeye gitmiyor!
Bir başka ifadeyle Meksika Mafyası, Meksika’da yönetimi ele geçirebilmiş değil. Eksikleri olsa da polis-yargı ve medya işliyor.
O yüzden sokakları esir alan bu şiddet sarmalının nerelere evrileceğine dair projeksiyon yaparken bunu unutmayın.
Kötü günler yaşıyoruz ama daha kötüleri kapıda. Mafya iktidarının son bulması ve sokakların güvenliğinin sağlanması için sihirli formüllere ihtiyaç yok.
Yapılması gereken belli ama gerekli adımları atacak halk iradesi eksik.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***