YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Osmanlı ve Türkiye tarihlerini komple “ötekilerin takibatı” üzerinden okumak mümkündür. Türklerin kurduğu devletlerin devamlı tebaasıyla ve vatandaşıyla – özellikle de eğitimli olanlarıyla – problemleri oldu. Dini bağlamda Hristiyanlar, Yahudiler, Şiiler, Aleviler, etnik bağlamda Rumlar, Ermeniler, Sırplar, diğer Balkan etnisiteleri, politik bakımdan aklınıza gelebilecek her türlü zümre ve fert, devletin ana akımının ya da izin verdiğinin dışında kategorize olmayı kan kusarak, acıyla, zulmün daniskasından kaynaklanan fiziksel ve psikolojik zararlarla ödemek zorunda kaldı. Osmanlı da Türkiye de kendisine uymayanı ağır cezalandırdı. Cezalar keyfi, orantısız, kolektif, hukuk eğip bükülerek kesildi. Ne Osmanlı’da ne de Türkiye’de mahkemeler – yargı – bağımsız olabildi. Egemenler mahkemeleri kontrol ettiler. Yargıyı bir silah olarak kullandılar.
Ötekilerin takibatı konusu Türk devletinin uzmanlık alanıdır. Bu “devlet geleneği” (!) minareyi kılıfına uydurma sanatında da mahirdi. Modern zamanlarda da, hatta hala da öyledir. Örneğin Türk devleti 1980’lerin sonlarından itibaren uluslararası sistemde yerleşen terör ve terörizm kavramını kötüye kullandı. Antikomünizmin revaçta olduğu Soğuk Savaş döneminde tüm sol hareketler bu çerçevede devletin sillesini yediler. Daha önce yaşı tutanlar hatırlayacaktır, solculara o dönemde terörist demezler, anarşist derlerdi. Bu terim bugün kullanılan terörist kavramıyla aynı anlamda kullanılırdı. Hâlbuki o da yanlıştı. Anarşizm ideolojisiyle alakasız bağlamda kullanılan bir devlet jargonuydu. O da devletin işine gelmeyen kişilerin peşine düşmeyi meşrulaştırabilmek için işkembeden uydurulmuş, bağlamından kopartılmış faşizan bir kelimeydi. Sonrasında anarşist kavramı eskidi, miadını doldurdu. 1990’lardan itibaren uluslararası terörizmin tırmanışa geçmesiyle beraber devlet de dilini değiştirdi. Anarşistler teröriste “terfi ettirildiler”. Böylece başta Kürt siyasi hareketi olmak üzere önüne gelen terörist olarak damgalanmaya başlandı. Devletin yaklaşımı, daha doğrusu ilkel refleksi hep aynıydı. Diskur-politika ilişkisi gayet rasyonel olarak hep varlığını devam ettirdi.
Bu devlete göre ben, sen, o, biz, siz, onlar – hepimiz teröristiz veya potansiyel teröristiz. İki milyon vatandaşına terörizmden soruşturma açmış bir yapıdan bahsediyoruz, unutmayın. Terörist olmak için cüzdanınızda bir dolar bulundurmak, devlet onaylı ve devlet kontrolündeki bir bankada hesabınızın olması, devletin yüksek öğretim kurumuna bağlı bir vakıf üniversitesini kazanmış olmak gibi şahane kanıtlar ileri sürülebilir. Ya da bilmem ne gazetesine abonelik, bilmem ne vakfına bağışta bulunmak, bilmem ne sosyal aktivitesinde, ne bileyim mesela kısır yapmış olmak veya börek açmış olmak da sıklıkla başvurulan “yargısal metotlardır”. Devlet, hoşlanmadığı, hazzetmediği, tehdit olarak algıladığı, yok etmek istediği kişi ve grupları bir güzel tasnif eder, sonra da gereğini uygun gördüğü biçimde yapar. Siz de terörist olmasaydınız birader! Değil mi ya!
Şimdi, işin enteresan bir boyutuna değinmeden geçmek olmaz. O da şudur: Devletin takibatına aldığı “teröristlerin” eğitim seviyeleri daima normal vatandaşının ortalamasından kat be kat daha yüksek olmuştur. Hatta bunu geçelim, anarşist-terörist falan denenler çoğunlukla devleti yönetenlerden daha ehil, kafaları daha çok çalışan, okur-yazar, kültürlü insanlar oldu hep. Yani Nazım Hikmet’ten, Ruhi Su’ya, Halikarnas Balıkçısı’ndan, Yaşar Kemal’e, Nobel’li Orhan Pamuk’tan Aziz Nesin’e, Osman Kavala’dan Selahattin Demirtaş’a, Mahmut Alınak’tan Sedat Laçiner’e, Barbaros Şansal’dan Ahmet Şık’a, Can Dündar’dan Tarık Toros’a – aklınıza gelebilecek her türlü gruptan, mahalleden ve klandan kişi, bu devlet tarafından bir şekilde terörizmle ve teröristlikle ilintilendirildi, ilintilendiriliyor, ilintilendirilecek!
Şimdi son olarak Cevheri Güven’e takmışlar. İşte o tetikçinin iftira yuvası diyor ya Sabah şeysi. Gazetecilik kisvesi altında fitnecilik yapıyormuş. Laflara bak. Almanya’daki evini kara propaganda üssüne çevirmiş. “Fetö’nün” propaganda imamıymış falan da filan.
Sözde Sabah denen kanalizasyon Pravda’sı, gazeteci Cevheri Güven’in Almanya’da yaşadığı evi buluyor, “terörist” (!) Güven’i sokak ortasında ellerinde alışveriş torbaları ile fotoğraflıyor, iyi mi? Tabi onu nasıl buluyorlar, hatta kim buluyor, tümünün adresi aynı yere çıkacaktır. Türk istihbaratı tüm devlet geleneğinin en güzel tezahür ettiği kurumlardan biri neticede, değil mi ya? Bunların işi gücü kendi vatandaşını fişlemektir ve yiğidi öldür ama hakkını yeme, işlerine de mahirdirler.
Yerli Gestapo Cevheri Güven’e aklı sıra gözdağı verecek ya, Sabah’taki elemanlarını devreye sokmuşlar. “Alo canım, bak ben Nuh abin, bildin mi? Hah. Şimdi bak, maillerini bir çek et. Sana birkaç fotoğraf yolladık. Hah. Onları al. Haberin ana hatlarını da sana özetledi arkadaşlar. Oldu mu? Hah. Bak, sen al o metni, şöyle bir çeki düzen ver. Ballandır falan. Okuyan mallara uygun hale getir, oldu mu canım.”
Bu “haberi” sürmanşetten vermişler. İçinde neler var neler. Maydanozlu köfteler. Bu devletleri ortadan kalksa, al bunlardan birini, maya olarak kullan, küllerinden doğar 1000 yıllık “devlet gelenekleri” gene. O biçim. “Haber” tam bir jurnal aslında! Gerçeğin manipülasyonu konusunda master hatta doktora tezi olabilir ilerde, basın yayın alanında. Gazeteci nasıl hedef gösterilir konulu derin istihbarat çalışması da olmaya aday. Yani disiplinler arası yarışıyor “haber”. Bunu okuyanın Türkiye’de muteber vatandaş olmama ihtimali var mı ya?
Bir değerli rejim böceği de diyor ki ulusal televizyon seviyesinde çıktığı yayınında, madem adamı buldunuz, alıp geleydiniz ya! Zekâ küpü bu tür elemanlar sanıyorlar ki hukuk devletleri kendi üçüncü sınıf muhaberat rejimlerinin ve Ortadoğu muz cumhuriyetlerinin yönetim biçimiyle yönetiliyor. Öyle ya, kır kapıyı gir, biz arkadan kanununu çıkartırız. Değil mi? Biri kadın biri erkek başka iki değerli havuz balığı da analiz yapıyorlar. Erkek olanının zekâ katsayısı herhalde biraz daha düşük olacak, ağzından kaçırıyor, Cevheri Güven’in videolarında çok bilgi olduğunu falan söylüyor. Evladım ne yaptın sen ya? Alimallah seni yarın alırlar, kripto Fetöcü, algı imamı falan derler, iki üç yıl uğraşırsın. Fakat şaka bir yana, kanalizasyon sıçanları bile Cevheri Güven’in haberlerini övüyor, bu da onları parayla tutan efendilerine dert olsun.
Türk istihbaratı Cevheri Güven’e karşı böyle bir operasyon çekiyorsa, bilin ki saraydaki malum birilerine ciddi karın ağrısı yapmış. Lüks villasında (!), çatı katı bir mekânda, tek kamera tek üçayak, bir de internet bağlantısı anlı şanlı Türk devletini cidden hop oturtmuş hop kaldırmış. Terörizmi (!) gördünüz mü siz?
Ne diyorlar biliyor musunuz?
Bizi rahat bırakın diyorlar. Adamlar organize işlerine devam etmek, rahat hortumlamak istiyor. Rahat insan hacamatlamak istiyor. Tokatlamak, abrakadabra, ballı börekli komisyonlar, ihaleler, kupon araziler, maden, orman, deniz, göl – ne varsa artık, bunlarla ilgili tasarruflarımız devam etsin diyorlar. Motivasyonları böyle büyük olunca, haliyle güçlü, kudretli devletlerinin eli Frankfurtlara kadar uzanıyor. Cevheri Güven gibileri bu olanı biteni görebildikleri kadarıyla toplumla paylaşınca birileri işkilleniyor, rahatsız oluyor. “Çarkıma çomak sokma Cevheri” mesajı vermeye gazetecilik kamuflajıyla gelmişler. Yahu bir de bu adamların 1000 yıllık devlet geleneğini falan küçümserler. Bakar mısınız devlette sürekliliğe, devlette devamlılığın esas olması ilkesine falan?
Geriledikleri mevzi bakımından dikkat çekici bir zavallılık içerisindeler. İmkânsızlıklar arasında, yokluklara karşın, binbir zorluklarla yapılan haberleri susturabilmek için ellerindeki tüm devlet olanaklarını seferber ediyorlar. Takım elbise giydirdikleri bir sürü iki ayaklı eşek (güzel gözlü gerçek eşeklerden özür dilerim), bu işlere seferber olmuş, memleketlerini iki paralık etmiş bir çetenin hizmetçiliğini yapıyor. Bakalım doğruları ve gerçekleri daha ne kadar gizlemeyi başarabilecekler? Zaman kazanmak için Frankfurt’un fiber optik internet kablolarını falan kesmeye kalkmazlar umarım. Müsteşarlığın mümkünse Almanca da bilen, kablo işlerine de bakacak adamları var mıdır? Birileri bu parlak fikri de Nuh abilerine iletiversin sevabına.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***