“İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir.”
Gabriel Garcia Marquez (Yüzyıllık Yalnızlık)
Bugün yazacağım yazım geçen haftaki yazımın devamı gibi olacak. Yazılarımı takip edenlerin kolaylıkla hatırlayacağını umuyorum. Bir yakınımla 24 Nisan’a yakın günlerde karşılaşmıştık ve sözleri bir özet gibiydi demiştim; “Hayırlısıyla şu 24 Nisan Pazar günü kazasız ve belasız geçse” diyerek kaygılı temennide bulunmuştu. Şimdi ise bu sözün ne kadar doğru bir yakarış olduğunu çok iyi gördük.
24 Nisan sabahı İnsan Hakları Derneği’nin düzenlediği basın açıklamasına giderken, yine bir Pazar günü 24 Nisan Paskalya Bayramı’nda askerlik yaparken katledilen Sevag Balıkçı’nın babası Garabet Balıkçı’nın ölüm haberini aldım. Garabet Abi, anma günü öncesi, gece yatmadan önce medyadan mikrofon uzatıp sorulacak soruların cevaplarını kendince hazırlamış ve eşi Ani Abla’ya da sabah 7’de kalkalım demiş. Sevag Balıkçı’nın canı için dağıtılacakları heyecanla anmaya gelecekler için hazırlamış ve gece başını yastığa koymuş. Ne acıdır ki oğlunun göğe yükseldiği günün 11. sene-i devriyesinde Sevag’ın yanına gitti.
Acı haberi aldıktan sonra İnsan Hakları Derneği’ne geldiğimde kapıda çevik kuvvetlerin dizildiğini gördüm. İnanın içerde bulunanların bilmem kaç misli görevli polis içeri girenleri gözleriyle süzerek dışarıda bizleri bekliyordu.
Beni arayarak bu acı durumdan haberdar olan başta EREN KESKİN olmak üzere tanıdığım tanımadığım insanlar beni sakinleştirmek için ellerinden geleni yaptılar. Böyle zamanlarda dost eli fazlasıyla değer kazanıyor. İnsan Hakları Derneği de zor zamanlarda herkes için her daim o sıcak el oluyor.
Bana göre 24 Nisan anmalarının geçmişten beri en doğru adresinin İHD olduğunu bir kez daha söylemek isterim. Bu kurumda emek harcayan herkese selam olsun…
Basın açıklaması sonrasında kendisine ulaşmam neticesinde ANİ Kuyrik, Sevag Balıkçı anmasını yapmamızı istedi. Kendimi toplayıp beni arayan herkese yapılacağını ilettim. Sosyal medyadan acı durumdan haberdar olan birçok insan Sevag’ın anmasına gelmek istedi.
İHD’den çıkışta yine büyük acılar yaşamış HASRET GÜLTEKİN’nin ablası GÜLER GÜLTEKİN’in, Sevag’ın Şişli’deki mezarına giderken bana eşlik etmesi benim için çok anlamlıydı. Kendi ailesinin yaşadıklarını anlatırken acının esasen ne kadar ortak olduğunu da ifade ediyordu. Yolda Balıkçı ailesini konuşurken bir yandan da kendi yaşadıklarından örnek veriyordu.
HASRET’in göç etmesinden sonra annesinin şu an yaşadığı rahatsızlığı anlattı. Güler Gültekin’nin üzüntümü görüp söylediği bir cümle gerçekten acıyı yaşayan birinin tam olarak hissederek ifade edebileceği bir duyguydu: “Garabet Abi bugün hafifledi.” Belki bu beni biraz teselli etti.
Mezarlık alanına geldiğimde dostların mezarlığı doldurduğunu fark ettim. İnsanlar üzgündü. Bir yandan da acıları anlayan yerden destek olma çabalarını görüyordunuz.
Cenazesinde çok farklı kesimlerden kalabalık dostların yan yana durduğunu gördüm. Sevag’ın annesi yoktu ama bizler oradaydık. Bu durum biraz olsun içimdeki acıyı azalttı. Herkes gözümüze bakıyordu.
Basın emekçisi arkadaşların röpörtaj yaparken ki yüzlerine her zaman dikkat ederim. Haber için gelenlerin işten ziyade gerçekten ruhen orada oldukları o kadar belliydi ki.
Anma merasiminden sonra Garabet Abi ile aynı atölyeyi paylaşan arkadaşla birlikte Kınalıada’daki devri daim olduğu evine gittik. Yolda her anımızda Garbis Abi’nin Sevag sonrası acılarını ve hüznün yaşanmışlıklarını paylaştık.
Garbis Abi’nin o gömlek cebinde oğlunun çıkan resimlerini ve haberlerini saklaması ruh halini bizlere anlatıyordu. Acılı babaya, kızı Lerna’nın oğlu Odin’in yaşama umudu verdiği ortak görüşümüzdü.
Cenaze evine ulaştığımda Ani Kuyriğin sarılırken söylediği bir söz vardı. Garbis Abiye kızgındı. “ŞİMDİ BEN BU AĞIRLIĞI NASIL TEK BAŞIMA Taşıyacağım…”
Tüm bunlar yaşanırken bir de GARO PAYLAN’NIN 24 Nisan 1915’de neler yaşandığına dair soru önergesi verdikten sonra yaşadıkları var. Muhalefeti, iktidarı toplu bir şekilde ağız birliği yaparak PAYLAN’A karşı nefret söylemine başladı. Bunlar yaşanırken GARO PALYAN YALNIZ DEĞİLDİR tweet paylaşımıma gelen, eleştiri değil, özellikle vurguluyorum tehdit ve nefret söylemi aslında durumun özetiydi. Ben de bu süreçte Artı Gerçek’teki yazım ve çeşitli mecralarda verdiğim röportajlar ve programlardan sonra tehdit mesajlarından nasibimi aldım. İnanın bu gelen mesajlar yaşadığımız bu zor ve üzücü süreçte bana etki dahi etmedi.
Ülkenin en önemli muhalif yapısının sözcüsü ENGİN ÖZKOÇ’un sözleri ise en acılarından. “Meclis’e Ermeni Soykırımı iddiasıyla kanun teklifi sunulması kesinlikle yanlıştır.’’ diyerek absürt bir paylaşım yaptı. Bir vekilin diğer vekili neden soru önergesi veriyorsun diye sorgulaması ve bunu da ‘’KESİNLİKLE’’ diyerek perçinlemesi çok manidardı. Sn KILIÇTAROĞLU, bence siz önce kendi iç yapınızda helalleşmeyi başlatın. Bu bence en kıymetlisi olacak.
MHP ve MHP’nin fikriyatından siyaseten yer edinemedikleri için kopan yapılara değinmek bile istemiyorum. TALAT PAŞA’ya güzellemeler mi istersiniz, ne isterseniz var falan falan… O cephe bildiğiniz gibi işte, kendi ezber teranelerine devam ediyorlar.
Esas olan da iktidarın büyük ortağı AK Parti’nin geçmişteki açıklamalarının çok daha gerisinde kalan açıklamasıydı. Bu açıklamanın bu dönemki kıymeti harbiyesi, ERMENİSTAN’la normalleşme içine girilirken oluşan durumdan ötürü aslında. Normalleşmeye vesile olan bir adım olmadığı gibi aksine her yıl zorla olsa da her 24 Nisan günü 19:15’de yapılmasına izin verilen anma etkinliğine bu sene izin verilmedi.
HDP’nin 24 Nisan’a dair açıklaması her zamanki gibi acıları anlayan bir yerden oldu. DEVA Partisi Başkanı ALİ BABACAN’ın bu seneki açıklamasını da kıymetli bir adım olarak kabul ediyorum.
24 Nisan anmasının tabii bir de dünyadaki yansımaları var. Her sene olduğu gibi ABD’nin tutumu, açıklaması dikkatle dinlendi. Amerika, soykırıma bu sene de soykırım dedi. Bu konu hakkında açıklama yapılırken özellikle yurtdışında yaşayan Türkiyeli ve soykırım denmesine karşı çıkan insanların videolarına üzüldüm. Bir yandan “Biz soykırım yapmadık” diyerek eylem yapmaları kadar doğal bir şey olamaz. Esas irdelenmesi gereken mesele bu acılara karşı ellerinde 1915’in failleri olan kişilerin fotolarıyla müziklerle dans etmesidir. Ben eminim ki bu görüntü 1915’in inkarını yapan kişilerin dahi eleştireceği bir durum. Ölümleri kutlamak nasıl bir ruh halidir? Esas meselenin de bu olduğunu düşünüyorum. Bu tarz yaklaşımlar acıları büyütür ve acılar daha da artar.
Her katıldığım programda genelde sorulan bir soru oluyor. “24 Nisan günü ne hissediyorsunuz?” Benim hissettiğim yalnızlık ve bu yüzyıllık yalnızlık her gün bu konuda çabalayan Ermeni sayısının azalmasıyla daha da ağırlaşıyor.
Bu yazıları yazarken sevgili Garbis Balıkçı’yı oğlu Sevag Balıkçı’nın yanına henüz uğurladık. Kilise ayini tam Garbis Abinin şanına uygundu. Tüm dostlar acılı anımızda bizleri yalnız bırakmadı.
Bu 24 Nisan da böyle geçti. Geçen yazımda da yazdığım gibi yakınımın aklımdan çıkmayan şu 24 Nisan kazasız belasız geçsin temennisi ne yazık ki gerçekleşmedi. Bu günlerde yaşanan acıların yanında tehditler bakalım nereye evrilecek. Fakat biliyoruz ki susmak kabullenmektir. Bu ülke coğrafyasında acıların başlangıcı 1915’dir. Yüzleşme az olanlar için değil, çok olanlar için daha değerlidir.
1915’de katledilen, mezarlarının yerleri dahi belli olmayan insanları, Hrant’ı, Sevag’ı ve Garbis Abimi saygıyla anıyorum. Bu acıların önüne geçmek için direnen bizleri koruyan yan komşuları ve bazı devlet yöneticilerini de saygıyla anıyorum.
Yazımı yazarken Gezi Davası sonuçlandı. Birçok demokrat insanın yıllardır yaşadıkları mağduriyet yetmezmiş gibi en son celsede ceza aldılar. Tüm rehin alınan arkadaşları sevgili güzel insan, büyük dost MÜCELLA YAPICI nezdinde selamlıyorum.
Geçmişte Ermeni Kilisesi ve mezarlığı olan Gezi alanında bulunan ağaçlar yakınlarımızın ruhunu taşıyor. Elbet iyiler kazanacak. Bugün mücadele verenler geleceği aydınlatacak.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***