YORUM | M. NEDİM HAZAR
Batı düşünce tarihine yön veren 3 büyük isimden biridir Platon. Bizde Eflatun olarak da bilinir.
Eflatun, Sokrates’in öğrencisi, Aristo’nun ise hocasıydı. İdea kavramı ile tanınan Platon, matematik biliminden çok etkilenmiş ve beslenmiş bir felsefecidir esasen. İşte bu büyük usta, kendi ustasının trajik sonu ile alakalı bir kitap yazmıştır. Bu kitapta Sokrates’in sadece büyük bir beyin değil, ruhunu da asla kiraya vermeyen büyük bir insan olduğudur.
Özellikle ruhların çok çok ucuz bir fiyata satmakta hiç sakınca görmeyen günümüz Türkiye’si aydınları için utandırıcı bir örnektir Sokrates.
Lakın kimin umurundadır bu durum!
Sokrates, Milattan önce 468 yılının mayıs ayı başlarında dünyaya gelmiş ve 399 yılında idama mahkum edilerek Atina yönetimince öldürülmüştür. Asıldığında 70 yaşına yakındı. Hemen kısaca hayatının satırbaşlarına bakalım…
Bu büyük düşünür Atina’nın güneyinde Alopeke’de doğdu. Babasının adı Sophroniskos annesinin adı ise ebelik yapan Phaenarete (“erdem” anlamına gelmektedir) idi. Babası ise bir inşaat ustasıydı. Sokrates, Anaxagoras’ın bir öğrencisi olan Archelaus’un öğrencisiydi. Bir süre askerlik ve devlet memurluğu yaptığı biliniyor. Onu ilk meşhur eden olay ise, halk ile devletin karşı karşıya geldiği bir davada halkı savunup, devleti suçlu görmesiydi.
Aslında onunla ilgili en müthiş tespiti bir başka filozof, Romalı Cicero söylemiştir:
“O, felsefeyi gökyüzünden dünyaya indirip şehirlere yerleştirdi. Felsefeyi evlere sokup insanları hayat ve töreler, iyilik ve kötülük üzerine düşünmeye zorladı.”
Sokrates’in felsefesi ve karakteri ile ilgili sahip olduğumuz neredeyse her bilgiyi öğrencileri Platon ve Xenophon’un eserlerinden alıyoruz. Felsefe, halkın anladığı anlamıyla bilgeliğe duyulan aşk manasına gelir. (Philo-sophia)
Sokrates, özellikle gençler tarafından çok sevilen, özenilen ve düşüncelerine saygı duyulan biriydi. Lakin belki de bugün sorun olarak görülebilecek bir üslup sertliğine sahipti. Bu sebeple ömrü boyunca sürekli otoriteyle çatışmıştır. Ve tıpkı bugünkü gibi, otorite ve onların beslediği kesimler o zaman da benzer suçlamalarla Sokrates’i sürekli tehdit ve taciz etmiştir. İnançsız, hain ve memlekete zararlı… Ve ille de gençlerin ahlakını bozan bir bozguncu…
Bir tür silahsız terörist!
Ve nihayet büyük uğraşlar sonucu Sokrates’i tutuklatıp, yargılamayı başarmışlardı.
Sokrates’i suçlayanlar hem devleti, hem de otoriteyi temsil eden kesimdi. Ve halk aslında bu yargılamanın göstermelik olduğunu, Sokrates’in kesinlikle cezalandırılacağını biliyordu. Bu sebeple Sokrates, savunma yapmaktan çok suçlama yaptı savunmasında. Savunmasını yazılı hazırlamasının sebebi ise şüphesiz tarihe bir kayıt bırakmaktı. Bunun sebebini bugün, olaydan yüzyıllar sonra bile tüm tazeliğiyle anlayabilmek içindi şüphesiz.
Esasen Atinalı bu büyük usta ne ilkti, ne de son. Mutluluğu hedefleyen insanın hüsrana düçar olacağını kesin bir dille ispat edebiliyordu. Gerçek huzurun hazlarda bulunmadığını, hazla, öfkeyle, cehaletle, hırsla, kıskançlıkla birlikte acının geleceğini anlatmaya çalışıyordu. Ve en önemlisi insanları erdemli olmaya ve bilinçlenmeye davet ediyordu.
Eh, bunun şeytana tapmakla eşdeğer bir karşılığı vardı dönemin iktidarı için. Ve açıkçası ilk dönemler, iktidarın beslemesi olan kesimin de büyük hiddetini ve nefretini çekmiş ve adeta şeytanlaştırılmıştı. Kendisiyle diyaloğa giren herkes, dışlanıyor, suçlu muamelesi görüyordu. Buna rağmen fikirlerinde ısrarcı olması ve bu fikirleri yüksek sesle ifade etmekten vazgeçmemesi, dönemin oligarklarını, devlet yönetimini, tragedya ve komedya yazarları, şairleri filan müthiş sinirlendiriyordu.
Artık sadece görmezden gelinerek geçiştirilecek bir tehlike olmaktan çıkmış, susturulması, yok edilmesi gereken bir düşmana dönüşmüştü.
Atina’da iktidarın hâkimleri vardı!
Ve karşılarında kendilerini çok aşan sert bir karakter. “Hiçbir şey bilmediğimi biliyorum” diyebilecek kadar kendini aşmış bir taş ustasının oğlu, bir büyük insan: Sokrates!
Konuya devam edeceğiz…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***