ENSAR NUR, TR724 STRAZBURG
Fransız tarihçi Olivier Bouquet, Türk halkının seçimleri demokrasiden çok milliyetçilik referandumu olarak gördüğünü belirtti ve 2016’dan itibaren Erdoğan’ın Kemalist milliyetçiliğin temsilini üstlendiğini vurguladı.
Paris Cité Üniversitesi’nde Osmanlı tarihi profesörü Olivier Bouquet, Fransız Le Monde gazetesinde bugün yayınlanan makalesinde, tüm olumsuzluklara rağmen Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turundan birinci çıkmasını değerlendirdi.
Bouquet analizinde, Erdoğan’ın kendisini Kemalizm’in kurucu ilkelerinin bir devamı olarak sunarak yeniden keşfedilen milli gurur duygusunu somutlaştırmayı başardığını ve bu sebeple sandıktan ilk sırada çıktığını belirtiyor: “14 Mayıs’ta kullanılan oyların büyük bir kısmında, son yirmi yılda yeniden kazanılan milli gurur duygusu, belirsiz bir geleceğin korkularına galip geldi.”
Tarihçi, her şey ters gidiyor gibi görünürken, vatandaşların birçoğu ay sonunu getiremezken ve deprem AKP yönetiminin çıkmazlarını gösterirken 26 milyon Türk’ün neden Erdoğan’a hala oy verdiğinin dışarıdan anlaşılmasının çok zor olduğuna dikkat çekiyor.
Bouquet artık Avrupa’nın ‘demokratik olmaktan çok milliyetçi olan’ ve ‘ulusal çıkarlarını ve değerlerini savunan bir Türkiye’ ile karşı karşıya olduğunu fark etmesi gerektiğini, olmasını istenilen Türkiye’yi hayal etmekten vazgeçmek gerektiğini ve artık Türkiye ile güç diliyle konuşmak gerektiğini vurguluyor.
Erdoğan milliyetçilik zemininde kazanıyor
Bouquet’ye göre, Şubat depremleri, yüksek enflasyon, süregelen mali kriz, özgürlüklerin baskı altına alınması, Kemal Kılıçdaroğlu ve müttefiklerinin iyi bir kampanya yürütmesi gibi Erdoğan’ın zaferini tehdit eder gibi görünen her şeye rağmen Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turundan birinci çıkması 2016’daki başarısız darbeden bu yana tesis edilen demokrasi ve diktatörlük özellikleri barındıran hibrid rejimin sonucu.
Erdoğan’a olan desteğin en önemli sebebi, İslamcı cumhurbaşkanının Kemalizm’in kurucu ilkelerinden biri olan “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünü somutlaştırabilmesi. Erdoğan bunun üzerine bir de halka Müslüman olduğunu ilan edebilmenin mutluluğunu ekledi.
Tarihçi, Erdoğan’ın demokratikleşme sürecinden otoriterliğe kaymasını da kimlik ve milli gurur üzerinden okuyor: “Erdoğanizm post-Kemalizmdi. Batılı olmayı istemek, asla yeterince Batılı olmamaktan korkmaktı. Ne pahasına olursa olsun AB’ye katılmak istemek, asla bir Avrupalı olarak kabul edilmeme ve ulusal egemenliği paylaşmak zorunda kalarak biraz daha az Türk olma riskini almaktı. Bundan gerekli ders çıkarıldı.”
“Erdoğanizm bu imkansız tanınma arayışını bırakmaya ve ulaşılabilecek bir egemenlik projesini kucaklamaya davet etti. Erdoğan yirmi yıldır ‘aziz milleti’ için sahip olduklarının bir envanterini çıkardı. Onlara hatıra noktalarını geri verdi, Ayasofya’yı camiye çevirdi ve konuşmalarında İslam şairlerinden alıntılar yaptı. Yurtdışında, ülkeye adını geri verdiği için mutlu: artık Turquie ya da biraz şaka gibi olan İngilizce Turkey değil, Türkiye. Pazar günü 14 Mayıs’ta kullanılan oyların büyük bir kısmında, son yirmi yılda yeniden kazanılan gurur duygusu, belirsiz bir geleceğin korkularına galip geldi.”
Bouquet Erdoğan’ın seçmenlerine “yeni bir büyüklük hayali” de sattığını vurguluyor: “Emperyalistlere ve sömürgecilere karşı, İslamcılıktan ziyade milliyetçilik zemininde kazandı. Sadece MHP’nin parlamentodaki desteğini korumak ve seçmenlerinin oylarını almakla kalmadı, aynı zamanda tüm ülkeye yeni bir büyüklük hayali sundu.”
Tarihçiye göre, Türk ordusunun sınır ötesine geçmesi, bölgesel çatışmalarda aktif olarak rol oynaması ve insansız hava araçları gibi silah sanayisindeki gelişmeler milliyetçileri kendine çekiyor ve “Türk halkı Erdoğan’la birlikte Türkiye daha güçlü ve daha saygın olmak istiyor.”
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***