YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK
Ülke tarihinin en karanlık günlerinden birisi şüphesiz 15 Temmuz’dur. Erdoğan rejiminin inşa sürecinde en önemli kilometre taşının “Demokrasi ve Milli Birlik Günü” adı altında resmi tatil ilan edilen bu gün olduğu şüphesizdir. 15 Temmuz 2016 günü gerçekleşen darbe kumpasından sonra ülke demokrasi ve hukuk ekseninden çıkmış, Erdoğan ve adamlarının özel çabalarıyla freni patlamış kamyon gibi uçuruma yuvarlanmıştır.
15 Temmuz’dan sonra parlamenter sistem ortadan kalkmış, Anayasa ayaklar altına alınmış, insan hakları ve özgürlükler rafa kalkmış, yolsuzluk ve hırsızlık itibar kazanmış, yerli/milli/dini bir jargonla edep/ahlak/adalet gibi değerlerin içi boşalmış, hepsinden öte ve ilginci “örgütlü yalan” meşrulaşmıştır.
Bir avukatın bakış açısından 15 Temmuz’un nasıl tanımlanabileceği, nasıl bir kumpasa denk geldiği, Erdoğan-Akar-Fidan üçlüsünün planıyla bir ordunun ve ülkenin geleceğine nasıl darbe vurulduğu, darbe kumpasıyla işlenen yüzlerce suçun nasıl aydınlatılabileceği, bir gün ülkeye adalet geri geldiğinde suçluların neyle karşılaşacakları, son tahlilde Erdoğan ve suç ortaklarını bekleyen sonun ne olacağı gibi birçok başlıkta yazılar kaleme almak mümkündür. Ancak ben tercihimi 15 Temmuz’dan sonra meşrulaşan ve hatta Saray’ın emireri gazeteciler, bürokratlar, kamu görevlileri ve partililer eliyle kamuoyuna yedirilen, yedirilmeye çalışılan “örgütlü yalanlar” üzerine yapmayı tercih ettim. Zira ilginçtir ki bizzat Erdoğan ya da onun yakın halkasından pompalanan yalanlar medya, bürokrasi ve parti aracılığıyla kamuoyuna ulaştırılmış, George Orwell’ın klasik 1984’ünden daha ilginç bir “yalan metaforu” ortaya çıkmıştır.
Türk Dil Kurumu yalan kavramını “doğru olmayan, gerçeğe uymayan söz, uydurma” şeklinde tanımlamaktadır. Hukuki açıdan yalan, suçun unsurlarından birisi olarak görülmüş, Türk Ceza Kanununda “yalan beyan … yalan tanıklık” biçiminde ele alınmıştır. Manevi kültürü teşkil eden örf ve adetler açısından yalan oldukça olumsuz manalar içeren ve ayıplanan bir davranış biçimi olarak kabul edilmiştir. İslam dininin yalan konusunda duruşu ise oldukça nettir, zira Kuran’ı Kerim’de “insanoğlunun her sözünün kayıt altına alındığı… yalanın Allaha inanmayanlar tarafından uydurulduğu” açıkça belirtilmiştir. Hz. Muhammed (sav) ise farklı mesajlarında “müminin yalancı olamayacağını… yalan söylemenin büyük günah olduğunu” ifade etmiş ve yalan söyleyen kişiyi kastederek “yazıklar olsun ona” demiştir.
Politika ya da siyaset yalanla hayli içli-dışlı bir alandır. Birçok düşünüre ve entelektüele göre “yalan” ahlakdışı bir davranıştır, ancak bazı politikacıların bu ahlakdışı davranışı vazgeçilmez olarak gördükleri de bir gerçektir. Siyaset ve yalan ilişkisi üzerine farklı eserleri bulunan Hannah Arendt yalanı “modern ve klasik” olarak ikiye ayırır. Ona göre “tehlikeli olan modern yalan”dır yani örgütlü, manipülasyon kabiliyeti olan, gerçeği yok edip algı yaratan şeklidir. Örgütlü yalanın içinde şiddet barındırdığı şiddetten dolayı totaliter rejimlerle daha iyi anlaştığı da bir gerçektir. Üstelik bu türden rejimler açısından “doğruyla yanlış” ya da “gerçekle hayal” arasındaki farkı önemsemeyenler ideal ve yola birlikte devam edilecek kişilerdir. İşte Erdoğan rejiminin üzerinden yürümeye çalıştığı 15 Temmuz kumpasının, modern yalanının, örgütlü manipülasyonunun, gerçeğin üstünü örten metaforunun ve birlikte yürümeye çalıştığı ideal bireylerin arkasındaki gerçek budur.
Erdoğan Rejimi kurumlarıyla, özel medyasıyla, emireri kurumlarıyla, ideal bireyleriyle ve örgütlü yalanlarıyla 15 Temmuz kumpasının üzerinde tepinmeye devam ediyor.
Örgütlü modern bir yalan örneğinin sonuncusu NATO görüşmeleri sırasında gündeme gelen “terörizm tehdidi”ni “FETÖ” olarak gösterme çabalarıdır. Herkesin gözü önünde yapılan bir açıklamanın nasıl çarpıtılarak farklı gösterilmeye çalışıldığını hep birlikte gördük.
Halbuki Haziran ayı sonundaki mutabakat metninde Gülen Hareketiyle ilgili “Türkiye’de örgüt olarak kabul edilen” ifadesine yer verilirken, bu durum ne bir terör örgütü tanımlaması ne de iade isteklerine onay anlamına gelmiştir. Diğer yandan, Temmuz ayı başındaki Genel Sekreterin konuşmasında geçen ifadenin “terörizm tehdidi” olduğu konusunda Anadolu Ajansı bile geri adım attı. Ancak Erdoğan başta olmak üzere örgütlü hareket eden grup yalanlarına devam ediyor.
Bu durum bir kez daha gösterdi ki Erdoğan ve ekibi gözlerimizle gördüğümüz hadiselerde bile açıkça yalan söylemeye çekinmiyor. Herkesin gördüğü olaylarla ilgili açıkça yalan söyleyebilenlerin kapalı kapılar ardında gerçekleşen hadiselerle ilgili nasıl yalan söyleyebileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
15 Temmuz yalanlar üzerine inşa edilmiş bir kumpas planıdır. Boğazında kemer iziyle (!) kameralar karşısına geçen Akar 15 Temmuz gecesi kahve-fındık eşliğinde ordusuna kumpas kurarken, Diyanet İşleri Başkanıyla akşam yemeği yiyen Fidan’a kimse ulaşamamış, darbe girişimini eniştesinden öğrenen Erdoğan oğlunu ve damadını yanına alarak yeni bir rejim inşa etmeye karar vermiştir.
Modern örgütlü yalanın takipçisi ideal bireyler de Hande’nin Facetime’ından gelen mesaj üzerine tankların namlusuna atlet tıkayıp, binaların 11. katından F-16’lara kafa atarak darbeyi engellemişlerdir!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***