Kent Enstitüleri Derneği, “Güncel Sinemada Sınıf Temasını Yükselişi ve Sınıf Temelleri” konulu söyleşi düzenledi. Dernek binalarında yapılan söyleşiye yönetmen Emre Yeksan, katıldı. Sinemada işçi temsili üzerine konuşan Yeksan “Filmi sadece perdede gördüğümüz şeyle sınırlı tutmanın ideolojik bir tarafı” olduğunu söyleyerek sinema üretimindeki emeğin de konuşulması gerektiğini belirtti.
Sinemayı sadece anlatı içinde değerlendirmenin eksik olduğunu ifade eden Yeksan, filmin üretildiği toplumsal zemininde film değerlendirmesi içine dâhil edilmesi gerektiğini söyledi. Yeksan, “Film okuması denilen şey bugün daha çok anlatı düzlemine kapalı yorumlama biçimleri yani bir filmi kendi anlatısının içinde yorumlamak oluyor” diyerek, filmin üretim ilişkisinden koparıldığını ifade etti.
‘FORDİST BİR ÜRETİM VAR’
Sinemanın artık fordist bir üretim ilişkisine sahip olmaya yaklaştığını kaydeden Yeksan “Film üretimi bir fabrika gibi. İşte bir şeflerin, patronun, bir emekçi grubunun olduğu bir şeye dönüştü” dedi. Sinema tarihinde emekçilerin ikinci planda olduğunu ifade eden Yeksan, sınıf hikayesi olarak piyasaya sürülen filmleri değerlendirdi. Yeksan Nomaland filmine dair şu değerlendirme de bulundu: “Filmin kendisinin ön planında, üretilmesinin sebebi olarak sınıf çatışmasının olduğunu düşünmüyorum. Nomadland filmi, bağımsız bir film olarak iddia edilen bir yapım. Kasabanın boşaltılmasıyla, endüstriyelleşmesiyle yollara düşen bir kadının Amazon’da çalışma, karavanda yaşama hikâyesini anlatıyor. Filmin anlatısına bakış açım, filmin yapış sürecinde yaşanılanları duyulmasıyla oturmasıyla oldu. Yönetmenin, Çin’deki en büyük çelik fabrikasının sahibinin çocuğu olması bu filmin arkasındaki aklın burjuva aklı olduğu ve insanlara sunduğunun da ideolojik bir akıl olduğu da bakışımı netleştirmiş oldu.”
SINIF ÇATIŞMASI FİLMLER
Son yıllarda büyük festivallerden ödül olan birçok filmin içinde sınıf çatışması olduğunu söyleyen Yeksan, “Sınıf çatışmasını anlatan filmlerin nasıl büyük festivallerde ödül alıyor” diye sordu. Yeksan konuya ilişkin Parazit filmini hatırlatarak, şöyle devam etti: “Parazitte de sınıf çatışması, aynı sınıftan olan iki ailenin birbirine düşme hikâyesi anlatılıyor. Filmin anlatım bakımından Marksist dille anlatıldığı söyleniyor ama sonucunda, sonunda çıkaracağımız anlam bakımından pek böyle de söyleyebileceğimiz bir son vermiyor. Filmlerin arkasındaki finans, filmin içeriğini belirleyen süreç oluyor. Bir filmi izledikten sonra, bu filmin üretimin arkasında ne olduğunu, finansal süreçleri, emek süreçlerine bakabilmemiz gerekiyor. İşçi sınıfının perdedeki temsilinin iki boyutu var. Biri emekçilerin yaşamı; emekçilerin kültürel formu. Karakter olarak hayatının geneline bakan, üretim sürecinin dışında aile hikâyesini anlatan bir anlatı.”
SİNEMA POLİTİK Mİ?
Sinemanın, kapitalizmle doğmuş bir sanat olduğunu ifade eden Yeksan, “Sinemayı icat eden iki gruba bakarsak, iki grup da patron, fabrika sahipleri. Kapitalizm açısından, kapitalizmin kendi içerisindeki formları en iyi açıklayabilecek, açıklayacak sanat dalı. Ana akım ve bağımsız üretim süreci olan filmlerden bahsediyoruz. Bağımsız dediğimiz filmlerin gerçekten bağımsız olup olmadığını konuşmamız gerekiyor. Bağımsız olan filmler, ülkedeki birçok kurumdan, sınırlamalardan kaçıp üretilse de Avrupa fonları aldıkları da oluyor. Bu fonları, o filmlerin bağımsız olup olmadığını konuşurken hesaba katmak gerekiyor” diye belirtti. (MA)
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***