“Tarih’in bize öğrettiği en acı derslerden biri şudur: Eğer yeterince uzun bir süre kandırılarak bir şeye inandırılmışsak, bu kandırılmışlığın kanıtlarını reddetmeye yatkınlaşırız. Artık doğru olanı bulmakla ilgilenmez oluruz. Yapılan kandırma bizi eline geçirmiştir. Bunu kendimize bile itiraf etmek, artık fazlasıyla acı verici olacaktır.”
Carl Sagan
Geçen hafta hastalıklar ve annemin ameliyatları nedeniyle yazamadım. Yazmadığımı farkeden dostların merak edip sormaları beni fazlasıyla mutlu etti. Aklına geldiğim, gelmediğim tüm dostlar var olun.
Bu hafta yazımda ülkenin ekonomik dolayısıyla da siyasi gidişatına dair bir şeyler karalamaya karar verdim. Biraz da biz az bırakılan toplumların neler yaşadığına değineceğim.
İşler karışınca siyasetin yerini demagojiler alır. Topluma şirinlikler ve konuları saptırmalar olmazsa olmazıdır bu sürecin. Diğer yandan da tabii iktidarı kazanmak için misliyle tavizler verilir ya da verilir gibi yapılır. Beklentili siyasetler, omurgasız politik duruşlar damgasını vurur siyasi iklime…
Seçim öncesine kadar beklenir ve tıpkı mevsim sonlarında giyim ürünlerinde gördüğümüz ‘’Sezonun Son Fırsatları’’ kıvamında seçim süreci başlar. Genel seçmende bu sürede ne koparırsak kardır gözüyle genelde bakarız.
Yıllarca çözülmeyen sorunlar son anda çözülür gibi yaparlar, çeşitli izinler çıkar ama seçim bittikten sonra aslında son anda çıkan çoğu karar aslında yeni dönemde çok işlevli ve yeterli olmaz. Ama çözüm dili çok bellidir: “Ne vereyim abime?’’
Aklıma yine İstanbul Galata’da esnaflık yaptığım dönem yapılan belediye seçimleri geliyor. Seçim süreci başladığında özellikle gecekondu muhitlerinde yaşayan müşterilerle piyasa dolar taşardı. Konutlarının izinsiz bölümlerine dokunulmayacağı seçim süreci boyunca kazanım elde etmek için hemen ek bölümler inşa eder ve tesisatlarını bitirirlerdi. Her belediye başkan adayı ya da iktidar yanlısı siyasiler bu tip konularla ilgili sözler verirdi. Elbette oy için…
Aklıma bir dönem sürekli seçimlerin olduğu yıllarda İstanbul Başıbüyük’te gecekondu yapan ve her seçim sürecinde hep aynı adette ürün alan bir müşterim Ahmet amca geliyor. Seçim dönemi ruhsatsız mekân yapımına izin verilir ama sonrasında yıkılırdı. O yine inatla, bir umutla her seçim dönemi inşa etmeyi tekrarlardı. Artık gecekondu yerine lüks beton yığınları diken birilerinin yandaşları yer alıyor. Hatta çoğu zamanda Ahmet amcanın mülküne 3 kuruş verip gasp ederek.
Bugünlerde seçim süreci yaklaşırken iktidar çözemediği sorunları çözecekmiş gibi algı çalışmasına başladı. Doğal gaz çıktı. (Ne hikmetse seçim sonrasında bize hayrı olacak) ‘Emeklilikte Yaşa Takılanlar’ ifadesini kullanmaya başladılar. (Eskiden erken yaşta emeklilik diyorlardı ama birden emeklilikte yaşa takılanlar denmeye başladı.) Vaatler de şöyle: “Kasım’da olmazsa, Ocak’ta iş tamam. Asgari ücrete zam.” (İyi de sen asgari ücrete zam yaparken her şeyin fiyatı da misliyle artıyor.) Ve tabiî ki 3600 ek gösterge de seçim vaatleri listesinin üst sıralarındaki yerini aldı. (Sanırım son bir senedir bu işin halledildiği söyleniyordu.) Daha neler neler vaat edilecek acaba? Seçim sürecinde son düzlüğe girildiğinde büyük projeler açıklanacaktır muhtemelen.
Ayrıca iktidarın “Siz yıllardır iktidardınız. Bugün mü ekonomi sorununu çözmek aklınıza geldi?” denmeyeceğini sanması da bir garabet.
Geçen günlerde Balıklı Rum Hastanesi’nde yangın çıktığını öğrendik. Belki bilmeyenler için söylemek gerekir. Balıklı Rum Hastanesi olsun, Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi olsun yalnızca Rumlara ve Ermenilere hizmet etmez. Ermeniler olarak bir Kürt ya da Türk kadar hizmet alırız. Neyse yangına döneyim. Yangın çatıda başlayınca tarihi bina epeyce hasar aldı. Hasara üzüldük ama çalışan emekçilere ve tabii orada yaşayan yaş almış insanlara ve hastalara bir şey olmaması ise sevindirdi. Beni bir yandan da üzen esas konu Sayın İbrahim Kalın’ın yangına dair açıklaması oldu.”Balıklı Rum Hastanesi’ndeki yangın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla söndürüldü.“
Bu açıklama bana göre esas meselemizin ne olduğunu o kadar kendi içinde barındırıyor ki. Bu sözler bana ülkedeki tek insan rejiminin geldiği son durumun net özeti gibi geliyor.
Yangına dahi en üst kademede bir kişinin müdahale ederek talimat vermesi üstünde durup düşünülmesi gereken bir gerçek. Her konuda “Sadece Cumhurbaşkanımız bilir” yaklaşımı belki de yaratılan bu atmosfer nedeniyle gösteriliyor. Bu bir yandan da Sayın ERDOĞAN’a şirinlik yapma telaşından kaynaklanıyor. Tabii bu yaklaşımlarda şu an her alanda fazlasıyla hissettiğimiz tek insan rejiminin yansımasını görüyoruz. Hiç şüphesiz ki seçimler yaklaşırken bu söylemlerin daha da çok artacağına şahit olacağız.
Seçim arifesinde ülkenin geleceğine dair kaygılar yerine şahsi beklentilerle yapılan gariplikleri izlemek sanırım sistem siyasetin en belirgin özelliği. Buna örnek son bir hamle Mehmet Ali Çelebi’den geldi. Geçmişte yaptığı ulusalcı ve Ak Parti karşıtı paylaşımlarını sosyal medya hesabından bir kalemde silmesi ve hatta yüksek perdeden yapılan eleştirilerden dolayı Ak Parti’ye olası geçişini ertelemesi çok şey anlatıyor. Bu ülke sistem siyasetinde Savcı Sayan gerçeğini yaşanıyor. Bunu durum fark edilmeli ve düşünülmelidir.
Bize sunulan Sezonun son fırsatlarından dolayı umarım bu döneme iktidar yapısına umarım prim vermeyiz. Bu ülkede gelecekte yaşanacak her mevsimin kaliteli geçmesi için şimdiden gardını alanlara kıymet verilmeli. Gerçekleri görmek ve doğru kararları vermek hepimizin gelecek için asli görevi. Ülkemizin yaşayacağı güneşli günler için zor hava koşullarına dayanmak ve şekerle kaplanmış ama içi acı vaatlere kanmamak da görevlerimize dahil. Mücadelenin tam zamanı.
Yazımın sonunda bu coğrafyanın acılarıyla, reel tarihini yaşam hikayesinde barındıran ARAM TİGRAN’ı anarak bitirmek istedim. Bu hafta Varbet (Usta) TİGRAN’ın sonsuzluğa göç edişinin yıl dönümü. Usta TİGRAN 1915’in acısını yaşamının sonuna kadar taşıdı. Ölümü sonrası çok vasiyeti, atasının var olduğu topraklara defnedilemediğinden ne acıdır sürgünü sürüyor. Usta Aram TİGRAN’nın hayat hikayesini okumak tarihle yüzleşmek demektir. Hadi çok zor değil bir yerden başlayabilirsiniz…
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***