WAN – Rojhilatlı akademisyen Rojin Mukriyan, yeni Lozan süreçlerine karşı Kürtlerin 4 parçada birliğini sağlaması gerektiğini belirterek, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın bu konudaki tezinin çözüm olduğunu vurguladı.
Kürtler ve dostları, imha ve inkara dayalı Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılı dolayısıyla dünyanın birçok yerinde çeşitli eylemler düzenliyor. Eylem ve etkinliklerde, 100 yıldır yaşanan parçalanmışlığa karşı ulusal birlik mesajları verilirken, yeni yüzyılda yeni benzer antlaşmaların hayata geçirilmemesinin önemi üzerinde duruluyor.
Rojhilatlı akademisyen Rojin Mukriyan, Lozan Antlaşması sonrası ortaya çıkan tablo ve özelde kadınlara yansımalarına dair konuştu.
‘BÖL VE YÖNET TAKTİĞİ UYGULANDI’
Bir arada yaşayan halkların egemen güçlerin müdahalesiyle coğrafik olarak parçalara ayrılmasının bir taktik olduğunu söyleyen Mukriyan, “Batılı emperyalistler petrol sahalarını istiyordu. Örneğin; İngiltere ve Fransa, Güney Kurdistan’da, Musul’da yeni keşfedilen Wilayah petrol sahası üzerinde hak iddia ediyorlardı. İngiltere, birincil petrol tedarikçisi olarak ABD’yi Ortadoğu ile değiştirmeye çalıştı. Dolayısıyla, bunu ortak ‘böl, paçala ve yönet’ stratejisiyle yaptılar. Petrol bölgelerini ele geçirmek için Ortadoğu halklarına Avrupa merkezli ulus-devlet fikrini empoze ettiler ve bu fikir, bölgedeki parçalanmayı ve çatışmayı derinleştirdi. Petrol zengini bir bölge olan Ortadoğu’yu kırılgan ve Batı emperyalizmine bağımlı hale getirmek temelde beyan edilmemiş bir niyetti fakat Sykes-Picot’tan (1916) Sevr’e (1920) ve Lozan Antlaşması’na kadar olan anlaşmaların da temel amacı buydu” ifadelerini kullandı.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kürtler için de ulus-devlet kurma imkanının doğduğunu belirten Mukriyan, “10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’nın 62 ila 64’üncü maddeleri ‘bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını’ öngörüyordu. Ancak 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nda bu maddeler kaldırıldı. Bu olayların genel yorumu, ‘Kürtlerin bağımsızlık fırsatını kaçırdıkları’ şeklindedir. Ancak bu bizi bazı önemli soruları sormaya yöneltiyor; Sevr gerçekten bu kadar altın bir fırsat mıydı? Eğer öyleyse, Kürtler neden kaçırdı? Açıkçası, Sykes-Picot anlaşması emperyalist emellerin bir göstergesidir. Bununla birlikte, 1919’dan 1923’e kadar olan olaylara baktığımızda, Bolşevik Rusya’nın 1919 sonbaharının başından itibaren Mustafa Kemal’e yardım ettiğine ve böylece Sevr Antlaşması’nın uygulanamaz hale gelmesinde önemli bir rol oynadığına dair kanıtlar da bulabiliriz. Bolşevikler, Mustafa Kemal’e ve Türk Milli Hareketi’ne yardım ederek, devrimci fikirlerini Ortadoğu ve Yakın Doğu’ya yaymayı ve uluslararası tanınırlık kazanmayı umuyordu. Atatürk ise Bolşeviklerin devrimci fikirlerine tamamen karşı çıkarken, Bolşeviklerle stratejik ittifak yapmaya karar verdi. Bunu yaparak uluslararası izolasyondan bir çıkış yolu buldu” ifadelerini kullandı.
İKİ KÜRT HANEDANININ ROLÜ
Kürdistan’ın bölünmesinde bizzat Kürtlerin oynadığı rolü de unutmamak gerektiğini ifade eden Mukriyan, “Hanedanlık ve genel olarak feodal sistem, Birinci Dünya Savaşı döneminde Kürt siyasetine egemen oldu. 19. ve 20. yüzyıllarda birçok farklı hanedan vardı. Bunlar arasında iki Kürt hanedanı, Kürt siyasetinin şekillenmesinde önemli bir rol oynadı. Nehrî Seyitleri ve Bedirxan Beg hanedanlığıydı. İlki dindardı ve özerkliğe odaklıydı, sonraki ise laikti ve bağımsızlığa odaklanmıştı. 20. yüzyılın ilk yirmi yılı boyunca, bu iki farklı eğilim genellikle çatışma halinde gelişti. Bu eğilimler arasındaki gerilimler neredeyse sürekli ve her yerde mevcuttu. Çoğu zaman bu gruplar birbirlerini düşman olarak gördü. Hanedan, aşiret ve laik rekabet Kürt siyasetini şekillendirdi. Liderlik yarışı; reisler, ileri gelenler ve şeyhler her zamankinden daha fazla böldü. Kürtler zaten laik/dinci ve özerklik/bağımsızlık çizgileri arasında bölünmüş durumdaydı. Bu bölünmeler, İngiliz kuvvetlerinin 1917’de Bağdat’a girmesiyle derinleşti. Artık Kürtler de Türk yanlısı (Osmanlı yanlısı ve Kemalist yanlısı) ve İngiliz yanlısı güçler arasında bölünmüştü. İngiliz Siyasi danışmanı J.B. Hohler, Kasım 1919’da İstanbul’dan Curzon’a yazdığı bir mektupta, Kürtlerin ‘renginin her tonundan bir gökkuşağı gibi olduklarını’ iddia ediyordu” diye konuştu.
LOZAN’IN ROJHİLAT’A ETKİLERİ
Rojhilat’ın 1514 Çaldıran Savaşı’ndan sonra imzalanan Kasr-ı Şirin anlaşmasıyla Kürt topraklarından ayrıldığını hatırlatan Mukriyan, Lozan’ın Kurdistan’ın Rojhilat bölgesindeki etkilerini şu şekilde ifade etti: “Lozan Antlaşması Kurdistan’ın diğer parçaları için olduğu kadar Rojhilat için de yıkıcı sonuçlar doğurdu. Lozan Antlaşması sadece sınırları yeniden şekillendirip, bölmedi aynı zamanda ‘ulus devlet, ulusal egemenlik ve toprak bütünlüğü’ fikrine dayanan yeni bir siyasi düzen kurdu. Böylece Lozan Antlaşması hem ülke içinde hem de uluslararası alanda yeni bir siyasi sistem yaratmıştır. Bu yeni siyasi sistem tüm Ortadoğu’yu ve genel olarak dünyayı etkiledi.
O dönemki İran da bir istisna değildi ve bu yeni siyasi düzene entegre oldu. Ayrıca 1. Dünya Savaşı öncesinde 1911’de Kuzey ve Güney’den Rusya ve İngiltere’nin işgali, özellikle İngiltere’nin İran petrol yataklarının yoğunlaştığı Güney’deki varlığı İran’da önemli siyasi sonuçlar doğurdu. İran yönetimi, tıpkı Mustafa Kemal Atatürk’ün Kuzey’deki Türkleştirme politikası gibi kapsamlı bir Farslaştırma politikası yürüttü.”
100 yıllık tarih boyunca İran’da iki farklı rejim ile karşılaştıklarını ifade eden Mukriyan, “Pehlevi ve İran İslam Cumhuriyeti. İlki, laik İran fikrine dayanan yekpare bir İran milliyetçiliği peşindeydi. Sonraki dönem de yekpare bir İran milliyetçiliği peşinde koşuyordu, ancak bu sefer teokratik (Şii) İran fikrine dayalıydı. Dolayısıyla her iki dönemde de Rojhilatlı Kürtlerin iradesini ortadan kaldırmak için asimilasyon, zorunlu göç, kültür, dil kıyımı, toplu katliam, ormansızlaşma ve çevre tahribatı ortaya koyuldu. Örneğin Pehlevi, Kürt aşiretlerini İran’ın güneyindeki Kirman ve Fars gibi İran bölgelerine sürdü. 1946’da Mahabad’da kısa ömürlü Kürdistan Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından Pehlevi rejimi, Kürtlere karşı gergin bir savaş politikası izledi ve cumhuriyetin kurucusu Qazî Muhammed’i idam etti ve binlerce Kürdü katletti” ifadelerini kullandı.
ROJHİLATLI KÜRTLERİN DURUMU
Kürtlerin Pehlevi monarşisine karşı 1979 İran devrimine katıldığına dikkati çeken Mukriyan, “Ancak devrimden sonra, Kürt özerkliği talepleri de reddedildiği için yekpare teokratik sistemin kurulmasını boykot ettiler. Bu boykot, Ağustos 1979’da Ayetullah Humeyni’nin Kürt halkına karşı Cihad Fetvası vermesiyle sonuçlandı. 1979 ile 1983 yılları arasında İran rejimi tarafından 25 binden fazla Kürt katledildi. Velayet-i Fakih (Şiilik) dışında herhangi bir siyasi partinin kurulması yasaklandı. Kürt siyasi partileri sürülmüş ve Güney’deki kamplara yerleştirilmeye zorlanmış, halk en yoğun asimilasyon politikalarıyla burada da karşı karşıya kalmıştır. İran rejimi, Rojhilatlı Kürtlere hükmetmek için bir araç olarak yoğun müdahaleye girişti. Rejim, ormansızlaştırma ve çölleşme gibi taktikler izledi. Bir zamanlar dünyanın en büyük altıncı tuzlu su gölü olan Urmiye Gölü, 1970’lerden bu yana yüzde 90 oranında küçüldü. 1970’den 2020’ye kadar Urmiye Gölü’ndeki değişikliklere yol açan nedenleri araştıran bir rapor, gölün buharlaşmasının yalnızca iklim değişikliğinin etkisinden çok insan kaynaklı olduğu sonucuna vardı. Nüfus artışı, aşırı baraj inşaatı, tarım sektöründe su tüketiminin yanlış yönetimi, zayıf su kaynakları yönetimi ve göle artan tortu akışı gibi faktörlerin tümü Urmiye’nin yıkımına katkıda bulundu” diye konuştu.
Rojhilatlı Akademisyen Rojin Mukriyan
‘TOPLUMSAL LOZAN’ TEZİ
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1 Temmuz 2009 tarihli avukat görüşmesinde, “1920’lerdeki Lozan, ulusal Lozan’dır. Bu Lozan’la, cumhuriyet kuruldu. Bu cumhuriyet bugüne kadar demokratikleştirilmedi, şimdi demokratikleştirilmeye ihtiyacı var. Bu nedenle Toplumsal Lozan diyorum. Bu toplumsal Lozan’la, toplumun tüm kesimleri demokratikleştirilecek” önerisine değinen Mukriyan, “Toplumsal Lozan” fikrinin çözüm olduğunu belirtti.
Mukriyan, şöyle devam etti: “Öcalan, ‘Toplumsal Lozan’a öncülük ederek halklar arasında dostluk ve paylaşım oluşmasını istiyor. Yani farklı siyasi oluşumlar bireysel özelliklerini koruyarak bir arada yaşayabilir. Bu Öcalan’a göre doğrudan demokrasiye, radikal kadın özgürleşmesine ve ekolojiye dayalı demokratik bir konfederalizm sisteminin uygulanmasıyla mümkün. Yani Öcalan, toplumun her kesimini demokratikleştirerek, siyasi gücü topluma geri vererek Lozan Antlaşması’nı halka dayatan tepeden inme yapının ortadan kaldırılabileceğine inanıyor” diye belirtti.
ROJAVA ÖRNEĞİ
Lozan Antlaşması’nda halkların varlığının tanınmadığını vurgulayan Mukriyan, “Tepeden formüle edilen ve halka dayatılan bir antlaşmaydı. Öcalan’ın ‘Toplumsal Lozan’ önerisi açıkça ters yönde ilerliyor. Yukarıdan aşağıya ulus-devlet yapısının kurulduğu bir dünyada demokratik konfederalizm gibi bir sistemin uygulanması kolay değildir. Ancak Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bize umut veriyor. Ayrıca, Lozan’ın savunulan ulus-devlet sisteminin, eğer toplum yeterince kendi kaderini tayin edebilir ve yetkilendirilebilir hale gelirse demokratikleştirilebileceğini de gösteriyor. Yani basitçe söylemek gerekirse, Öcalan’ın ‘Toplumsal Lozan’ fikrinin bir şansı var fakat bu 4 parçada halkın bunu sahiplenmesiyle olur” dedi.
ROJHİLATLI KADINLAR NE YAŞIYOR?
Lozan Anlaşması’nın parçalanmışlık durumunun Rojhilatlı kadınları da etkilediğine dikkat çeken Mukriyan, “Rojhilat’taki Kürt kadınları için durum daha da vahimdi. Çünkü iki kez eziliyorlar. Hem kadın hem de Kürt olarak ayrımcılığa maruz kaldılar. İran’da kadınların anayasal olarak hiçbir temel hakkı yoktur. İran anayasası ataerkilliği güçlendirir ve uygular. Bu nedenle, ataerkillik derinlemesine kurumsallaşmıştır. Bu hayatın her alanında norm haline geldi. Elbette Kürt kadınları Kurdistan’ın her yerinde acı çekti, ancak İran sisteminin köktendinci ve teokratik doğası göz önüne alındığında, İran’daki kadınlara yönelik baskı özel bir yapısal şiddet ve yaygınlık kazandı” sözlerini kullandı.
4 PARÇADA KÜRT BİRLİĞİ VURGUSU
“Kitleleri harekete geçirip örgütleyerek, toplumu doğrudan kendi kendini yönetme yetkisi vererek Lozan’ı yenebiliriz” diyen Mukriyan, ulusal birliğin önemine vurgu yaptı. Mukriyan, Lozan’ın imzalanmasında Kürtlerin bölünmüşlüğünün payı olduğuna işaret ederek, buna karşı Kürtlerin birliğini sağlaması gerektiğini vurguladı. Mukriyan, “Kürt birliği, Kürtlerin Lozan Antlaşması’nda yerini alması için temel adımdır. Bu birlik, devletlerarası ağ tabanlı bir organizasyonun kurulmasıyla yeniden inşa edilebilir. Bu, Kürtlerin birlik olmak için yekpare bir ulus-devlete ihtiyacı olduğu anlamına gelmez. Bunun yerine Kürt birliği, Kurdistan’ın dört bölgesinin her birinin doğrudan kendi kendini yönetmesine izin veren bir çatı konfederasyon yapısı altında Kürt çeşitliliğini tanıyabilir” diye konuştu.
MA / Berivan Kutlu
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***