HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
İki komşu ülke olan İran ve Türkiye’de birbirine taban tabana zıt gibi görünen bir gündem var: ÖRTÜNME. İranlı kadınlar, başı açık gezme özgürlüğü için ölüme yatıyor, Türkiye’de ise baş örtme özgürlüğünü teminat altına almak için çaba harcanıyor. Bir de şair-yazar Ataol Behramoğlu yaklaşımı…
Türkiye’de 1990’lı yılların ikinci yarısında başörtüsüyle üniversiteye girmek isteyen kadınların yaşadıkları dram hafızalardaki tazeliğini koruyor. Siyasal İslam savunucuları, bunun rantını 25 yıldan bu yana yiyip bitiremedi.
Başörtüsü yasağı, öyle büyük bir travma olarak toplumun önüne konuldu ki, dünyadaki bütün acılardan daha derinmiş izlenimi verildi. Bunu eleştirel anlamda gündeme getirmenin TR724 okuyucularının bile büyük tepkisini çekeceğine inanıyorum.
Her türlü kirliliğe bulaşmış olan AK Partili muktedirler, yerlerinden kalkmamak için yeni ve benzerine rastlanmamış oyunlar tezgahlama peşinde. Aynı İslamcılar, son 7-8 yılda kendilerine en çok benzeyen bir başka İslamcı grubu fiziki anlamda ortadan kaldırmak için olmadık yollara başvuruyor.
Üniversitelere alınmayan genç kızlar, cezaevine atılmadı, “ağaç kabuğu yemeye” mecbur bırakılmadı; isteyen başını açıp, ya da peruk takıp okuyabildi. İsteyen yurt dışına gidip tahsillerini yaptı.
İnsanların özgürlüğünün elinden alınması kabul edilebilecek bir davranış değil elbette. Ancak, aynı İslamcılar, Fethullah Gülen’in öğretilerini benimsedikleri gerekçesiyle hayattan koparılmaya çalışıldı.
Kadınlı erkekli bir yok edilme operasyonu yaşadılar ve yaşamak zorunda bırakılıyorlar. İşlerinden, okullarından edildikleri gibi, yurt dışına çıkışlarına bile izin verilmiyor. On binlercesi cezaevlerinde yıllarını geçirdi/geçiriyor.
Ne var ki, yıllardır yaşanan bu trajediler, siyasal İslamcıların okul kapılarından çevrilmelerinin binde biri kadar bile gündem olamadı.
İRAN’DAKİ ÖZGÜRLÜK SAVUNUCULARI
İran’da 1979’da ülkenin başına çöken İslamcı zihniyet, binlerce yıllık medeniyet birikimini yok etmeye kararlı bir tavırla hareket etti. Kendilerinin tanımladığı alan dışına çıkan isim ve düşünceleri bir bir yok etme yoluna gitti.
Bugüne kadar her türlü değişim girişimleri, kanlı bir şekilde bastırıldı. Mahsa Amini isimli genç kızın başını açtığı için öldürülmesinin ardından başlayan eylemler, hız kesmeden devam ediyor.
İran’da okulların açılmasıyla, protestolarda öğrenciler başı çekiyor.
Şiraz kentinde kız öğrenciler Besic gücü sözcüsüne “defol git” diye bağırarak konuşma yapmasına izin vermedi. #MahsaAmini #nikashakarami https://t.co/LNgdBejaB8 pic.twitter.com/J3cr8Ix74V
— BBC News Türkçe (@bbcturkce) October 6, 2022
Molla rejimi, özgürlük taleplerini “dış mihraklar” ambalajına sarıp yok saymak istiyor. Bir bedende nasıl uygun ortam yoksa, mikroplar orada kolay tahribat yapamazsa, dış güçler de o ülkede sonuç alamaz.
Ne var ki, her türlü pisliğe bulaşan Mollalar, elde ettikleri menfaat ağının dağılmaması amacıyla özgürlük taleplerini “din elden gidiyor” gerekçesiyle bastırmaya çalışıyorlar. Mollalar, zulümlerini “İsrail ve Amerika şeytanı İran’ı parçalamak istiyor” kılıfına bürüyüp uyguluyor.
İran’da kadınlar psikolojik korku eşiğini aştı dediğimizde, kadınlar artık rejimin polislerinden korkmuyorlar ve geri adım atmıyorlar dediğimizde romantik bir düşten bahsetmiyoruz, sokakta yaşanan apaçık bir gerçekliği söylüyoruz… pic.twitter.com/dTXxOiwlzt
— Dr. Savash Porgham (@Savash_Porgham) October 6, 2022
Buna rağmen, özgürlük talepleri gençlerin hayatları pahasına verdikleri mücadeleyle devam ediyor. Bir ay içinde 120’den fazla insan öldürüldü, 25 bine yakın kişi gözaltına alındı.
TÜRKİYE’DEKİ TÜRBANLI BACILARDAN SES ÇIKMADI
Türkiye’de başörtüsü özgürlüğü için mücadele veren binlerce kadın var. Pek çoğunu da kamuoyu yakından tanıyor. Kendileri başörtüsü mücadelesi verirken, Türkiye’de pek çok kesim kendilerine destek verdi.
Dünya görüşleri taban tabana zıt insanlar, sırf özgürlük mücadelesinde yanlarında yer almak için onlarla başörtüsü takıp yürüyüşlere katıldı. Başörtüsüyle amansız mücadele eden DSP-MHP-ANAP yönetimi, o dönem hiçbir protestoya engel olmadı.
Üçlü koalisyonu şu veya bu şekilde eleştirdim, yeri geldiğinde yine eleştiririm. Lakin o dönem pek çok eylemi yakından takip eden bir gazeteci olarak, bir gerçeği ifade etmek isterim. Protestolar sırasında yapılan müdahaleler hep kişisel taşkınlıklara yönelik bireysel müdahalelerdi.
O dönemin başörtülü mücahidelerinden bugün İran’da özgürlük mücadelesi veren kadınlara ciddi bir destek gelmedi.
“Bu bir özgürlük mücadelesidir. Biz muhafazakar kadınlar, sınırın bu tarafında yaşadık. Sizler sınırın öbür tarafında tam tersi bir dayatmayla karşı karşıyasınız. Her iki yasağı da kabul etmiyorum. İranlı kadınların özgürlük mücadelelerinde yanındayım.”
Bu tarz, ya da buna benzer bir netlikte başörtülü kadınlardan bir çıkış duydunuz mu? Varsa, ben bu yazdıklarıma o paylaşımları özür dileyerek eklemeye hazırım.
Nesli tükenen erkek kakuai kuşunun dişisine seslenişini, yeryüzünün en acıklı melodisi olarak nitelendiren Emine Erdoğan, İran’da öldürülen yüzlerce kadın için tek bir kelime etmeyi düşündü mü acaba?
Mazeret bulmada hayli zekice argümanlar üreten bu İslamcı zihniyet, komşuda yaşananları “İran’ın iç işi” olarak niteleyebilirler. O zaman sormak gerekmez mi, Suriye’deki protestolar bu ülkenin iç işi değil miydi? Niçin Erdoğan rejimi bu ülkeyi mahva girişti.
KILIÇDAROĞLU’NUN BAŞÖRTÜ ÇIKIŞI VE ATAOL BEHRAMOĞLU’NUN YAKLAŞIMI
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’de başörtüsünün de yer aldığı kıyafet özgürlüğü için önemli bir adım attı. AK Parti’nin Anadolu’daki saf ve cahil insanları korkutmak için neler yaptığını bilmeyen muhalifler, Kılıçdaroğlu’na demediklerini bırakmıyor.
Oysa Kılıçdaroğlu’nun bu adımı, başörtülü kadınları AK Parti’nin elinde rehine olarak tutmasının önüne geçmeyi hedefliyordu. Seçime giderken bu konu ne zaman gündeme getirilse, birileri tarafından “Şimdi sırası mıydı?” diye eleştirilebilir.
Özgürlükleri teminat altına alma girişiminin zamanı olmaz.
Şair ve yazar Ataol Behramoğlu, Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü hamlesiyle ilgili önemli bir saptamada bulundu. Bu ülkenin AK Parti iktidarından kurtulduğunda pek çok genç kadın ve kızın başını açacağı yönündeki sözleri şöyle:
“Kadınların giyimi konusunda CHP’nin yasa önerisini önemli bir siyasal atak olarak görüyorum. CHP’yi ve Kılıçdaroğlu’nu yıpratmayalım. Kadınlarımız bu sorunu aşmıştır. AKP’den kurtulduğumuzda birçok kadınımız ve genç kızımız türbanı kendiliğinden çıkarıp atacaktır.”
Bunu yazdı diye solculardan sağcılara, İslamcılardan Sosyalistlere kadar Behramoğlu‘na neler demediler neler…
Behramoğlu, aslında sosyolojik bir gerçeği dile getiriyor. Uzunca bir süre yakından tanıma fırsatı bulduğum AK Parti yönetiminde, başı açık kadınlara nasıl başörtüsü promosyonları yapıldığını biliyorum.
Bıyık bırakma konusunda yapılanlar, espri mahiyetinde kamuoyu ile paylaşılırdı. Ama başörtüsüne ilişkin asla paylaşım yapılmasına izin verilmezdi.
AK Parti’nin gitmesiyle birlikte, kadınlar üzerindeki mahalle baskısı kalkacak. Başını gerçekten örtmek isteyenler örtmeye devam edecek. Promosyon dönemi bittiği için de bu amaçla başını örtenlerin önemli bir kısmı kendini yeniden özgür hissetmeye başlayacak.
Abartmadan ifade etmek istediğimi belirteyim. Bu toplumun büyük bir kısmı başını ailenin baskısıyla örtmek durumunda kalıyor. Bu durumdaki kadınlar, bir süre sonra bunu içselleştiriyor.
Başörtülerini çıkarmaları takdirde kendilerini psikolojik olarak çıplak hissetmeye başlıyor. Bu aile baskılarının ne boyuta evrileceğine ilişkinse bir öngörümün olmadığını söylemeliyim.
“Hayvan Çiftliği” ve “1984” kitaplarının yazarı George Orwell, “Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder” der.
Ülke sorunlarına ilişkin tartışmalara bakın. Yalanlarla avutanların baş tacı edildiği, gerçekleri dile getirenlerin linçe uğradığı bir ülkede yaşıyoruz.
Herkes layığını bulsun.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***