CHP, İyi Parti, Deva Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’den oluşan Altılı Masa’nın merakla beklenen “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” nihayet açıklandı.
Altılı Masa’nın iktidara gelmesi halinde bağlayıcı olacak metni, 20 yıllık AKP iktidarları döneminde parlamenter sistemde, kamuda, yargıda, yürütmede, demokratik hak ve özgürlükler alanında yerinden oynatılmış taşların yerine nasıl konulacağını anlatan bir program olarak nitelendirebiliriz.
Mutabakat Metni, çok genel anlamıyla geniş bir güven ve itibar erozyonu ile derin bir çürüme yaşanan alanlara dair pek çok vaat içeriyor.
Bu yazıda 20 yıllık AKP iktidarları döneminde en büyük tahribatın, yağmanın, talanın ve gaspın yaşandığı çevre, doğa ve yaşam alanlarına dair Altılı Masa metni ne diyor, ne vaat ediyor, onlara bakacağız…
Metinde bu konular İklim Değişikliği, Doğa Hakları ve Çevre başlığı altında toparlanmış.
Vaatlerin ayrıntılandırılmış araç ve uygulama planlarının daha sonra paylaşılacağı umuduyla bazı maddelerin çok genel geçer kaldığı şerhini de düşerek, önce olumlu bulduklarımdan başlayalım.
Paris İklim Anlaşması kapsamında Türkiye’nin çokça eleştirilen Ulusal Katkı Beyanı’na ilişkin, “Ulusal Katkı Beyanı’nı güncelleyerek gerçekçi azaltım stratejileri hazırlayacağız” maddesi olumlu. Bununla ilgili detayların ivedilikle açıklanması gerekli.
Yine metinde yer alan, “Yeni termik santral yapmayacak, rehabilite edilemeyen mevcut santralleri için ilgili paydaşların da katılımıyla sosyal ve ekonomik analizle çerçevesinde mağduriyetlere sebebiyet vermeden kapatma planı hazırlayacağız” maddesi gerçekten son derece kritik ve önemli.
Türkiye’de son yılların çevre ve yaşam alanları mücadelesinin en geniş biçimde örgütlendiği alan, kömür ve kömürlü termik santrallere karşı mücadele alanıdır. Bunun bu metinde karşılık bulması sevindirici.
Not ettiğim diğer önemli maddeleri şöyle sıralayalım:
Çevre İhtisas Mahkemeleri kuracak, Türk Ceza Kanunu’ndaki çevre suçlarının kapsamını genişletip, cezalarını artıracağız.
Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) ve Stratejik Çevre Etkisel Değerlendirmesi (SÇD) süreç- lerini katılımcı ve etkili hale getireceğiz.
Plastik atık ithalatını bir takvim doğrultusunda kaldıracağız.
Koruma-kullanma dengesini gözeterek ekokırım projelerinin karşısında duracağız.
Siyanür, sülfürik asit, silika gibi zehirli toksik kimyasal maddelerin kullanımını içeren ayrıştırma tekniklerini yasaklayacağız.
Fabrika bacalarının çevreye yaydığı gazları filtrelemeyen, atıksuları ile çevreyi kirleten, ölçüm cihazı takmayan işletmelere ağır idari ve cezai yaptırımlar getireceğiz.
ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ YER: KÜÇÜK MODÜLER REAKTÖRLER
Mutabakat Metni’nde verilen sözlerden en sorunlu olanı ise nükleer santrallere dair bölümde yer alıyor. İlgili bölümüm maddeleri şöyle:
Nükleer enerjide yerli teknolojilerin geliştirilmesinin önünü açacak insan kaynağının yetiştirilmesi için, yeni nesil nükleer teknolojilere dayalı Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi kurarak ‘Türkiye Nükleer Ekosistemi’ geliştireceğiz.
Nükleer Enerji Düzenleme Kurumu’nu daha bilimsel ve aktif çalışan bir kurum haline getireceğiz.
Akkuyu Nükleer Santral Projesi’nin mevcut durumunu ve sözleşme detaylarını, anlaşma dışında verilmiş olan hakları veya üstlenilen yükümlülükleri gözden geçireceğiz.
Daha güvenli ve daha hızlı inşa edilebilir yeni nesil ‘Küçük Modüler Reaktörler” kuracağız.
Zurnanın zırt dediği yer tam da o son maddede yer alan küçük modüler reaktörler (SMR) kısımında…
Türkiye’nin sıcak siyasi ve ekonomik gündemi içinde muhtemelen kayboldu ancak daha 2022’nin son günlerinde AKP’nin ve bazı şirketlerin, küçük modüler nükleer reaktörlerin satın alınması için ABD ile görüşmeler yürüttüğü ortaya çıktı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Nükleer Enerji Kıdemli Danışmanı Justin Friedman, Bloomberg’e yaptığı açıklamada, Türkiye’ye 35 adet küçük modüler reaktör satılabileceğini söyleyerek, “Şimdi esas soru bu ticaretin hükümetler arası bir şekilde mi yoksa şirketler arası olarak mı yapılacağı” dedi.
Friedman, Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte, küçük modüler nükleer reaktör inşaatlarında Türk şirketlerinin önemli rol oynayabileceğini belirterek, “Büyük projeler, otoyollar, köprüler inşa etme konusunda önemli deneyime sahip Türk şirketleri, bu beceriyi önce Türkiye’de sonra diğer ülkelerde nükleer inşaat projeleri yapmak için kullanabilir. Burada büyük bir fırsat var” ifadelerini kullandı.
Friedman’ın açıklamalarından kısa bir süre sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, “müjdeyi” verdi. Dönmez, “Konvansiyonel nükleer santrallerin yanı sıra SMR adıyla bilinen küçük ve orta ölçekli modüler reaktörler de artık gündemimizde. İnşallah inşası süren ve planladığımız nükleer santrallerimizin yanı sıra SMR’ları da enerji portföyümüze ekleyeceğiz” açıklamasında bulundu.
Bilindiği üzere Türkiye, Rusya’ya ait devlet şirketi Rosatom’un Mersin Akkuyu’da inşaatı süren nükleer santral projesinin dışında Sinop’ta da yine Rosatom ile bir nükleer santral daha inşaa etme planı mevcut.
Bloomberg’in haberiyle öğreniyoruz ki, yeni bir nükleer tehdit meğerse gelmiş kapımıza kadar dayanmış, Türkiye, ABD ile 35 tane küçük nükleer reaktör alma pazarlığı yapıyormuş.
Dünyanın önde gelen zenginlerinden Bill Gates’e ait TerraPower nükleer enerji firması ile Warren Buffett’ın Berkshire Hathaway şirketinin sahibi olduğu PacifiCorp, 2020’de güçlerini birleştirerek Natrium projesine start verdi. Projeye konu olan küçük nükleer reaktörün 2030 itibarıyla ticarete uygun hale geleceği hesaplanıyor.
ABD Nükleer Düzenleme Komisyonu, ABD’nin ilk küçük modüler nükleer reaktörüne onay verdi.
ABD onay vermiş olabilir ancak bu reaktörler henüz küresel anlamda lisanslanmış değil.
Türkiye özeline dönecek olursak, milyonlarca dolara mal olacak bu santraller için görüşmelerin ticari bir anlaşmayla sonuçlanması halinde sistemin, finansmanın ve sahipliğin nasıl işleyeceği belirsizliklerle dolu.
Çernobil ve Fukushima felaketlerinin yarattığı yıkımların etkiler hala günümüzde devam ederken, Akkuyu’da santral faaliyete geçmeden inşaat sahasında yaşanan onlarca olumsuzluk önümüzdeyken, Altılı Masa’nın kendilerince son derece iddialı mutabakat metninde bu ifadenin neden yer aldığı anlaşılır gibi değil.
Üstelik, çok yakında zamanda ABD’li bir yetkilinin kapalı kapılar ardından devam eden alışverişlere işaret ettiği, AKP’nin bunu kamuoyuna bir müjde gibi lanse ettiği günlere bu meselenin metne girmiş olmasını anlamlandıramadım.
Nükleer enerji, iklim kriziyle ilgili yaşadığımız çöküşün çözümü değildir.
Nükleer enerjinin her türlüsü tehlikelidir.
Son zamanlarda nükleer enerjinin gündemde tutulmaya çalışılması, çöküş halindeki bir sektörün lobilerinin sermayeye erişimdeki zorluklarından ibaret.
Altılı Masa’nın buna alet olmadan, metinde yer alan bu maddeden hızlı bir vazgeçiş başlatması gerekiyor. Bize vaat ettiğiniz şey yeni Çernobiller, yeni Fukushimalar olamaz.
Önümüzdeki seçimler çok kritik, hepimiz bunun farkındayız.
Politik, ekonomik, ekolojik ve toplumsal krizlerden geçtiğimiz bir dönemde Altılı Masa’yı nükleerle ilgili olarak tekrar düşünmeye, sorumluluk almaya, nükleerden radikal şekilde vazgeçişe davet ediyorum…
Pelin Cengiz: Bugüne kadar farklı gazetelerde muhabirlik, editörlük, ekonomi müdürlüğü ve yazarlık gibi çeşitli görevlerde bulundu. Ekonomi gazeteciliği alanında ağırlıklı olarak makro ekonomi, kalkınma ve iş dünyası alanlarında çalıştı. Ekonomi gazeteciliğinin yanı sıra son 12 yıldan fazla süredir ağırlıklı olarak iklim krizi, ekoloji, enerji, enerjinin finansmanı, tarım ve çevre mücadeleleri alanlarında yazılar yazıyor. Artı Gerçek’de yazarlık, Artı TV’de Ekolojik Odak ve Artı Ekonomi programlarının yapımcılığını yapıyor. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***