Artı Gerçek – Diyarbakır Barosu, Şeyh Said Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği ile Şeyh Said’in torunu ve vasisi Kasım Fırat, 1925’te 46 arkadaşıyla birlikte idam edilen Şeyh Said’in mezar yerinin açıklanması için İçişleri Bakanlığına başvurdu.
2019’da başlatılan süreçte, İçişleri Bakanlığı, başvuruya yanıt vermedi. Bunun üzerine davacılar, Bakanlığın 30 günlük yasal süre içinde talebe cevap vermemesinin başvurunun zımnen reddini anlamına geldiğine işaret ederek, kararın telafisi güç zararlara yol açacağı gerekçesiyle İçişleri Bakanlığının talebin reddi anlamına gelen kararının yürütülmesinin durdurulması istemiyle Ankara 5’inci İdare Mahkemesi’ne başvurdu.
Yürütmenin durdurulması istemine, Cenevre Sözleşmesi 1 No’lu Ek Protokolü, “Kayıplar Bildirisi”, “Kayıplar Sözleşmesi”, Birleşmiş Milletler Dokunulmazlıkla Mücadele Yoluyla İnsan Haklarının Teşvik Edilmesi ve Korunmasına İlişkin Güncellenmiş İlkeler Bütünü”nde gerçeği bilme hakkı, “Birleşmiş Milletler Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildiri” devletlere yüklediği etkin tedbirler alma yükümlüğü ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düşünce ve ifade özgürlüğü ilkesinin yasal dayanak olarak gösterildi.
YÜRÜTME DURDURMAYA RET
Mahkeme kabul ettiği başvuru kapsamında savunma istediği İçişleri Bakanlığı, olayda husumetli taraf kendileri olmadığını, bu nedenle yürütmenin durdurulması isteminin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirterek, idari işlemin yürütülmesinin durdurulması isteminin reddini istedi.
Ankara 5’inci İdare Mahkemesi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27’nci maddesinin 2’nci fıkrasında idari mahkemelerin, idari işlemlerin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilecekleri hükmüne bağlandığına işaret etti.
Mahkeme, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27’nci maddesinin 2’nci fıkrasında idari mahkemelerin, idari işlemlerin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmediğini kanaat getirerek, kararın yürütülmesinin durdurulması istemini esastan reddetti.
‘HUSUMETLİ TARAF BİZ DEĞİLİZ’
İçişleri Bakanlığının bilgi paylaşmamasının kararının yürütülmesinin durdurulması reddiyle, esasın görüşülmesinin devam ettiği davada, mahkeme ilk duruşma için 25 Nisan’a gün verdi. Mahkeme, talebe ilişkin belge ve bilgi istediği İçişleri Bakanlığı, husumetli tarafından kendileri olmadığını belirterek mahkemeyle bilgi ve belge paylaşmayı dolaylı olarak reddetti.
İçişleri Bakanlığı, mahkemeye gönderdiği yazıda, yürütmenin durdurulması istemiyle açılan davada, “husumetli taraf olmadıkları” yönündeki belgeyi işaret ederek, buna ilave edecekleri bir şey olmadığını kaydetti.
Mahkemenin davalı tarafın talebinin ilettiği İçişleri Bakanlığı gönderdiği yazıda, “Mehmet Kasım Fırat ve diğerleri tarafından Bakanlığımız aleyhine Ankara. 5. İdare Mahkemesinin 2022/793 sayılı esasında açılan davayla ilgili (a) yazınıza ilişkin ilgi (b) cevabı yazımız gönderilmiş olup ilgi (c) yazınıza ilişkin olarak ilave edebilecek herhangi bir husus bulunmamaktadır. Bilgi ve gereğini arz ederim.” ifadelerine yer verdi.
‘DAVA BAKANLIĞIMIZI İLGİLENDİRMİYOR’
Bakanlığın işaret ettiği (b) yazısında “Açılan dava hukuki dayanaktan yoksundur. Şöyle ki? İdari Yargılama Usulü Kanunu’na göre, husumet, bir ilk inceleme konusu ve dava şartıdır. Her dava şartı gibi, husumet de kamu düzenine ilişkindir. Bu yüzden taraflar ileri sürmese bile hâkim tarafından yargılamanın her safhasında ve resen dikkate alınır. Dava, konusu itibariyle Bakanlığımızı ilgilendirmediğinden husumetin Bakanlığımıza yöneltilmesinin hukuka uygun olmadığı değerlendirilmiştir ve açılan davanın reddedilmesi gerekmektedir.” Denildi.
‘BAKANLIK BİLGİ PAYLAŞMAKTAN İMTİNA EDİYOR’
Davaya taraf olan Diyarbakır Barosu ve Şeyh Sait ailesinin avukatı Mehdi Özdemir, şunları söyledi:
“İçişleri Bakanlığının mahkemeye gönderdiği yazı içeriği, bilgi paylaşımında bulunmaktan imtina edildiğini, aile ve bir bütün olarak toplumun mezar yerinin tespitine ilişkin talebini yerine getirmek istemediğini bizlere göstermektedir. Aynı şekilde, mahkemenin ailenin mezar yerinin tespiti hususundaki yargılama sürecinde, devletin uhdesinde olan bilgi ve belgelerin temini ile karar verebileceği açık olup adil bir yargılamanın gereğidir.
Ancak İçişleri Bakanlığınca, bu husus gözardı edilerek, mahkemenin ara kararı bilinçli bir şekilde yerine getirilmemektedir.
Bu durum, aile bireyleri açısından, Bakanlığın bilgi paylaşmamasından kaynaklı olarak aile hayatına saygı hakkının ihlali niteliğindedir.”(MA)
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***