Geçtiğimiz 26 Ağustos’ta yandaş medya, Malazgirt Savaşı’nın 951. yıldönümü nedeniyle Erdoğan-Bahçeli ikilisinin Türk ırkçılığı ve fütuhatçılığı adına sadece Türkiye’deki muhaliflerine değil, tüm dünyadaki karşıtlarına “Kimsenin gözünün yaşına bakmayacağız” diye meydan okuduğunu yansıtan haberler ve röportajlarla doluydu.
Ana muhalefet CHP ondan geri kalır mı? 26 Ağustos, Malazgirt’in yıldönümüyse, aynı zamanda Büyük Taarruz’un başlayışının da 100. yıldönümü değil mi? Müstakbel cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu da aynı gün CHP erkânını yanına alarak Kocatepe’ye bir Zafer Yürüyüşü yaptı.
İktidarın ve ana muhalefetin aynı güne denk gelen gösterileri sürüp giderken benim dikkatimi çeken bir başka yıldönümüydü. Evet, karikatür ustası Oğuz Aral’ın kurup çeşitli baskılara ve engellemelere rağmen yıllarca yaşattığı ünlü mizah dergisi Gırgır, bundan tam 50 yıl önce, 26 Ağustos 1972’de yayına başlamıştı.
Benimle aynı yıl, 1936’da Silivri’de dünyaya gelen Oğuz Aral daha 17 yaşındayken dönemin ünlü mizah dergisi Akbaba‘da çizmeye başlamış, karikatür sanatının yanısıra Anadolu’nun çeşitli yerlerinde pandomim gösterileri ve de bir dizi çizgi film gerçekleştirmişti.
Oğuz Aral , 1967’de yayınlamaya başladığımız Ant Dergisi’nde benim haftalık yorumlarımın yer aldığı üçüncü sayfada “Bir haftalık öfke” adı altında başlattığı siyasal hiciv ustalığını daha sonraki yıllarda tirajı zaman zaman milyonu bulan ünlü Gırgır dergisiyle zirveye ulaştırdı.
Oğuz Aral, yönetimi 1989 yılında zorla elinden alınan Gırgır‘da Hasan Kaçan, Latif Demir, Mehmet Çağçağ, Metin Üstündağ, Gani Müjde gibi onlarca ünlü karikatürist ve yazar yetiştirdi. Gırgır‘dan sonra da, sevilen karakteri Avanak Avni‘nin adıyla kurduğu Avni dergisinin de yayınını 1996 yılına kadar sürdürdü.
Gırgır’ın Oğuz tarafından gerçekleştirilen kapaklarından en ünlüsü hiç kuşkusuz, şarkıcı Müşerref Akay‘a 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Türk bayrağı mintanıyla sık sık televizyona çıkartılıp “Türkiyem Türkiyem” şarkısı söyletilmesini hicveden kapaktı. Bu nedenle Gırgır “Ucube bir kadının üzerine Türk bayrağı elbise çizmek” suçlamasıyla bir süre kapatılmıştı.
O müstesna karikatüre İnfo-Türk’ün şu linkinden erişebilirsiniz: Türkiyem, Türkiyem, Cennetim!
Gazetecilik yaşamımda birlikte olduğum tüm karikatürist dostlarımın, İzmir’den Cumhur Ertekin ve Erdoğan Özer, İstanbul’dan Oğuz Aral, Tan Oral, Suat Yalaz, Ferruh Doğan, Yalçın Çetin, Nehar Tüblek, Mıstık, Eflatun Nuri, Mim Uykusuz, Altan Erbulak, Tonguç Yaşar, Bedri Koraman, Turhan Selçuk, Ratip Tahir Burak ve Brüksel’den İsmail Kızıl Doğan’ın anılarımda asla unutamayacağım özel yerleri var.
Çizgi ustası bu dostlarıma, dört aydan beri, idamının 50. yıldönümünde Deniz Gezmiş’i özel yaşamı, mücadeleleri ve döneminin Türkiye’deki ve dünyadaki önemli olaylarıyla birlikte tanıtan ansiklopedik değerdeki bir fotoromanın yaratıcısı Ali Cabbar da katıldı.
Sevgili Can Yücel’in o ünlü Mare Nostrum adlı şiirindeki “Aşk olsun çocuk” ifadesini eserine ad olarak seçen Ali Cabbar, tam 28 bölümden oluşan ve 489 sayfa tutan fotoromanı şöyle tanıtıyor:
“Bu fotoromanda size, 2. Dünya Savaşı’nın bittiği 1945’ten, 1970’1erin başına kadar Türkiye’de ve dünyada yaşanan önemli siyasi, toplumsal ve kültürel olayların ışığında Deniz Gezmiş’i anlatacağım. Eğer yaşasaydı, daha doğrusu eğer öldürülmeseydi, bu sene 28 Şubat’ta 75 yaşında olacaktı.
“Bu kitabı okumaya başladığınızda hemen farkına varacağınız gibi, bir tarih kitabı yazmaya çalışmadım. Deniz’in yaşadığı yıllarda dünyada ve Türkiye’de geçen olayları, ‘fotoroman’ formatında, basit bir dille anlatmayı tercih ettim.
“Deniz’lerin on sene kadar gerisinden gelen bir kuşağın üyesi olarak, onların dönemini, o zamanki yaşımda takip ederken bende iz bırakan konularla öne çıkardım. Kendi ilgi duyduğum, edebiyat, sinema, spor gibi konulara, en az politik olaylar kadar yer verdim, çünkü Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının da bunları takip ettiğini ve etkilendiğini tahmin ediyorum. Ve onlanrı anlamanın, onların çağını anlamakla mümkün olacağını düşünüyorum.”
“Fotoroman, 1950’li yıllardan 1980’lere kadar oldukça popüler bir mecraydı. Deniz Gezmiş’in çocukluğundan son günlerine kadar eline aldığı her gazetenin sayfalarında ya da eklerinde muhtemelen bir fotoroman vardı. Bu janrı tercih etmemin nedenlerinden biri bu oldu. Bir başka nedeni ise ilk fotoromanın İtalya’da, Deniz’in doğduğu 1947 senesinde çıkarılmış olması.”
Ali Cabbar, dizinin daha ilk haftalarında Diken’den Zeynep Güven Ünlü’ye verdiği söyleşide şöyle diyor:
“12 Mart döneminde ortaokul-lise öğrencisiydim. Deniz benim heyecanla izlediğim kahramanımdı. O dönemin radyo ve gazete haberlerinde gün be gün takip ederdim. Babamın TİP’li oluşunun ve 1965 mitinglerine beni de götürmesinin bu farkındalıkta etkisi vardı. Üniversitedeyse Deniz’le birlikte Mamak’ta yatan arkadaşlarının kurduğu örgütün önce sempatizanı, sonra üyesi oldum, 1980 darbesinin ardından tutuklandım.
“Deniz Gezmiş, toplumsal hafızada bıraktığı yer açısından Türkiye siyaset hayatının en önde gelen üç-beş kişisinden biridir. Geride bir direniş mirası bıraktı. Bugün hâlâ yaşayan ve umut vermeye devam eden bir direniş mirası… Gezi sırasında bile pankartlarda onun resmi vardı. O cesarete ve karizmaya sahip bir kişi, eğer yaşasaydı, sistem buna izin verseydi, bugün Türkiye için önemli bir lider olabilirdi. Kısa yaşamında yaptıklarının çok ötesinde bir kişilikti.”
Sanatçı, T24’ten Hülya Işık Kurt’a verdiği demeçte de Deniz Gezmiş döneminin bugüne bağlantısını şöyle kuruyor:
“Fotoromanı hazırlarken çok kitap okudum, saatler boyu internette gezindim, birçok akademik çalışmaya göz attım ve görsel araştırması yaptım. Benim için çok öğretici bir deneyim oldu. Türkiye’de bazı şeyler değişirken bazı şeylerin nasıl da değişmemiş olduğuna şaşırdım. Hikmet Kıvılcımlı 69 yıllık hayatının üçte birini içerde geçiriyor. Suçu kitap yazmak ya da parti kurmak. Aziz Nesin sadece yazdıklarından dolayı onlarca kez tutuklanıyor. Nâzım Hikmet 1938’de hapsediliyor ve 12 yıl yatırılıyor. Neden dersin? Çünkü şiirleri elden ele dolaşıyor ve Deniz Kuvvetleri’ndeki askerler arasında çok okunuyormuş! Ve hatta onları isyana teşvik ediyormuş! Yargılamayı Marmara Denizi’nde gezinen askerî bir gemide subaylar yapıyor. Şaka gibi! Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Gezi Davalarındaki keyfi uygulamalara bakınca sanki tarih tekerrür ediyormuş gibi geliyor.”
Ali Cabbar, dört ay süreyle 28 hafta online yayınlanan bu önemli belgeyi bitirirken şöyle diyor:
“Aşk Olsun Çocuk, sürekli edit edilen, düzeltilen ve yeni bilgiler eklenen ilginç bir kitap oldu. O anlamda henüz bitmedi! Kitapta kullanılabileceğini düşündüğünüz bilgi, anı ve görsel varsa lütfen gönderin. Uygun olanları çevrimiçi yayına ekleyelim, eski sayıları güncelleyelim. Aşk Olsun Çocuk’un artık bir Facebook sayfası da var. Haftalık yayın bitse bile Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hikayesi orada devam ediyor.
“Kitabı yazma sürecinde Deniz Gezmiş, arkadaşları ve yaşadıkları dönem hakkında çok şey öğrendim. En önemli bilgiler ise bir noktadan sonra bana gönüllü danışmanlık vapan Deniz’in arkadaşlarından geldi. Sevgili Mustafa Yalçmer, Ercan Öztürk, Elif Gönül Öztürk, Gökalp Eren, Osman Bahadır, Atilla Keskin, Alev Er, Oktay Kaynak, Nuran Ağırnaslı ve yılların devrimci gazetecisi Doğan Özgüden’e haftalar boyu yazdıklarımı okuyup düzelttikleri, anıları ve arşivleriyle 68 Türkiyesi’nin tarihine yaptıkları katı için teşekkür ederim.
“Deniz Gezmiş ve 68 kuşağı, sadece Türkiye devrimci hareketinde değil, Türkiye tarihinde de büyük iz bıraktı. THKO davasında Hüseyin İnan’ın Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı’na söylediği gibi, ‘Genciz, ama aptal değiliz. Tabii ki bu kadar az sayıda gencin silaha sarılmasıyla devrim yapılamayacağını biliyoruz, biz yolu açmaya giriştik.’
“Hepsini saygıyla ve büyük bir hayranlıkla anıyorum. Facebook sayfasında görüşmeye devam etmek umuduyla.”
Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının 50. yıldönümü dolayısıyla, gerek onların mücadelesi, gerekse 68 devrimci direnişinin geneli üzerine iki önemli yayın daha yapılmış bulunuyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından üç devrimcinin idamı yıldönümünde Türkiye’nin 68’i – Denizlere Çıkan Sokaklar adlı büyük boy 784 sayfalık bit kitap yayınlandı. Bu kollektif yapıtta dönemin isimli isimsiz kahramanlarından gençlik hareketlerine, kadınlarından sanata, işçi mücadelelerinden büyük eylemler ve toplumsal olaylara, İslamcı hareketin 68’e dönük yaklaşımına kadar hemen her alanda makalelere, döneme ait çok önemli fotoğraf, şiir, afiş ve illüstrasyonlara yer verilmiş bulunuyor.
Rıdvan Akar, Hülya Demir ve Hakan Koçak tarafından yayına hazırlanan kitapta Tül Akbal, İsmet Akça, Nazım Alpman, Gökhan Atılgan, Şükrü Aslan, Erdoğan Aydın, Zafer Aydın, Oya Baydar, Nihat Behram, Derya Bengi, İnci Beşpınar, Mehdi Beşpınar, Tanıl Bora, Faik Bulut, Tuncay Çelen, Aydın Çubukçu, Metin Çulhaoğlu, İlkay Demir, Mustafa Eren, Çimen Günay Erkol, Bora Gürdaş, Uluç Gürkan, Orhan Kahyaoğlu, Yıldırım Koç, Doğan Özgüden, Faruk Pekin, Vecdi Sayar, Feryal Saygılıgil, Mustafa Sönmez, Ergin Yıldızoğlu’nun yazıları yer alıyor.
Kitapta yer alan Doğan Özgüden’in “Dönemin Basınına, Mücadelesine Tanıklık ve Ant Dergisi” başlıklı yazısına erişilebilir.
Kitap ise şu adresten istenebilir.
Tarih Vakfı tarafından yayınlanan Toplumsal Tarih dergisinin Mayıs 2022 sayısında da 68 dönemi üzerine Emre Can Dağlıoğlu, Cangül Örnek, Çağdaş Üngör’ün yazıları ve Doğan Özgüden ile yapılmış uzun bir söyleşi yer alıyor.
Bu söyleşiye de şu linkten erişilebilir
Dergi ise şu adresten istenebilir.
Aşk Olsun Çocuk’un son bölümünün de yayınlanmasından sonra Ali Cabbar’a okurlarından sürekli kutlama mesajları gidiyor… Bu da benim mesajım:
“Sevgili Ali, Deniz’le son kez 53 yıl öncesinin bir Eylül günü benim de yargılanmakta olduğum İstanbul adliyesine tutuklu getirildiğinde görüşmüştüm… ‘Mehmet Cantekin’i vurdular… Yarın serbest bırakılsam bile beni hayatta bırakırlar mı? Ama direneceğiz…’ demişti. Aynı gün Mustafa Taylan Özgür de vuruldu. Bir daha göremediğim Deniz 1971’de tutuklandığında soldan kendisine yöneltilen eleştirilere karşı Ant dergisinde “Deniz ve arkadaşları, soygun düzenine karşı savaşan halk çocuklarıdır!” demiştik. İdam edildiği haberini ise 1972’nin 5 Mayıs sabahı Sofya Radyosu’ndan içimiz kan ağlayarak öğrenmiştik. Üç fidanın idamına karşı sürgünde bizim de katkıda bulunduğumuz kampanya sonuç vermemişti. Nasıl versin ki, onlar idam hücresindeyken Sovyetler Birliği Yüksek Şurası Başkanı Podgorni Cunta yönetimine dostluk ziyareti yapıyor, Meclis’te CHP milletvekillerinin bir bölümü dahi idamlar lehinde oy kullanıyordu. Tam 50 yıl sonra Aşk Olsun Çocuk’ta bizleri Deniz’le ve yoldaşlarıyla tekrar buluşturduğun, onların yaşamı ve mücadelesi üzerine bilmediğimiz birçok şeyi öğrenmemizi sağladığın için sağolasın…”
Sizler de bu müstesna belgeye alttaki Facebook adresinden ulaşabilir, yorumlarınızı ve içeriğinin daha da zenginleşmesi için katkı ve önerilerinizi Ali Cabbar’a doğrudan iletebilirsiniz.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***