Türkiye’de 2021 yılının ikinci çeyreğine ait ekonomik büyümenin bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 21,7 olarak açıklanması sosyal medya başta olmak soru işaretleri ile karşılandı.
Covid-19 pandemisinin etkisi nedeniyle ortalamanın üstünde bir büyüme bekleniyordu ancak bu kadar yüksek olması verilerin güvenilirliği de dahil konuya ilişkin daha detaylı açıklama ihtiyacı ortaya çıkardı.
Nitekim 2021 ikinci çeyreğindeki büyüme esas kapanmanın yaşanmadığı ilk çeyreğine göre beklentilerin altında kaldı ve yüzde 0,9 olarak gerçekleşti. Bu da büyümenin beklentileri karşılamadığı yönünde değerlendiriliyor.
Euronews Türkçe konuyu iktisat ve ekonomi uzmanlarına sordu.
İktisatçı yazar Mustafa Sönmez’e göre Covid-19 nedeniyle ortaya çıkan durum normal ancak küçük resme aldanmamak gerekiyor:
“İkinci çeyreklerin kıyaslaması olduğu için, 2020 ikinci çeyrek Covid’in baş gösterdiği ve tüm ağır etkilerini gösterdiği zaman dilimiydi. Özellikle Nisan, Mayıs ve Haziran ayları. O dönemdeki üretim performansı ile 2021’in aynı döneminin üretim performansı karşılaştırılıyor ve doğal olarak 2020’deki katma değer çok düşmüştü. Ekonomi yüzde 10 küçülmüştü. Şimdi o dönemin en düşük performansı ile bu dönemin iyileşme performansı kıyaslanınca bu tür bir artış ortaya çıkıyor. Ama tabi küçük resme aldanmamak ve resmin tamamına bakmak lazım. “Dolar üzerinden” ifadesine dikkat etmek lazım. Ücretli kesim arasındaki paylaşımına bakmak lazım. Yani büyük resim başka şeyler söylüyor tabi.”
“Sığınmacılarla birlikte kişi başına düşen gelir 8 bin dolar civarına düştü
“Örneğin ücretliler geçtiğimiz yıl aynı dönemde pastadan yüzde 37 pay alırlarken bu yıl bunun yüzde 33’e gerilediğini görüyoruz. Demek ki dört puan yoksullaşmışlar. Paylaşım ayağında bir başarı yok gördüğünüz gibi. Aksine ücretli kesim aleyhine bir kayıp var. Döviz üzerinden de baktığımızda yıllık 765 milyar dolar ki onu da kişi başına böldüğünüzde 9 bin dolar düzeyinde gelir demek. 2013 yılında bu 12 bin 500 dolar seviyesindeydi. 8 yılda önemli oranda bir düşüş yaşanmış. Buna 5 milyon civarında sığınmacı nüfusu da katarsanız o zaman 8 bin dolar civarına kadar düşmüş oluyorsunuz.”
Değerlenen dolar nedeniyle ihracata dayalı bir büyüme mi?
“İhracat varsa ithalat da var. İhraç ettiğimiz ürünleri ithalat yapmadan üretemiyoruz. Türkiye’nin en önemli ihraç kalemi otomobildir mesela. Bu üretimin üçte ikisi ithal girdiye dayalıdır. O nedenle böyle ihracat odaklı bir büyüme değil bu. Orada kimse kendini yanıltmasın.
TÜİK aynı çeyreklerin yanı sıra bir önceki çeyrekle de kıyaslıyor yani bahar dönemini kışla kıyaslıyor ve orada sadece yüzde 1 artış var. Yani kış aylarına göre baharın büyümesi yüzde 1, çok düşük bir büyüme bu. Önümüzdeki yılın ikinci yarısında çok da tempolu bir büyüme olmayacak demektir onu anlıyoruz.”
“Tarım çökmüş, insanlar enflasyon nedeniyle mala sığınıyor”
Covid-19 etkisi işin bir bölümü sadece, ekonomi genel olarak büyüyemiyor. Yüzde 22’ye yakın ortalama büyüme diyorsunuz ama sektörel baktığınızda örneğin tarımın büyümesi yüzde 2. Tarım çökmüş yani. Kapanmalardan dolayı hizmetler sektörü çok gerilemişti, şimdi o sektör kendini biraz toparlamış. Sanayinin büyümesi de şöyle; insanlar enflasyondan dolayı mala sığınıyor. Paramı hiç değilse mala çevireyim diyorlar ve paraları yetiyorsa ev eşyası, otomobil gibi şeyler alıyorlar mesela. Beyaz eşya yeniliyorlar. Enflasyona karşı mala kaçış olayı bu.
“Doğru bilgiler üretildiğine inanmak istiyoruz”
“Güvenmek zorundayız. Bilgi üretmek kolay bir iş değildir. Bir devlet işidir ve büyük bütçeler ister. kurumların sorumluluğu vardır çünkü güveni kaybettikleri takdirde bırakın iç kamuoyunu dış dünyayı inandıramazlar. Dışarıdan yatırım gelmez. Onun için bilgi kirliliğine düşmemesi lazım kurumların. Doğru bilgiler üretildiğine inanmak istiyoruz. Buna bütün Türkiye’nin ihtiyacı var. Yönetmeye çalışanların da ihtiyacı var. Yabancılar gelmezse bu çark dönmez.”
Karatepe: Kızım ekonomik büyümeyi duyunca harçlığına yansıtmamı istedi
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde görevli İktisatçı Prof.Dr. Yalçın Karatepe:
“Kızım bana bugün dedi ki; ‘Ekonomimiz yüzde 21 büyüdü ben de buradan payıma düşen kısmı kredi kartı limitimde artış olarak görmek istiyorum.’ Ben de ona dedim ki ekonomi bu kadar büyümüş olabilir ama bizim gelirimiz buna paralel olarak artmadı. Zaten bunu TÜİK verilerine baktığımızda da görüyoruz.
Ücret elde edenlerin ekonomideki payı ciddi şekilde azalmış durumda. Ortalama vatandaşlar olarak bizim payımıza bir şeyin düşmediğinin görüyoruz. Yaptığım hesaplamaya göre 2021 yılının ilk çeyreğinde milli gelirimiz 188 milyar 455 milyon dolar ve ücretli çalışanların payı bunda yüzde 35,5. Bunun parasal karşılığı 66,9 milyar dolarken ‘şahlandığımız’ ikinci çeyrekte milli gelir 188 milyar 566 milyon dolar ve ücret gelirinin payı yüzde 32,9 yani 62 milyar dolar. Yani bu senenin birinci çeyreğine göre bile ücretli sabit geliri olanların reel olarak yoksullaştığını görüyoruz.
Dolayısıyla kızımın büyümeden kaynaklı talebini karşılayacak imkanımın olmadığının ona anlayabileceği bir dille izah etmeye çalıştım. Eşim de çalışan bir insan ve biz gelirimizdeki artış ile artan ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz.
Nedeni gelir adaletsizliği mi enflasyon mu?
“Gelir dağılımın ciddi şekilde bozulduğunu da TÜİK’in açıkladığı verilerden yine görüyoruz. 2021’in ikinci çeyreğinde şirketlerin karı yani sermaye olarak adlandırabileceğimiz kesimin aldığı pay yüzde 49,8 olmuş. Geçen senenin aynı döneminde bu oran neymiş? Yüzde 42,8. Dolayısıyla yüksek gelir grubunda olanların gelirden aldıkları payın gittikçe arttığı ama ücretlilerinkinin ciddi şekilde düştüğü ortada. Yani bu enflasyondan ziyade yaratılan katma değerin içerisinde ücretli çalışanlara düşen payın azaldığının göstergesi.”
‘Şahlanıyoruz’ söylemi zamanlandı mı?
Yakın zamanda Cumhurbaşkanı’nın ‘ekonomimiz şahlanıyor’ açıklamalarından bu tür rakamların ortaya çıkacağının öngörülebildiğini belirten Karatepe, yüzde 21,7’nin de ‘baz etkisi’ ile bu şekilde oluşacağı bilindiği için bu tür söylemlerin yeniden öne çıktığını belirterek şunları söylüyor:
“Büyümeyi küçümsemek istediğimizden değil ama burada davul zurna ile kutlanacak bir durum yok. En sert kapanmanın yaşandığı ve yüzde 10’luk küçülmenin olduğu dönemi baz alınca sanki ekonomi şahlanmış gibi bir görüntü veriyor. Ancak aslında önemli bir artış yok. Benzer şekilde tutarlı olarak bu tür büyümenin devam etmesi mümkün değil. Zaten dünyanın önemli ülkelerinde de aynı dönemler kıyaslandığında benzer büyüme oranları görüyoruz. Örneğin İngiltere’de yüzde 22,2, Fransa’da 18,7 gibi oranlar telaffuz ediyor. Biz trendlere bakmak zorundayız. Sadece bir çeyreğe bakmak arzu edilen sonucu vermez.”
“Biz neden bu büyüme rakamlarına önem veriyoruz çünkü bir; ekonomik aktivite arttığı zaman istihdam da bir artış olması gerekir. İkincisi; ücretlilerin gelirlerinde reel bir artış olsun ki refahları yükselebilsin. Yoksa sadece bir istatistik olarak bakmanın bir anlamı yok. Dolayısıyla kişisel refahımızı artırmayan bir büyüme ile karşı karşıyayız.”
Sığınmacıların ekonomideki yeri
Kişi başına düşen milli gelir hesaplanırken büyük olasılıkla sadece vatandaşların sayısının dikkate alındığını belirten Karatepe, hükümet yetkililerinin ‘Sığınmacılar olmasa Türk ekonomisi sıkıntıya girer açıklamalarını da hatırlatarak şunları ekledi:
“Bu bize Türkiye’deki mevcut ekonomik sistemin zaten emek sömürü üzerine şekillendiği gösteriyor. Eğer hukuk sisteminde sığınmacı ile vatandaşın çalışma koşullarında bir fark olmaması gerekir çünkü. Asgari ücret değişmez, sosyal güvenlik imkanları,,vs bunlar değişmez. Oysa asgari ücretin çok daha altında ücretlere çalıştırılarak ekonomiye katkı sağlamakta olduklarını anlıyoruz bu tip açıklamalardan. Bunu adı da dünyanın her yerinde emek sömürüsüdür. İktidar ucuz emeği bir fırsat olarak görüyor ve bu çok yanlış bir yaklaşım.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***