Cumhurbaşkanı Erdoğan kriz yönetmeyi uzun vadeli olarak sürdürebilen birisi olduğunu daha önce çeşitli örnekler ile gösterdi.
Bu üslubun Türkiye’nin dış politikasında sorunlara yol açtığı aşikar, içeride ise yapılanlar ve söylenenler kimi zaman çabuk unutulduğu kim zaman da “demek ki yaşanan gerginlik bunun içinmiş” düşüncesi oluştuğu için prim yapmaya devam ediyor. Hükümetin “Türkiye’ye zaman kaybettiren” adımları içeriye başarılı şekilde pazarlayabilmesi tebrik edilesi. Kayıpların acısı elbette zaman içinde bize fatura ediliyor ama yine de hatalı olan biz değiliz, “onlar.”
Mısır, Suudi Arabistan, BAE ile yaşananlar ve sonrasındaki dönüşüm tam da böyle.
Oysa saha gerçeklerine uygun dikkatli bir politika yürütülse krizlere de krizlerden çıkış için atılacak adımlara da gerek kalmayacak. Ancak içeride ve dışarıda “düşman olmadan” kitleleri tahkim edebilmenin mümkün olmadığını düşünen bir iktidar anlayışı ile yönetiliyoruz.
Örneğin yıllardır Suriye’de ne yapıyoruz? Suriye’den Türkiye’ye yönelik gerçek bir tehlike var mı? Varsa bu tehlike nereden kaynaklanıyor?
İMDAT DÜĞMESİ “DIŞ TEHLİKE”
Hükümetin başı her sıkıştığında “dış tehlike” gündeme geliveriyor. Bu tehlike tarif edilirken sadece bir örgüt / oluşum değil diplomatik krizlere de sebep olacak şekilde devletler hedefe konuluyor.
Suriye’nin kuzeyine yapılan hava saldırıları ve devamında yapılacağı söylenen kara harekatı süreci de böyle oldu.
Kara harekatı nereye neden yapılacak belli değil aslında. Görünürde Kobani (Ayn El Arab) ve Münbiç gibi yerler hedefe kondu ancak buralar Türkiye’nin doğrudan saldırı altında olduğu yerler değil nihayetinde ve bu durum hükümetin “meşru zemin” arayışını zayıflatıyor.
İstiklal saldırısının yaratacağı en büyük imkan ise kullanıldı zaten, bombardıman yapıldı.
Kara harekatı düşüncesi günlerce konuşuldu, tartışıldı. Bazıları hamaset dolu tartışmalarda “uzmanların” unuttuğu tek şey ise bu tartışmaların yapılmasını gerektirecek bir zeminin gerçekliğinin olmamasıydı.
Oysa ortada tam da iktidar partisine uygun bir “varmış gibi” yapıp kamuoyunu tartıştırma oyunu oynandı.
Diğer bir deyişle hükümet kara harekatına Rusya’nın da Suriye’nin de ABD’nin de İran’ın da itiraz edeceğini çok iyi biliyordu ama hükümet adına tartışan uzmanlar bunun idrak edemediler. Ya da bilerek propagandaya alet oldular.
TEHLİKE GERÇEK Mİ PAZARLIK MALZEMESİ Mİ?
Bu gibi süreçler aslında başka süreçler ile ilgili pazarlık malzemesi olarak da kullanılabiliyor. Örneğin ABD’de Türkiye’ye F-16 satışı kısıtlayıcı maddeler, savunma bütçesi yasa tasarısından çıkarıldı. Suriye’ye operasyonun F-16 krizi nedeniyle de gündeme gelmediğini kim iddia edebilir? Satış kısıtlaması tasarıdan çıkarılınca SDG de tehlike olmaktan çıktı doğal olarak. Bir hükümet klasiği daha yaşandı yani.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da TİSK olağan genel kurulunda yaptığı konuşmada Kobani’nin bittiğini söyledi. Buradaki “bitti” kelimesini “artık yapacak bir şey kalmadı” anlamında mı almalı?
Erdoğan’ın bundan birkaç gün öncesine kadar kullandığı sert dilde yumuşama olduğu görülüyor. Ancak Erdoğan cümlelerini birkaç anlama gelebilecek şekilde kurup gelecekle ilgili çeşitli şekilde yorumlanacak mesajlar da veriyor.
Yani Erdoğan’ın geçmiş, şimdi ve gelecek ile ilgili ifadeler içeren “terörü bitireceğiz, Terör Suriye’nin kuzeyinden kaynaklanıyorsa bir onları içeri sokarak değil kaynağında bitiriyoruz. Kobani bitti. İdlib’te, Kobani’de gereken tedbirleri alıyoruz, aldık alacağız” sözleri gerektiğinde aynı malzemenin tekrar kullanılabileceğini gösteriyor. Bu da ABD ile diğer başlıklar altında yaşanacak pazarlıklara bağlı, salt “terör tehlikesine” değil. Bu “tehlike” duruma göre ortaya çıkıp kayboluyor çünkü.
OPERASYON İHTİMALİ ZAYIFLADI
Yine de Suriye’nin kuzeyine operasyon ihtimali sıfırlandı mı? Pazarlıkların “zevahiri kurtaracak adım atmamıza da izin verin” cümlelerini içerip içermediğini bilmiyoruz.
Rusya Türkiye’nin operasyon gerekçesini tamamen ortadan kaldırmayı hedefliyordu ancak olmadı. SDG Rusya’nın bazı bölgeleri boşaltma teklifini reddetti.
Ancak diğer yandan ABD’den kararlı mesajlar gelmeye devam ediyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price’ın “gerilimi azaltın” açıklaması bunun son örneği. Bu da Türkiye’nin kara operasyonu olasılığını sıfıra yaklaştırıyor. Seçimlere yakın zamanda yine yeniden “Suriye’ye operasyon” haberleri görme olasılığımız var ama Price’ın açıklamasındaki “taraflar” ifadesi bile kriz sebebi olabilecekken Ankara’nın sessiz kalması en azından şimdilik sürecin soğutulması ihtimalini arttırıyor.
Musa Özuğurlu: Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010’da TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalıştı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016’ya kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Halen ARTI TV’de hafta içi her sabah 08:00 – 11:00 saatleri arasında “Gün Başlıyor” programını sunmaktadır.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***