YORUM | MAHMUT AKPINAR
Kütüphaneyi karıştırırken Rus yazar Grigory Petrov’un Dünya klasikleri arasında yer alan “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” isimli kitabı dikkatimi çekti. Biraz karıştırınca yabancı gelmedi ama okuduğumdan emin olamadım. Klasik kitapları hep sevmişimdir, özellikle dünya klasikleri arasına girmiş kitapları etkileyici ve yararlı bulurum. Okumadığımı düşünerek, çok da kalın olmayan tercümesini okumaya başladım. Biraz ilerleyince gençlik yıllarımda kitabı okuduğumu hatırladım ama bitirinceye kadar devam ettim. Kitap 1900’lerin başında Finlandiya’nın coşkulu, tutkulu bir eğitim seferberliği ile kalkınmasını, gelişmesini konu alıyor. O dönemlerde Finlandiya’da sürgün hayatı yaşayan meşhur Rus yazar Grigory Petrov, adanmış eğitimcilerin seferberliğine dayalı bu kalkınma hamlesini kitaplaştırıyor.
Bugün Finlandiya dünyada huzurun, refahın ve barışın en yüksek olduğu ülkelerin başında geliyor. Aynı zamanda en eğitimli, kültürlü, hoşgörülü, mutlu yaşayan halka sahip. Uzun bir süre İsveç tahakkümünde yaşayan Finlandiya, 1800’lerden sonra sonra Rusya’ya bağımlı özerk bir ülke oldu. Tarih boyunca İsveç ve Rusya arasında gelgitler yaşayan ülke, 1917 Bolşevik devriminden sonra bağımsızlığını ilan etti. Küçük nüfuslu, bataklıklar, göller ve kayalıklarla dolu, tarıma elverişli toprağı sınırlı, yeraltı zenginliği az Finlandiya, 20. yüzyılın başında yaptığı eğitim seferberliği ve toplumsal kalkınma hamlesi ile örnek bir ülke haline geldi.
Bataklıklar ülkesini Beyaz zambaklar ülkesine dönüştürenler Snellman önderliğindeki eğitimciler ve onlara ekonomik imkanlar sağlayan bazı esnaflardır. Snellman köy köy, kasaba kasaba ülkenin her tarafını dolaşır, dersler verir, sohbetler eder, eğitim faaliyetlerini teşvik eder ve Fin toplumunda ciddi uyanışa vesile olur. Snellman’ın konferanslarından, öğütlerinden ve öncülüğünden etkilenen halk bu bilinçle okumaya, üretmeye, ülkesine katkıda bulunmaya çalışır. Halkın desteği, eğitimcilerin gayretleriyle ülke çapında geniş bir eğitim/kültür/kalkınma seferberliği başlar. Samimi ve örgütlü çabanın sonucu ülke parmakla gösterilen Finlandiya’ya dönüşür. Objektif verilere göre Finlandiya bütün olumlu endekslerde ilk üçe girmektedir.
Bu değişimin kahramanları eğitimciler ve esnaflardır. Eğitimin ülkelerin gelişip kalkınmasında ne kadar önemli olduğu izahtan varestedir. Ama güçlü bir eğitim atağı için, eğitim sever tüccarlara, kültürün önemini bilen esnaflara da ihtiyaç vardır. Jarvinen bu kitapta geçen baş aktörlerden bir iş insanıdır. Ülkesinin kalkınması ve zenginleşmesi için büyük özveride bulunur, çaba gösterir, yatırımlar yapar. Başta basit bir tatlı tezgâhı olan Jarvinen, öğretmen Snellman’dan ve toplumu ateşleyen diğer öğretmenlerden etkilenir. Dinlediği bir konferans ufkunu açar, hayatını değiştirir. Ülkesi için işlerini büyütmeye başlar. Günün sonunda o dünya çapında zengin, Avrupa’ya tatlılar ihraç eden, gemileri olan uluslararası bir tüccardır. Finlilerin hepsinin gurur duyduğu bir iş adamı haline gelir. Sadece ticaret yapmakla kalmaz, eğitime destek olur, öğrencilere burs verir, okullar yaptırır. Gençliğin eğitimi ve ülkenin kalkınması için elini taşın altına sokar ve “Tatlıcılar Kralı” olur. Fin toplumu bu öğretmenleri ve destekçi ticaret erbabını onurla anar ve kalbine basar.
1920’lerde yaşanan bu hikâye daha sonra kalkınma çabası içinde olan bütün devletlere örnek olur. Mesela Mustafa Kemal, Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkeyi kalkındırmak için Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabını ders kitabı olarak müfredata koydurmuş, öğretmenlere, bürokratlara okutmuştur. Keza Bulgaristan gibi Balkan ülkeleri ve yeni kurulan pek çok devlet bu kitabı başucu kitabı yapmıştır. Eser Dünyada en çok satılan, en çok basılan kitapların başında gelir. Dipten zirveye çıkma hikayesi ve toplumsal başarı örneğidir.
Peki bu Türkiye’de uygulanabilir mi?
Bu modelin benzeri aslında Türkiye’de uygulandı, bir eğitim hareketi başladı. Genç dinamik öğretmenler büyük özveriyle ülkenin dört bir köşesine dağıldılar. Öğrencilere ücretsiz kurslar verdiler, yurtlar, okullar açtılar. Anadolu’nun kırsalında veya şehirlerin varoşlarında yaşayan eğitimsiz, fakirlik içindeki ailelerin çocuklarına el uzattılar. Eğitimli, donanımlı bir nesil yetişsin diye yüzbinlerce idealist öğretmen gençliklerini, ömürlerini feda ettiler. Bu eğitim hareketi sadece Türkiye’de 1200 tane çok nitelikli okul, binlerce yurt, binlerce okuma salonu, 17 üniversite açtı. Her yeri kültür merkezleriyle donattı. Yetmedi, Asya, Afrika başta olmak üzere dünyaya dağıldılar ve oralarda da okullar açtılar. Tüm dünya bu öğretmenlere kucak açtı, faaliyetlerini takdir etti, ödüller verdi, bağrına bastı. Ama maalesef bu öğretmenler ve destek veren esnaflar kendi ülkelerinde “terörist” ilan edildi, hapislere atıldılar. Ticaret erbabının mallarına çöküldü, mülkleri yağmalandı. Toplum yağmayı, talanı, zulmü seyretti, çoğu zaman alkış tuttu. Öğretmenlerin, aydınların yüz binlercesi hala hapislerde veya sürgünde. Kucağında bebeğiyle okul koridorlarında gece-gündüz eğitim için didinen kadın öğretmenler bebekleriyle hapislere atıldılar. Takdir beklemediler, ama bu kadar büyük vefasızlığı da ummuyorlardı.
Klasikler arasına giren bu gerçek hikâyenin kahramanlardan tatlıcı Jarvinen’i Akın İpek’le kıyaslamak mümkün. Aileden matbaacı olan Akın İpek kazandıkça eğitime harcadı, eğitime harcadıkça kazandı. MEB’e pek çok okul hediye etti. İpek Ailesi en son kültür sanat ağırlıklı özgün ve Avrupa standartlarında, harika bir üniversite kurdu. Şirket olarak her türlü eğitim ve hayır faaliyetine destek oldular. Akın İpek Türkiye’deki eğitim çalışmalarında Fin Jarvinen’den geri değildi. Üstelik şirketleri art niyetle denetlenmesine rağmen mükemmel bulunmuş ve bu bile problem edilmişti. Akın Bey siyasi sebeplerle “terörist” ilan edildi. Yaşlı annesi atadan kalma evlerinden sürüldü, sokağa atıldı. Kardeşi suçsuz yere yıllardır hapiste. Kendisi sürgünde hukuk mücadelesi veriyor. Maalesef bugünlerde Yargıtay mal varlıklarına el koyma kararını onaylayarak ülkede yaşanan hukuksuzlukların üstüne tüy dikti.
Finlandiyalı Jarvinen ülkesinde kahraman olurken Akın İpek “hain” ilan edilip şirketleri yağmalandı. Dedelerinden kalan mülklere bile çöküldü.
En kötüsü bu talana, zulme ve çökmeye toplumdan, aydınlardan bir tepki gelmedi. Kendini ülkenin sahibi sanan beyaz Türkler ve kibirli Kemalistler el ovuşturdu, sevindi. Hayta çocuklarını bu okullarda okutmak için yarışan dindarlar, muhafazalar derin bir sükut ve yozlaşma içinde. İdeolojik yaklaşanlar hukukun katledildiğinin farkında olarak sessizliği tercih ediyor, dindarlar ve muhafazakârlar ise ne yitirdiklerinin ne de yaşadıklarının farkında.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***