Bilindiği gibi Engizisyon Mahkemesi Ortaçağ Avrupa’sında kurulan ve Katolik kilisesindeki dini inançlara karşı gelenleri cezalandıran bir mahkemeydi. Engizisyon mahkemesi ile beraber Katolik kilisesi kendine ve dini inanışlara karşı gelen herkesi cezalandırmak istemişti.
Kilisenin baskıcı düşünce sistemine karşı çıkanları engellemek amaçlanmış ve karşı gelenler en ağır şekilde cezalandırılmıştı.
xxxxxx
Ortaçağ’daki Roma Engizisyon mahkemesi binası İtalya’nın başkenti Roma’da benim de çok sevdiğim Campo de’ Fiori meydanındaydı.
Meydan, “Çiçek tarlası” adını Ortaçağ’da bir çayır olmasından alıyordu.
Bugün ise cıvıltılı bir renk cümbüşü yaratan çiçekçilerin doldurduğu meydanın tam ortasında, insanlık tarihinin en mükemmel beyinlerinden ve Rönesans Devrimi’nin en parıltılı öncülerinden biri olan Giordano Bruno’nun heykeli bulunuyor.
Xxxxxx
Bruno, Tanrı’nın ve evrenin birbirinden farklı olmadığını, aynı gerçekliğin iki sonsuz görünümü olduğunu büyük bir cesaretle, ölümü pahasına söylemiş ve bunda ısrar etmişti.
Halbuki Ortaçağ’da Kilise inancında gök ile yer ayrıydı.
Bruno, Aristotelesçi kapalı evren dayatmasına karşı Kopernik’in tezini savunması, evrenin sonsuz ve eşdağılımlı olduğunu ve evrende dünyadan başka birçok gezegenin bulunduğunu söylemesi nedeniyle Kilise Mahkemesi tarafından sapkın ilan edildi. Engizisyon Mahkemesi 17 Şubat 1600 yılında Bruno’nun bu meydanda diri diri yakılmasına karar verdi.
xxxxxxx
Sivas’ta düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli’nin Radikal İslamcı bir grup tarafından yakılması ve çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünürle iki otel çalışanının yanarak hayatlarını kaybetmesi ile sonuçlanan Madımak Katliamının her yıl dönümünde, Ortaçağ karanlıklarında diri diri yakılan Bruno aklıma gelir…
Bruno, Ortaçağın en karanlık döneminde, 1600 yılında yok edilirken, Madımak 29 yıl önce 1993 yılında yaşandı…
Bu topraklarda insanları bir otelde göz göre göre yaktılar…
Xxxxxx
AKP iktidara geldiğinde “Türkiye’nin Ortaçağı” olarak nitelenmesi gereken Madımak katliamının üzerinden ancak 9 yıl geçmişti…
“Muhafazakâr demokrasi’’ AKP tarafından böyle bir ortamda telaffuz edilmeye başlandı…
“Hareketinin merkezine tek bir dini anlayışı, mezhebi veya etnik özelliği yerleştirerek ‘biz ve diğerleri’ ayrımı yapan ayrışmacı siyaset tarzının Türkiye şartlarında kutuplaşmaya sebep olduğu vurgulanmaktadır,” diyorlardı…
xxxxxx
3 Kasım 2002 – 3 Ekim 2005 tarihleri arasındaki TBMM tutanaklarında kullanılan “muhafazakar demokrasi”, “muhafazakar”, “katılımcı demokrasi”, “hoşgörü”, “uzlaşma”, “çok kültürlülük”, “sivil toplum”, “laiklik”, “çoğulcu demokrasi” kavramları tarandığında ‘’muhafazakar demokrasi’’nin siyasi karşılığı da görülür.
xxxxxxx
AKP güçlenip devleti ele geçirdiğini sandıkça önce kendi programına ihanet etti. “Muhafazakâr demokrasi’’ tanımını unuttu…
Avrupa Birliği (AB) uyum süreci çerçevesinde gerçekleştirilen reformlarından, devlet-toplum ilişkisini dönüştürmekten ve demokratikleştirmekten 2011 sonrasında tamamen vaz geçti…
xxxxx
Siyasal İslamcılık geri geldi…
İslam’ın kişisel hayat dışında, sosyal ve politik alanlarda da yol gösterici kılınmasını hedefleyen bir baskı rejimine pupa yelken yol alındı…
Siyasallaştırılan yargı eliyle evrensel hukuk boğazlandı…
Yolsuzlukta çağ atlandı…
Fakirleşme sefilleşmeye dönüştü…
Xxxxx
Ve iktidarı kaybetmemek için, 6-7 milyon seçmenin oyunu alan Türkiye’nin 3 partisi HDP hedef seçildi.
Yapılacak seçimlerde anahtar parti konumundaki partiyi bir imha hareketiyle ortadan kaldırmak gibi akıl dışı bir yol tutturuldu…
Ama seçilmişleri tutuklamak, belediyelerin her birine kayyum atamak, partiyi kapatmak için girişimlerde bulunmak, 6-7 milyon seçmenin varlığını buharlaştırmadığı gibi siyasal baskı ortamına karşı bilincini daha da pekiştirdi.
Xxxxxx
HDP Kongresi, partinin amacını “Cumhuriyeti demokratikleştirmek’’ olarak tazeledi. “Askeri vesayet”ten ‘’siyasal İslam vesayetine’’ yatay geçiş yapan cumhuriyeti demokratikleştirmek…
Büyük ve gerçekçi bir hedef bu.
xxxxx
Bruno’nun 400 küsur yıl önce yakıldığı meydanda şimdi çiçekçiler ve özgürlük var. Biz hala insanların hayatlarını yakan, yok eden bir karanlığın baskısıyla boğuşuyoruz. HDP bu mücadelede çok önemli bir yere sahip… Onun için de büyük bir saldırıyla karşılaşıyor.
Xxxxxx
Hepimiz için asıl soru şu:
Yüzüncü yılında Türkiye Cumhuriyeti demokratikleşebilecek mi? Ortaçağ’dan, baskıdan, yoksulluktan kurtulacak mı?
Eğer kurtulacaksa bunda HDP’nin rolü de büyük olacak.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***