YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Son 5 yıldır Türkiye’deki rejimi, rejimin mümessillerini ve güç paydaşlarını, Türkiye sosyolojisini, konuları, ulus konseptini, tarih yazımını, dış politikayı, insan hakları ihlallerini, muhalefeti, toplumsal kutuplaşmayı, Kürt sorununu, politik kültürü vs. ele alan ve eleştiren 650 civarında makale yazdım. Eleştirilerim genelde tepkilere neden oluyor. Çünkü alışık olunmadığı kadar dibe inmeye, dokunulmayan, tabu yapılmış sorunlara analitik yaklaşmaya çabalıyorum. Gelen eleştirilerin önemli bir kısmı, ele alınan ve eleştirilen konulara çözüm önerisi getirmemem.
Bu yazıda bu eksiği gidermeye bir başlangıç da olsa başlamayı istiyorum.
Önce ben düzelmeden ne anlıyorum, onu açıklamakla başlayayım. Düzelmeden ben anayasal sisteme geri dönülmesini, normalleşmeyi, hukuk devletinin yeniden tesisini, yolsuzlukların sona ermesini, insan hakları karnesinin düzelmesini, sistematik işkencenin önünün alınmasını, ekonominin yapısal sorunlarının çözülmesini, AB rotasına geri dönülmesini, kısacası Türkiye’nin en azından 2005-2010 yılları arasındaki reform sürecine geri dönmesini ve görece istikrara kavuşmasını anlıyorum.
Peki, düzelme nasıl olur?
Birinci adım: Öncelikle muhalefetin rejim diskurunu ve rejimce oluşturulan ve resmi tarihe eklemlenen söylemleri terk etmesi gerekiyor. Bu diskurun temelini 17 Aralık 2013 soruşturmalarına karşı geliştirilen “sivil darbe kalkışması” söylemi, inşa edilen “FETÖ” ve “Paralel Devlet Yapılanması” kavramları ve elbette 15 Temmuz 2016 kontrollü darbe girişimine ilişkin rejimce benimsenen resmi versiyon oluşturuyor. An itibarıyla, muhalefet komple – parti ayrımı yapmaksızın – bu diskuru benimsiyor, sorgulamıyor, sorguluyormuş gibi yaparsa da anca yüzeysel olarak bunu yapıyor. Gayet açık ve net ifade edeyim, muhalefet, mevcut rejimin diskurunu sorgulamadıkça ve reddetmedikçe, Türkiye’de hiçbir düzelme olmayacak. Normalleşmenin başlayabilmesi – bakın gerçekleşmesi demiyorum, başlayabilmesi diyorum! – için muhalefetin bu rejim diskurunu külliyen reddetmesi, dahası tüm muhalefeti bu reddiyeye karşı yönlendirmesi lazım. Bir diğer ifadeyle, diskur yıkılmadan rejim de yıkılmayacak. Bu nedenle, diskurun ortadan kaldırılmasına yönelik tüm çabalar, rejimin altını oyar diyebiliriz. Ya da tam tersi, rejimin diskuru benimsendiği sürece ve kullanıldıkça, rejim yeni enerji kazanır, kendini yeniden üretir, ömrü uzar.
İkinci adım: Birinci adım gerçekleştikten sonra tüm muhalefetin bir “muhalefet dayanışma cephesi” oluşturması gerekiyor. Bu cepheye mümkün olan tüm muhalefet partilerinin, boyutlarına ve oy oranlarına, ideolojilerine ve önceliklerine, sol veya sağ oluşlarına bakmadan, destek vermeleri hayati önem taşıyor. Bunu sağlamak için muhalefet dayanışma cephesinin bir manifesto metni üzerinde uzlaşması lazım. Bu metin kısa ve sade olmalı, detaya girmemeli, sadece bir-iki ortak hedef belirlemeli. Hedefler cephe üyelerinin konsensüsüne olanak tanıyacak kadar genel olmalı. Mesela 1982 anayasasının uygulanması, anayasal devlet mimarisine dönüş, KHK’ların tüm sonuçlarıyla beraber iptali gibi birkaç can alıcı madde, hepsi bu!
Üçüncü adım: İkinci adımın ardından, cephe ortak bir cumhurbaşkanı adayı belirlemeli. Bu aday üzerinde tüm muhalefetin oy birliği ile uzlaşması çok önemli. Kimin adayı olduğu önemli değil. Fakat bu adayın ve cephenin “parlamenter sisteme dönüş” uzlaşması yapmış olması, seçilen cumhurbaşkanının bu amacı gerçekleştirmek üzere meclisle beraber çalışma söz vermesi, cephenin de bu amaçla çalışmalar yapması ve işbirliğine devam etmesi gerekiyor.
Dördüncü adım: Cephe bir gölge kabine kurmalı ve her bakanlığa karşılık, bir gölge bakan belirlenmeli. Bu gölge bakanlar, cepheye katılan tüm partilerden önde gelen isimler olmalı. Her gölge bakan kendi alanına giren bakanlığı gözlemlemeli, yapılanları büyüteç altına almalı, yapılmayan ama yapılması gerekenleri listelemeli. Tüm bunları partiler üstü bir ruhla yapmak gerekiyor. Teknik ayrıntılara girmeden, özellikle yolsuzluklara ve hukuk ihlallerine odaklanmak öncelikli olmalı.
Beşinci adım: İnsan hakları izleme komitesi. Cephe, insan hakları konusunda bir komite oluşturmalı ve bu komiteye her toplumsal kanattan akil insanların dâhil edilmesi sağlanmalı. Bu komite, son on yılda yapılan tüm insan hakları ihlallerini belgelemeli, hukuka aykırı uygulamaları kayıt altına almalı, ortaya çıkarılan her hak ihlali meclis kürsüsünden okutulmalı ve zapta geçirilmeli.
Altıncı adım: Uluslararası iletişim birimi. Cephe, insan hakları alanındaki komiteye benzer bir komite oluşturmalı ve bu komite aracılığı ile uluslararası arenada gerek uluslararası ve ulusüstü örgütlerle (BM ve AB gibi), gerekse de ikili olarak demokratik devletlerin yönetimleriyle istişare toplantıları yapmalı, ülke ziyaretlerinde bulunmalı, dış basına demeçler vermeli. Türkiye’de olan bitenleri ortak ağızdan, cephe adına duyurmalı.
Yedinci adım: Kilit sektör ve sahalarda örgütlenme. Yargı, akademi, mülkiye, tıbbiye, meslek odaları, barolar, STK’lar gibi örgütlenmelerle iletişim kurulmalı, rejimin nüfuz ettiği bu kuruluş ve örgütlenmeler tümüyle ya da kısmen rejim etkisinden kurtarılmalı. Bu sahalarda ve örgütlenmelerde etkin isimler cepheye çeşitli irili ufaklı çalışma gruplarıyla dâhil edilmeli.
Sekizinci adım: Cephe, muhalif medya kuruluşları üzerinden düzenli olarak bilgilendirmeler yapmalı, gerekirse kendi gücüyle bir cephe iletişim televizyonu, radyosu ve web sitesi oluşturmalı. Bu yayınlar aynı zamanda İngilizceye çevrilmeli.
Dokuzuncu adım: Başkanlık seçimi sürecinde cephe birlikte mitingler düzenlemeli. Ortak adayın kazanması için çabalamalı.
Onuncu adım: Seçim süreci. Bu dediklerim yapılır, cephe oluşturulur, iki yıl boyunca planım uygulanırsa, Erdoğan seçimi kaybedecektir. Seçim manipüle bile edilse ya da seçimlerin iptali gibi doğrudan otoriterleşme doğrultusunda gelişme de yaşansa, cephe dağılmamalı, direnişini sivil itaatsizlik ve barışçık eylemlerle devam ettirmeli. Cephe böyle bir olumsuz durumda uluslararası ortaklar üzerinden rejime baskı kurulmasına çalışmalı. Fakat bence eğer bu cephe oluşturulur ve plan işletilirse, dediğim gibi, Erdoğan seçimleri kazanamaz.
On birinci adım: Seçim sonrası iktidar. Bu aşamada parlamenter sisteme dönüş yapılmalı. Meclis 17 Aralık ve 15 Temmuz araştırma komisyonları kurmalı. Komisyonlar işletilmeli ve sonuçları deklare edilmeli. KHK’lar tüm sonuçlarıyla beraber iptal edilmeli. Parlamenter sisteme geçişin ardından genel seçimler yapılmalı.
On ikinci adım: Genel seçimler sonrası geniş tabanlı bir teknokratlar hükümeti kurulmalı ve yeni bir demokratik devlet anayasası gerçekleştirmek adına çalışmalara başlanmalı. Türkiye devletinin tümüyle A’dan Z’ye dönüştürülmesi, ademi merkeziyetçi ve federal bir sisteme geçiş, Kürtler başta olmak üzere tüm etnik gruplara anayasal statü, çok resmi dillilik, Anadolu coğrafyası üzerine inşa edilecek yeni civic bir ulus konsepti gibi temel çalışmalar, bu hükümetçe yürütülmeli. AB ile müzakereler (gerçekten) başlatılmalı, reform süreci başlamalı.
Ben bu yolla Türkiye’de düzelmenin önünün açılabileceğini düşünüyorum. Olur demiyorum. Düzelmenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini aktörlerin kararları belirleyecek. Fakat şunu söylüyorum: Düzelme olması için bu değindiğim noktaların çok büyük çoğunluğunun hayata geçirilmesi gerekiyor. Türkiye’nin işi zor! Kırılan bardağı onarmak – ya da yenisini yapmak – uzun zaman alacak ve çok meşakkatli olacak.
Umarım okurlarım artık “Biraz da çözüm önerisi getirseniz!” diye gönül koymaz.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***