YORUM | NEVİN ERDEM
İzlediğim en etkileyici filmlerinden biriydi 1997 yapımı Şeytanın Avukatı (Devil’s Advocate). İzlemediyseniz mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.
Filmde başarılı bir avukat olan Kevin (Keanu Reeves) şeytanı temsil eden Milton (Al Pacino) tarafından büyük paralar verilerek işe alınır. Kevin’in en önemli özelliklerinden birisi, aldığı davaların haksızlığını, savunduğu kişilerin açıkça suçlu olduğunu bilmesine rağmen bir şekilde jüriyi ikna ederek davayı kazanmasıdır.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
İki hafta önceki “Çanlar Çalıyor, Yargıtay Tedirgin” başlıklı yazımda da ele aldığım üzere; AİHM 20 Temmuz tarihinde, sadece ByLock kullanmanın bırakınız mahkumiyeti, tutuklama için dahi yeterli bir delil olarak kabul edilemeyeceğine karar vermişti. Bunun üzerine yargı camiası tedirgin olmuş ve Yargıtay üyeleri 23 Temmuz’da Habertürk yazarı Yasemin Güneri’ye bir köşe yazısı yazdırmışlardı. Yazının özeti, “Paniğe gerek yok, Biz de zaten AİHM gibi karar veriyoruz” idi. Yazı açık bir algı oluşturma çabasıydı ama tutmadı. Zira özellikle sosyal medyada, daha yazının mürekkebi kurumadan içeriğinin gerçeği yansıtmadığına dair o kadar şey yazıldı ve gösterildi ki!
Yazının ters tepmesi ve özellikle ByLock ile ilgili kararlar veren hakim ve savcıların kafalarının karışması üzerine, devreye Ersan Şen girdi. İktidara bağlı medyada ekranların değişmeyen yüzü, ceza hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen.
Şen, “Örgüt Üyeliği Tespitinde ByLock” isimli bir makale yayınladı. Yazı akademik düşüncelerle değil stratejik düşüncelerle yazılmış bir yazıydı ve mesajı da şuydu: “AİHM kararı çok ağır oldu ama durun arkadaşlar! Biraz geri çekilin, dağılmayın!”
Ersan Şen strateji üretiyor.
Ersan Şen, filmdeki Milton ile ne zaman, ne karşılığında anlaştı ve davanın avukatlığını aldı, diye düşünmeden edemiyor insan. Ama 5 Mart 2017 tarihinde çıktığı bir TV programında söylediği şu sözler, ByLock konusuyla ilgili olarak, bu muhtemel anlaşmadan önce, tarafsız bir hukukçu kimliğiyle söylediği son sözler:
“Öyle her önüne gelen delili kullanamazsın. Delilin elde edilme metodu vardır. Hukuka uygun deliller kullanılabilir. MİT’in elde ettiği deliller istihbari mahiyettedir. Öyle bir şey var ise kesinlikle itiraf etmesinler, o delillerin hukuka uygunluğu tartışmalıdır.”
Şen’in bu tespiti, hukukun üstünlüğü bilincine sahip, tarafsız tüm hukukçuların ortak tespiti aslında.
Ama Milton ile anlaştıktan sonra tutabilene aşk olsun Kevin’ı.
Makaleler, raporlar, TV programları … Artık hangi imkanı varsa, elinden ne geliyorsa kullanıyor davayı kazanmak için.
Üç ay önce söylediklerinin tam tersi sözleri heyecanla savunduğu CNN Türk’teki 1 Haziran 2017’deki canlı yayın performansı, Keanu Reeves’i kıskandıracak cinstendi.
Dava sadece mahkeme salonlarında kazanılmaz, kamuoyunu ikna etmek gerekir. Şen bunun için var gücüyle çabalıyor. “ByLock eşittir üye kayıt defteri” sözünü sloganlaştırarak kamuoyunun zihnine kazımaya çalışırken, “ben demiyorum, iddiacılar (yani savcılar) böyle diyor” diye de ekliyor.
Şen’in bu programda AKP Merkez Disiplin Kurulu üyesi Av. Mehmet Sarı ile diyaloğunda sarfettiği şu sözleri, Kevin rolünü oynamaya talip olan herkes için çok öğretici:
Ersan Şen: ByLock programını sadece bulundurmak, kullanmak örgüt üyeliği için yeterli delil mi, değil mi?
Mehmet Sarı: Değil, tartışmasız değil Hocam.
Ersan Şen: Niye?
Mehmet Sarı: Bu ByLock meselesini sadece…
Ersan Şen (araya girerek): Şahıs kullandım diyorsa, yüklemişse…
Mehmet Sarı: Şimdi …
Ersan Şen (yine araya girerek): Bak, Antep İstinaf Mahkemesi böyle bir kararı bozdu. Mahkemenin Başkanı görevden alındı, muhalif üye başkan oldu oraya
Ahu Özyurt (moderator): İçeriğe bakarız diyen hakim bu, değil mi?
Ersan Şen: Esas o da değil ama oradan gitti.
Güya açıktan demiyor ama gördüğünüz üzere Ersan Şen, bir AKP yöneticisini dahi sadece ByLock kullanmanın örgüt üyeliği için yeterli olduğuna ikna etmeye uğraşıyor.
17 Temmuz 2017’de yayınladığı bir makalesinde ise, MİT’in elde ettiği verileri ancak “devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk” durumunda yargı makamlarına verebileceğini kabul ediyor, ancak 2937 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (i) bendi uyarınca “terörle mücadele” kapsamında elde edilen verilerin de yargı makamlarına verilebileceğine dair de görüşler olduğunu söyleyip, bu görüşlere “kamunun üstün yararı” gibi bir ifadeyle gerekçe üretiyor. Yargıtay’ın da, verilerin MİT tarafından yargı makamlarına gönderilmesinin hukuka uygun olduğu görüşünde olduğunu uzun uzun anlatıyor. Ancak makalesini, konunun “münakaşalı” olduğu “Türkiye Cumhuriyeti’nin karşı karşıya kaldığı ve nev’i şahsına münhasır olan ulusal güvenliği tehdit eden örgütlü faaliyetler” bulunduğu vurgusuyla birlikte “hukukilikten ve öngörülebilirlikten sapılmaması gerektiği”ni belirterek bitiriyor.
Filmin sonuna doğru Kevin başına gelenlerle ilgili Milton’u suçluyor. Milton ise, “Ben sahneyi kurarım. İpi siz çekersiniz” diye cevap veriyor. Kevin, Milton’dan çok şey öğreniyor.
Şen bu makalelerinde ve TV programlarında bir profesyonel olarak sahneyi kuruyor. İpi ise, iktidarın baskısı altında başka bir seçenek olmadığını düşünen yargı mensupları çekiyor.
AİHM kararıyla yaşanılan tedirginliği gördüğünde ise “oyunun” bozulmaması için hemen 29 Temmuz’da bir makale ile sahnede bazı değişikliklere gidiyor: “ByLock tek başına delil sayılmaz” diyor ve savunma hattını biraz daha geriye taşıyor; “ByLock’un hukuka uygun yol ve yöntem ile elde edilip edilmediği tartışmasına girmediği ve girmeyeceği”ni belirtiyor. Hukuksuzlukların devamı için destek veriyor. Son söz olarak da, Amerika’dan özel olarak getirtilip, tutuklanan David Keynes’ten de çok umutlu olduğunu yazıyor.
Ersan Şen’in bu üç makalesi birlikte okunduğunda ne olabileceğinin daha iyi anlaşılabilmesi için bir örnek vereyim: Yeni Şafak Gazetesi yazarı İbrahim Karagül “CHP orman yangınlarında PKK ile birlikte hareket etti” diye tweet attı, sonra bu tweetini sildi. Şimdi MİT bunu ihbar kabul ederek, terör şüphesiyle Türkiye’deki tüm CHP’lilerin iletişimlerine müdahale etse, sonra da bunu delil olarak bir dosya halinde Şen’in makalelerini takip eden bir savcıya verse bunda hukuki olarak bir sorun yoktur (Ersan Şen gibi diyeyim: bir görüşe göre).
Bu arada, Ersan Şen’in TV programlarında söylediği “mevcut yargıya ve kolluk kuvvetlerine güveniyorum” demesi de “oyun sahnesi”ndeki rolüne çok uygun. 5 bin civarında yargı mensubunun ihraç edildiği, Sosyal Demokrasi Vakfı’nın 2019’da gerçekleştirdiği ankete göre, yargıya güvenenlerin oranının yüzde 38’lere kadar gerilediği, yani sadece iktidar destekçilerinin güvendiği; Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 120 ülke arasında 107. sırada bulunan bir ülkede, bir ceza hukuku profesörünün yargıya bu denli güvenmesi elbette kayda değer.
Filmin finalinde, Kevin hayal ettiği her şeye ulaşabileceği bir anda intihar ederek Milton’un tüm planlarını bozuyor ve her şey ilk başladığı ana geri dönüyor.
Hayat film değil tabii. Neden olunan bunca acı ve mağduriyetin elbette telafisi mümkün değil. Ancak Ersan Şen’in daha fazla gecikmeden, bu vahşet sahnesinde sanki herşey kurallar içerisinde devam ediyormuş gibi, oyunun devamı için dekor üretmekten vazgeçmesi, kendisine yapabileceği en büyük iyilik olur.
Belki de Milton’un planı bozulur.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***