Mustafa PAÇAL
Seçimlerden sonra başlayan eleştiri, özeleştiri trafiğini CHP dışındaki muhalefet partileri hemen hemen tamamladılar. HDP eş başkanları Buldan ve Sancar’ın yeniden aday olmayacaklarını açıklamalarının dışında hemen hiçbir partide başkanlık düzeyinde bir değişiklik görülmedi.
Son olarak Meral Akşener yeniden İyi Parti genel başkanlığına altılı masadan çekilerek ve CHP’den 15 milletvekili talep etmesinin “en büyük pişmanlığı” olduğunu söyleyerek seçildi.
Geriye sadece CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun durumu kaldı.
Haklı haksız tüm eleştiri okları onun üzerinde, atılan okların bazıları zehir uçlu oklar ki gerçeği yansıtmıyor, vicdansızlık ve haksızlık taşıyor. Bu zehirli okları atanların başında kimi gazeteci ve siyasetçiler gelse de ilk sırayı Sözcü yayın grubu alıyor.
Başta Fatih Portakal olmak üzere Kılıçdaroğlu için yerli yersiz pek çok söz söylendi, söyleniyor. Bunların başında “hemen istifa et”, “seni o koltuktan indirene kadar elimden geleni yapacağım” minvalinde haddini aşan saldırgan ifadeler yer alıyor.
Sanki Kılıçdaroğlu’na karşı bir misyon üstlenilmiş.
Öncelikle siz bu denli saldırgan ve çoğu zaman saygısızlığı varan sözleri hangi hakla ve kimin adına söylemek cüretini kendinizde görüyorsunuz.
Yani sizde kim oluyorsunuz?
Eğer seçimlerin kaybedilmesi nedeniyle bunları söylüyorsanız, tek bi kişi üzerinden yürüyen eleştiri hem yetersiz kalır hem de haksızlık olur.
Çünkü seçimleri bir bütün olarak muhalefet partileri kaybettiler.
Millet İttifakı sekiz parti, Emek ve Özgürlük İttifakı ise on iki parti ile kurulan seçim ittifaklarıydı.
Bunun anlamı yirmi parti ve onların liderleri de seçimleri kaybettiler.
Ayrıca seçimin hangi siyasi ve ekonomik koşullarda yapıldığını, iktidarın tüm devlet olanaklarını sonuna kadar kullanarak her türden baskı ve hukuksuzluğu yaptığını da unutmamak gerek
Doğru, hepimiz seçimlerin kazanılacağı motivasyonu içinde yorumlar yapıyorduk.
Hatta öyle ki seçim sonrası yapılacak olanları listeliyor, kimin bakan ve kimin bürokrat olacağı konusunda siyasi totolar bile oynuyorduk.
Tüm bu hengamenin içinde seçimlerin ikinci tura kalacağını söyleyen anketlere fazlaca ilgi duymadığımız gibi “gelin işi ilk turda bitirelim” moduna bile çoğumuz girmişti. İşini özenle yapan kimi anket şirketleri ise seçimlerin bıçak sırtında gideceğini söylemiş olsa bile bu türden sonuçları görmezden gelmek işimize geliyordu.
Yoksa Millet İttifakı içindeki “Meral Akşener sendromunu”, Emek ve Özgürlük İttifakı içindeki “TİP egosunu” saymazsak genel olarak iyi bir seçim kampanyası sürdürüldü. Ancak tüm bunlar yeterli olmadı. Çünkü tahmin etmekte zorlandığımız ve hesaba katmadığımız şeyler vardı.
Örneğin “muhalefet terör örgütleriyle işbirliği yapıyor” söylemi ve bu minvaldeki montaj kasetleri seçmen üzerinde etkili oldu. Hatta Ak Partiden kopmuş olan belli orandaki seçmenin sadece bu yüzden tekrar Ak Partiye dönerek oy verebileceği çok tahmin edebileceğimiz şeyler değildi.
Yani işin kısacası, ekonomik kriz ve her türden hukuksuzluk, yolsuzluk, demokrasi ve insan hakları ihlalleri iktidarın seçim kaybetmesi için yeterli zeminin oluşmasına yetmedi.
Şimdi seçim sonrası daha kapsamlı bir eleştiri trafiği işletmek ve önümüze yeniden bir yol haritası koymak ve ona uygun örgütlenmeler geliştirmeyi konuşmak varken konuyu Kılıçdaroğlu’nun istifa etmesi ve etmemesi noktasına indirgemek doğru değil.
Oysaki Kılıçdaroğlu adalet yürüyüşüyle başlattığı dinamik muhalefet yürüyüşünü 2018 yerel seçimlerinde göstermiş olduğu liderlik ve yerinde siyasi hamleleriyle kazanmasını bildi. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere Türkiye’nin en büyük metropollerinde seçimleri kazanabildi.
Deniz Baykal’ın olaylı şekilde ayrılmasından sonra meclis grup başkan vekili iken parti genel başkanlığına seçilen Kılıçdaroğlu, bundan önce yapılan seçimlerde başarılı olamazken bugün “istifa et” diyenlerin o gün sesleri bugünkü gibi duyulmadı.
Kılıçdaroğlu ne zaman ki CHP’yi kurucu devlet partisi çizgisinden daha demokrat bir çizgiye çekmeye başladıysa parti içi ve dışı muhalifler güç birliği içinde kampanya yapmaya başladılar.
Seçim kampanyası boyunca “yolsuzlukların hesabını soracağım” dedikçe iktidar partileri ve onların yandaş müteahhitleri tehditler savurmaya başladıklarında bugün “istifa et” diyenlerin sesi pek duyulmadı.
Yine “yurtdışına kaçırılan milyarlarca dövizi geri getireceğim” dediği zaman, o dövizi kaçıranlara istifa edin diyemediler.
Kürt sorununu meclis zemininde çözeceğiz. Yeni demokratik anayasa yapacağız. Parlamenter rejime geri döneceğiz. AB’ye tam üye olmak hedefimizdir.
Tüm bunları bir CHP genel başkanı söylüyor.
CHP’yi “sola, demokrat çizgiye doğru” çekmesi, devletin partisi olmaktan çıkararak “Herkes ile helalleşmeli ve her sorunu çözmeye talip olmalı ve herkesin CHP’si olmalı” anlayışına çekme gayretleri unutulur değildir ve küçümsenmemelidir.
Ve bunların yanı sıra saygılı olması ve halkın içinden biri gibi davranarak yaşaması başka bir siyasi liderlik özelliği olarak öne çıkan yanları…
Ben Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanı olarak yoluna devam etmesini istiyorum.
Bunu hem CHP’deki değişim ve hem de muhalefetin yine derli toplu ittifaklar içinde davranması için istiyorum.
Ayrıca yirmi beş milyon oy bir liderden bahsediyoruz.
Kılıçdaroğlu yola devam etme kararı alabilir veya almayabilir, bu onun ve CHP kurultayının hakkı, dışardan gazel okuyanların değil…
Mustafa Paçal: Uzun yıllar sendika yöneticiliği yaptı, sol demokrat siyasetin içinde yönetici ve aktivist olarak çalıştı. Çeşitli sivil toplum kuruluşları içinde yer aldı. Farklı gazetelerde köşe yazıları yayınlan
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***