Allah insanı doğru ile yanlışın ne olduğunu ayırt edebilecek bir akıl ve vicdan mekanizmasıyla donatmıştır.
Eşya ve hadiseleri anlama çabası içinde olanlar;
-Kafalarına üşüşüp duran kötü düşüncelerden kurtulacak,
-Vehimleri peşinde koşup mağlubiyet psikolojisi içinde hareket etmeyi terk edecek ve hayatlarını insanlığa faydalı olma istikametinde kullanacaktır.
Nefsin kötü istekleri peşinde koşma gibi sapkın düşüncelerden kurtulmanın yolu da;
-Etrafımızdaki olayların dilinin doğru okunması hedefin insani çizgide belirlenmesi,
-İnsan tabiatına konulmuş duyguları kullanarak varlıklara daha bütüncül gözle bakılması,
-Derin bir merak hissi ile bu türden fikri aktivitelerin sürdürülmesi ve devamlı yeni gelişmeye müsait alanların aranıp bulunmasından geçer.
O yüzden çok zor olsa da insanın kendi varlığını doğru okuyup hayatını doğru yolda sürdürmesi çok önemlidir.
-Ondan beklenenlerin ne olduğuna kafa yorması,
-Vicdanından gelen sesleri dinleyip hatadan ve iç çürümeden uzak kalması,
-Varlıklar içindeki yerini ve konumu bilip davranışlarını genel ahenge zarar vermeyecek şekilde belirlemesi,
-Maddi bedeni yanında insan olmanın ona kazandırdığı manevi dinamikleri de harekete geçirmesi,
-Geçici hevesler peşinde koşmayı bırakıp insani değerleri yükseltmek için çabalama gibi tesirli bir anahtarı kullanması gereklidir.
Bu hedefe yönelenler hayatlarını basit amaçlar peşinde geçirmekten kaçınır.
-İnsanlığın geleceğini kucaklama yolunda yüksek bir mefkûreye sahip olur,
-Tüm zorluklara katlanıp doğruları terk etmeyecek şekilde dirençli bir yapı kazanır,
-Nefsin arzuları peşinde koşma gibi bayağı dürtülerden uzak durur,
-Gurur, kibir ve yaptıklarına güvenmekten korunmaya çalışır,
-Düşünce ve ruh temizliğini muhafaza eder, hayatlarını insanlığa faydalı hizmetler yolunda harcayabilirler.
Varlıkların derin dilini okuyacağı yerde kişisel çıkarlarını her şeyin önüne geçirenlerin ise;
-Hayvani hislerden ve bedeni zevklerden uzak kalmaları,
-Var olan en basit ideallerini bile sürdürmeleri kolay olmayacaktır.
Kendi varlık gayesini doğru anlamamış insanlar;
-Eşya ve hadiselerin dilini doğru okuyamaz,
-Olaylar arkasındaki olumlu ses ve solukları duyamaz,
-Varlıklar arasındaki seçkin konumunu göremez,
-Etraflarında her gün gerçekleşen baş döndürücü nizamın sesine kulak tıkar,
-Hayatlarını duyarsız kör ve sağırlar gibi geçirmeyi tercih eder,
-Her gün kulakları çınlatacak muhteşem mesajlar akıp giderken onlar canlı cenazeler gibi seyretmekle yetinirler.
İnsan tabiatına konulmuş bu dinamiklere kapalı olanlar;
-Çizgisini korumakta zorlanır,
-Çok basit gerekçelerle iç dünyalarında dezenformasyon yaşarlar. Bu girdaba kendini kaptıranlar;
-Çarpık düşüncelerden uzak kalamaz,
-Güzelle çirkinin ne olduğunu ayırt edemez,
-En olumlu şeyleri olumsuz gibi görür,
-Gerçek ile yalanı birbirine karıştırır,
-Hata üstüne hata yapar,
-Karanlıklar içinde bir ömür tüketir ve kendi eleriyle kötü sonlarını hazırlarlar.
Bu gün dünya insanlığın ümitlerini coşturacak yeni açılımlar beklediği bir zaman diliminden geçiliyor. Yüksek idealler peşinde koşanlar eliyle toplumlar yeni aydınlık ufuklara doğru ilerlerken içerden çürümüşler eliyle uçurumdan uçuruma sürükleniyor. Tam beklediğini bulduğu zannına kapıldığında, kendi bedeni hazlarına takılanlar onlara yeni hayal kırıklıkları yaşatıyor.
Özellikle bizim coğrafyamızda toplumlar büyük vaatlerle öne çıkanlar eliyle defalarca yıkımla karşılaşıyor.
-İnsani değerleri yeniden diriltip güncel haliyle topluma sunması beklenenler,
-Ülke kaynaklarını kendi üzerine geçirme derdine düşünce onlara bel bağlamışları yüz üstü bırakıyor, tabi olmaları gereken tüm kuralları kaldırıp değerleri yok edenler eliyle iç ürpertici tablolar ortaya çıkıyor.
İslam’la demokratik değerlerin çeliştiği inancı yaygın olduğu bir dönemde Türkiye’yi yönetenler bunun böyle olmadığını gösterecek adımlar atınca örnek ülke ilan edilmişti. Elde ettiği makam ve imkânlara yenik düşenler ideolojik kılıf arkasına saklanarak kişisel çıkarları peşine düştükten sonra ise onlara güvenenlerin hayalleri bir kez daha yıkıldı.
-Güçle başı dönenler demokrasi ve insan haklarını yerle bir etti,
-Yolsuzluk-yoksulluk-yasaklarla mücadele diye yola çıkanlar ülkeyi bunların pis bir bataklığına çevirdi,
-Model ülke gitti yerini klasik zorbalıkların olduğu bir Ortadoğu ülkesi aldı,
-Her yerden bir dönem umut bağlamışların inkisar dolu feryatları yükselmeye başladı.
Kalabalıklar ümit-ümitsizlik arasında zikzaklar çizerken çözüm üretmesi gerekenler sadece kendi keselerini doldurma derdine düştü ve vatandaşları birbirine bağlayan en önemli fay hatları kırıldı.
-Kirlenmiş duygularla fitne tohumları ekenler eliyle ülkede iç karartacak gelişmeler yaşandı,
-Enkaz artıklarından güç devşirmeye çalışanlar ümitleri yıkıp ayakta kalmayı marifet gibi gördü,
-Menfaat hesapları için toplum kesimlerinin birbirinden kopup uzaklaşması teşvik edildi,
-Sonuçları görmekten uzak ufuksuz basiretsizler günü kurtarma derdiyle kirli ilişkilerin aparatı oldu.
İç dünyalarını bütün insani değerlere kapatmışlar insanı tanımaktan uzak yaklaşımlarıyla;
-Dünyada geçerli kuralları anlayamadıkları gibi, tabiatlarındaki insani duygulara da kapılarını kapattılar,
-Bir yandan her şeye maddeci gözle bakıp elde ettikleri maddi güce adeta tapmaya başladılar,
-Öbür yandan toplumsal ve manevi değerleri kendi çıkarları için eğip bükmekten kaçınmadılar,
-Tarihin sayfalarında kalmış zulüm ve baskıyı yeniden hortlatarak istediklerini elde etmeye yöneldiler, ellerindeki tüm imkânlarla benzeri karanlık düşüncelerini yayarak işledikleri suçları da saklamayı seçtiler.
Demokrasi vaadiyle yola çıkanlar, ülkeyi bölüştükleri bir avuç yandaş dışında kalanları köle olarak görüp kaba kuvvetle ellerindekini almaktan çekinmedi.
-Muhalif gördüğü her kesimden insana zulüm ve vahşet uyguladı,
-Toplumdan mazlumların iniltileri yükselmeye başladı.
-İç dünyalarını şeytana teslim etmiş yöneticiler, şekille uğraşmaktan işin özüne inemeyen elitler, halktan yükselen iniltilere kulak tıkadılar.
Kimisi;
-Duydukları karşısında kendilerinden beklenen tavrı sergileyemedi,
-Bazıları zalimin ulufelerinden beslenme karşılığı zulmü alkışladı ve giderek insanlıktan uzaklaştı,
-Tepki vermesi gerekenler susmayı tercih edince mağdurların ızdırapları her geçen gün arttı.
Olayların nereye gittiğini görüp karşı çıkması beklenenlerin;
-Bir kısmı suskunluğa gömüldü.
-Bir kısmı en küçük bir hareketinde hemen susturuldu.
-Bir bölümü de ilahi gücün imdada yetişeceği ekstra lütufları beklemeyi tercih etti.
En önemli toplumsal dinamiklerden biri olan ümit duygusunu hala kaybetmemiş olanlara gelince onlar;
-Derin bir teslimiyet duygusu içinde kader planında başa gelene rıza gösterip sabretmeyi,
-Yaşanan her türlü sıkıntıya katlanıp üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeyi,
-En olumsuz şartlarda bile görevlerini yapıp gerisini Hakkın takdirine bırakmayı seçtiler.
*Fethullah Gülen’in “Hakka Adanmışlar Yolu” kitabındaki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser / Aktif Haber
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***