“Gıda sorunlarımızı çözmek için gerekli olan çözüm ve teknolojiler var, bu sebeple gelecek konusunda iyimserim. Çözmek artık sadece siyasi irade meselesi.”
Bu sözler Mayıs ayında “Yenilenme: Gezegeni Yok Etmeden Dünyayı Beslemek” adlı kitabı çıkan gazeteci, yazar ve aktivist George Monbiot’ya ait.
29 Eylül Gıda İsrafı, 16 Ekim ise Dünya Gıda Günü. Birleşmiş Milletler (BM) gıda kriziyle mücadelede hiçbir ülkenin ve insanın geride bırakılmaması gerektiğini vurguluyor. Ancak son yıllarda küresel gıda fiyatlarında düşüş yaşanırken, kronik açlık çeken insanların sayısı yükseliyor.
BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre 2005’ten 2014’e kadar dünyada yetersiz beslenen insanların sayısı 811 milyondan 607 milyona düştü. Ancak bu sayı 2014’ten sonra yükselmeye başladı ve 2020 yılında tekrar 811 milyona ulaştı.
Bu sırada 2014’te 115 puan olan gıda fiyat endeksi 2015’te 93’e düştü ve 2021 yılına kadar 100 puanın altında seyretti. Küresel gıda üretimimiz de aynı zamanda arttı.
Fakat dünyada açlık çeken insanların sayısı yükseliyor. Üstelik gıda fiyatlarında son dönemde tekrar yükseliş kaydediliyor.
Açlık çeken insanların büyük bir kısmı savaş veya iklimdeki değişimlerden giderek daha çok etkilenen bölgelerde yaşıyor.
Tüm bunlar ciddi bir küresel gıda sorununa işaret ediyor. Peki bu sorunun nedeni ne ve iklim krizi ile karşı karşıya olduğumuz bu dönemde nasıl çözebiliriz? George Monbiot, BBC Türkçe’den Asya Robins’e konuştu.
İklim krizine dayanıklı hale gelmek
Ukrayna’nın işgalinin ardından Rusya, Mart ayında dünyada bazı ülkelere tahıl ihracatını durduracağını açıkladı. Gıda sistemimiz tehlike altındaydı.
Ardından Hindistan hükümeti, bu yıl çok büyük bir buğday hasadı beklediklerini ve tüm dünyaya ihraç edebileceklerini iddia etti. Ancak dört hafta sonra hükümet yetkilileri ülkede yıkıcı bir sıcak hava dalgası yüzünden buğdaya ihracat yasağı getirdiklerini söyledi. Jeopolitik bir kriz iklim değişikliğinin sonuçlarıyla birleşti ve tehlike büyümeye devam etti.
Bilim dünyasının neredeyse tamamı sıcak hava dalgası gibi iklim olaylarının artacağı konusunda uyarıyor.
‘Küresel gıda ticaretinin yüzde 90’ı dört şirket tarafından yürütülüyor’
Monbiot’ya göre gıda sistemimizde iki temel sorun var.
Bunlardan ilki, endüstrinin büyük bir hızla tekelleşmesi ve bu tekellerin üretim, dağıtım ve işletme zincirlerinin arasındaki entegrasyonun güçlenmiş olması.
Monbiot bunu 2008 ekonomik krizinde büyük bankaların birbirine benzer stratejiler ve risk yönetim planları geliştirmesine, birbirine olan bağlarını güçlendirmesine ve aslında bu yüzden çok daha kırılgan bir hale gelmesine benzetiyor. Bankalardan bir tanesinin çöküşü sistemin tümünü tehdit etmeye yetti.
Uzmanların en az on yıldır gıda sistemimizde buna benzer bir gidişat olduğu konusundaki uyarılarını hatırlatan Monbiot, “Araştırmacılar küresel gıda ticaretinin yüzde 90’ının yalnızca dört şirket tarafından yürütüldüğünü aktarıyor. Bu çok tehlikeli bir şey, en ufak bir sarsıntıda tüm sistemin çökmesi söz konusu. Bunun etkisi de her zaman gelişmekte olan ve zaten açlık sorunu olan ülkelerde hissedilecektir” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Acilen bu tekelleri dağıtmamız ve güçlü rekabet yasaları geliştirip uygulamamız gerekiyor. Dünya ‘süper ihracatçılar ve süper ithalatçılar olarak ikiye bölünmüş durumda. Gıdayı en çok ithal eden ülkeler ise Orta Doğu ve Afrika bölgelerinde.
“Süveyş Kanalı’nda bir geminin karaya oturmasıyla dünyanın en yoğun ticaret yollarından biri günlerce trafiğe kapatılmıştı. Bu olay Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle kesişseydi gıda sistemimizin büyük bir kısmı tamamen çökebilirdi. Gıda sistemimizi bir an önce çeşitlendirmeliyiz.”
Gıda üretimini tarımdan uzaklaştırmak
İkinci sorun ise tarım yöntemleri ve başta organik hayvancılık olmak üzere tarımın kapladığı yüzey alanı.
Our World in Data (Verilerle Dünyamız) adlı bilimsel araştırma platformuna göre dünya yüzeyinin yalnızca yüzde 71’i canlıların yaşamı için uygun.
Bunun yarısını şehirler, ormanlar, savanlar, sulak alanlar, doğal çayırlar ve diğer önemli ekosistemler kaplarken yarısı biyolojik çeşitlilikten yoksun tarım alanlarına ayrılıyor.
Bu tarım alanlarının yüzde 77’si hayvancılık için kullanılıyor, ancak hayvancılıktan elde edilen gıda küresel kalori ihtiyacımızın yalnızca yüzde 18’ini karşılıyor.
Monbiot, kulağa şaşırtıcı gelse de çevreye en çok zarar veren tarım ürününün organik, merada beslenen sığır ve kuzu eti olduğunu söylüyor.
Monbiot’ya göre hayvan endüstrisi hem iklim krizini şiddetlendiren sera gazı salımına neden oluyor hem de atmosferden sera gazlarını çekebilecek doğal ekosistemleri yok ediyor. Üstelik bu hayvanlar dünyada tüketilen proteinin yalnızca yüzde 1’lik bir kesimini üretiyor.
Yerelde protein fabrikaları ve çok yıllık bitkiler
Monbiot, bu tehditler karşısında gıda güvenliğini sağlamak için protein üretimini tarım yöntemlerinden tamamen uzaklaştırmanın ve protein zengini gıdaları fabrikalarda üretmenin artık mümkün olduğunu anlatıyor.
“Hassas fermantasyon adlı teknoloji aslında bir çeşit gelişmiş demleme tekniği. Kısaca, bakterilerin içindeki mikroorganizmalara hidrojen eklenerek çoğaltılıyor ve protein zengini bir un ortaya çıkıyor. Bu işlem için hiçbir tarım ürününe ihtiyaç duyulmuyor” diyen Monbiot, şöyle devam ediyor:
“Dünyada gıda güvenliği açısından hassas olan ülkelerin birçoğunda çok yoğun güneş enerjisi potansiyeli var. Bu ülkelerde güneş enerjisi hidrojen üretimi için kullanılabilir. İklim krizinin etkileriyle başa çıkabilecek en dirençli sistem bu olabilir. Aynı zamanda geleneksel hayvancılık yöntemlerimize kıyasla çevreye etkisi ve kaplayacağı alan katbekat az.”
Bir diğer yöntem ise çok yıllık tahıl bitkilerini kullanmak. Dünyada ürettiğimiz tahılların neredeyse tamamı tek yıllık bitkilerden geliyor, bunun çevreye etkisi ise çok ağır oluyor.
Monbiot, “Her yıl toprağı sürmemiz veya kimyasallarla temizlememiz gerekiyor. Yeniden ektiklerimizi korumak için herbisit, pestisit, gübre ve yoğun sulama uyguluyoruz. Bunun yerine çok yıllık bitkiler kullanarak hem çevreye verdiğimiz zararı azaltır hem de çok daha dayanıklı bitkilere sahip oluruz” diyor ve sözlerine devam ediyor:
“ABD’de Kansas merkezli Land Institute adlı araştırma merkezi çok yıllık ayçiçeği üretiyor ve yaptığı deneylerde bitkiyi tek yıllık ayçiçeğin yanında yetiştiriyor. Uzmanlar bölgede sıcak hava dalgası yaşandığında tek yıllık bitkilerin tümünün tahrip olduğunu, çok yıllık bitkilerde ise hiçbir hasar olmadığını aktardı.”
Monbiot, mevcut gıda sistemimizi değiştirme yolunda böyle sistemlerin yerel yapılara sahip olmasının acil durumlara karşı daha dayanıklı bir hale getireceğini söylüyor.
Finlandiya’da bir şirket yakın zamanda ürettiği proteini tüketime sokmak için Avrupa Birliği’ne başvuruda bulundu. Monbiot buna benzer girişimlerin çoğalacağını ancak böylesine büyük bir sistem değişikliğinin küçük şirketlere bırakılmaması gerektiğini ifade ediyor:
“Bu teknolojiler hem insani hem de çevresel açıdan çok acil. Hükümetlerin araştırma ve geliştirme için destek sağlaması gerekiyor.
“Elbette ete alternatif gıda ürünlerinde olduğu gibi, özellikle et endüstrisi tarafından bu tür teknolojilere karşı lobi faaliyetleri var. Aynı zamanda büyük şirketlerin bu teknolojileri ele geçirmesini engellemeliyiz. Bunun için güçlü rekabet yasalarına, zayıf fikri mülkiyet haklarına ve zorunlu lisanslamaya ihtiyacımız var. Normal şartlarda bu teknolojilere erişimi olmayacak ülkelere erişim sağlamalıyız.”
Gıda atıklarının çoğu hayvancılık ve biyoyakıtlardan geliyor
BM’nin hesaplamalarına göre dünyada üretilen gıdaların yaklaşık yüzde 17’si israf ediliyor.
Gelişmiş ülkelerde bu atıkların bir kısmı sofralardan atılan yemekler.
Monbiot’ya göre geri kalan atık gıdaların büyük bir kısmı hayvancılıkta kullanılan yem ve biyoyakıt ürünlerinden oluşuyor.
Monbiot, hayvanlara verilen yem miktarının hayvanların insanlara sağladığı gıda miktarıyla eşleşmediğini ve böylece israf olarak tanımlanabileceğini öne sürüyor.
Ulaşım ve Çevre adlı araştırma kuruluşunun bulguları ise Avrupa’da doğrudan biyoyakıt için kullanılan gıdaların üretilmesi için 14 milyon hektarlık bir alan kullanıldığına işaret ediyor. Bu, Yunanistan’ın toplam yüz ölçümünden biraz daha büyük.
‘Yakıt değil gıda’ adlı raporda Avrupa’da her gün araçlarımıza yakıt sağlamak için 15 milyon ekmeğe eşdeğer miktarda gıdanın israf edildiği aktarılıyor.
Bağımsız düşünce kuruluşu Green Alliance ise İngiltere’de biyoyakıt için kullanılan gıdanın 3,5 milyon kişiyi doyurmaya yeterli olduğunu söylüyor.
‘Değişim için nüfusun yüzde 25’inin desteği gerekiyor’
İklim krizi ve açlığın önüne geçmek için bir an önce gıda sistemimizi değiştirmemiz gerektiğini söyleyen Monbiot’nun sunduğu radikal alternatifler ilk başta ürkütücü gelebiliyor. Et ve süt ürünlerinden tamamen vazgeçmemiz söz konusu. Ancak Monbiot, tarih boyunca toplumların benzer boyutta değişiklikleri defalarca kez yaşadığını söylüyor.
Monbiot, “Bilim insanlarına göre toplumun yüzde 25’lik bir kesimi bir hareketi desteklerse geri kalanı da yavaş yavaş desteklemeye başlıyor. Matbaanın icadı, Avrupa’da parşömenin kağıtla değiştirilmesine denk geldiğinde toplumda yüz yıllarca devam eden devimler başladı, siyaset ve dinde büyük değişimler yaşandı” diyor ve devam ediyor:
“Cinsel sağlık teknolojilerindeki gelişim de aynı şekilde feminist hareketleri hızlandırdı ve toplumda kadın haklarında da ciddi ilerlemeler yaşandı. Ben gıda sistemlerimizi iklime dayanıklı hale getirmek ve güçlendirmek için teknolojik açıdan gerekli tüm çözümlere sahip olduğumuz için değişim konusunda ümitliyim. Bu artık bir siyaset meselesi.”
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – ASYA ROBİNS
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***