*Dr. Mahfi Eğilmez
Habertürk televizyonunda yayınlanan bir tartışma programında katılımcılardan birisi yazdığım bir makaledeki şemayı gündeme getirince diğer bir katılımcı benim 2001 krizi sırasında Merkez Bankası Başkanı olarak ülkeyi krize sokup batıranlardan birisi olduğumu ve ekonomi konuşamayacağımı söyledi. Bu ifadelerin tamamının yalan olduğunu o günleri yaşayanlar ve inceleyenler bilir ama yeni kuşaklar o dönemleri bilmedikleri için bu yalana inanıp da zihinlerinde yanlış düşünceler doğmasın diye bunları yazmaya karar verdim.
Bendeniz yaşamımın hiçbir döneminde Merkez Bankası’nda görev yapmadım. 1972 yılında Mülkiye’yi bitirdikten sonra açılan yarışma sınavını kazanarak atandığım Maliye Müfettiş Muavinliğiyle başlayan kamu görevim sırasında daire başkanlığından müsteşar yardımcılığına kadar bütün yönetim kademelerinde görev yaptım. 1992 yılında Hazinenin Washington Büyükelçiliği nezdindeki Ekonomi Başmüşavirliği görevine atandım. 1995 yılında yurda döndüğümde müşavirlik görevine getirildim. Devlette müşavirliklerin çoğu kızak görevlerdir. Bir süre bu görevde kaldıktan sonra 1996 yılında kamu görevinden ayrılarak özel kesimde bir şirkette danışman olarak çalışmaya başladım. 1997 yılında Mesut Yılmaz 55’inci hükümeti kurduğunda bana Hazine Müsteşarlığı önerdi. Ben de kendisine “eğer yapısal reformları yaparak ekonomiyi toparlayacaksak bu görevi kabul ederim, aksi takdirde sırf müsteşar olmak için o göreve gelmemin bir anlamı yok” dedim. Bana “birlikte elimizden gelenleri yapalım” dedi. Ben de bu söz üzerine görevi kabul ettim. Ertesi gün, 16 Temmuz 1997’de, müsteşar olarak atanmam gerçekleşti.
Bundan sonrasını ilk kez yayınlandığı 2000 yılında satış rekorları kıran ve yılın kitabı seçilen Light Günlük kitabımdan aldığım pasajlardan okuyalım (Light Günlük, Remzi Kitabevi.)
Başbakanın Basın Toplantısı ve Yıkılan Hayaller
Başbakan Mesut Yılmaz, 55. Hükümetin üçüncü ayının sonunda bir basın toplantısıyla yapılanları açıklamaya karar vermişti. Yapısal değişiklikler için hazırladığım takvim de bu açıklamaya monte edilecek ve böylece hükümet kendini yapısal değişim takvimine bağlayacaktı. Bu, her şeyden önce biz bürokratların programa inanması için gerekli bir adımdı. Ayrıca kamuoyunda da büyük yankı bulacaktı.
Bu hevesle basın toplantısını izlemeye gittim. Toplantı bitmişti. Bizim takvimden eser yoktu. Tek bir cümle bile edilmemişti. Hep yuvarlak sözler. İşte o toplantı sonrasında hayallerim yıkıldı. 55. Hükümetin yapısal reformları yapamayacağını açıklıkla anladım. İstifa düşüncesi de ilk kez o akşam rüyama girdi.
Hükümet reform taraftarı görünmekle birlikte popülizmin batağına saplanmaktan kurtulamıyordu.
İstifa Düşüncesinin Açılması
Başbakan Yılmaz’a istifa düşüncemi ilk kez 55. Hükümetin üçüncü ayı dolayısıyla düzenlediği basın toplantısındaki hayal kırıklığımdan sonra açtım. Benim ona ne dediğim ya da onun bana ne dediği önemli değil. Ama hükümetin ekonomik programı uygulayamayacağına ilk kez o basın toplantısı sonrasında inanmaya başladım.
İstifa Mektubu
İstifa düşüncemi Başbakana açtıktan yaklaşık bir buçuk ay sonra istifa ettim. O bir buçuk ay süresince, her gün, hükümetin ekonomik programı uygulamaya kararlı olduğuna ilişkin bir tavır göstermesini bekledim. Ama olmadı. Kısacık bir istifa mektubu yazıp yolladım. İstifamı açıklamak için Cuma günü saat 4.05’i bekledim. Cuma günü boyunca basından arayanlarla hiç görüşmedim. Öğleden sonra İMKB’de benim istifa ettiğime ilişkin haberler yayılmış, Borsa büyük bir düşüş göstermişti. Ben hiç kimseye söylememiştim. Yalnızca istifa mektubumu göndermiştim. Piyasalar kapandıktan sonra gün boyu beni arayan basın mensuplarına istifa ettiğimi açıkladım. Böylece daha göreve başlarken basına söylediğim “Bu koltuğa yarın kalkacakmış gibi oturuyorum. Ben buraya ekonomik istikrar misyonuyla geldim. Bundan sapma görürsem bu koltuktan kalkmakta tereddüt etmem” sözünün gereği yerine gelmiş oluyordu. Bu arada çeşitli gazeteler ve televizyon kanallarından niçin istifa ettiğimi açıklamam konusunda söyleşi ya da program teklifleri geliyordu. Hükümete zarar vereceği gerekçesiyle hiçbirini kabul etmedim.
Cumartesi günü Kavaklıdere’de yürüyüşe çıktım. Vitrinlere bakarak ve sözünün gereğini yerine getirmiş bir insanın rahatlığıyla dolaşıyordum. Pek çok Ankaralı yolumu kesti. “Sizin yüzünüzden borsada zarara uğradık ama helal olsun. Devlete böyle insanlar gerekli” dediler.
5 Aralık 1997 tarihinde, demek ki göreve atandığımdan yaklaşık 5 ay sonra, Hazine Müsteşarlığından ve devlet memurluğundan istifa ettim ve ondan sonra da kamu kesiminde görev almadım. 2001 krizi benim devletten ayrılmamdan dört yıl sonra çıktı. Çıkış nedeni de yapısal reformların yapılmamasıydı. Hem zamanında görev yaptığım hükümeti hem de sonraki hükümetleri yapısal reformların yapılması konusunda sürekli uyardım. Bugün de insanları bıktıracak kadar yorduğumu bile bile aynı uyarıları yapmaya devam ediyorum. Bir şey yapılmasa bile ülkeler batmaz ama doğru politikalarla çok daha iyiye gidebilir. Ben bunun gerçekleşmesi için demek ki tam 35 yıldır yapısal reformları anlatmaya çalışıyorum. Ve siyasetçiler ne yazık ki dinlememeye devam ediyorlar.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***