İsrail parlamentosu Knesset’teki oylamada, 8 partiden oluşan koalisyon hükümeti güvenoyu aldı, Binyamin Netanya’nun 12 yıl süren başbakanlık dönemi kapandı.
Filistin meselesinin yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri gibi bölge ülkeleriyle açılan diyalog kapıları, siyasi arenanın dış politika kanadında en çok konuşulan gündem maddelerinden biri. Dönem dönem Ankara-Tel Aviv arasında yumuşama sinyalleri verilse dahi Türkiye’nin bu diyalog listesinde yer aldığına dair emareler bulunmuyor.
İlk kez Filistinli İsrail vatandaşlarının da temsil edileceği bir koalisyonun bayrağı devralmasının, İsrail-Türkiye arasındaki gerginliğe nasıl yansıyabileceğini iki ülke ilişkilerini yakından takip eden uzmanlara sorduk.
euronews’e konuşan uzmanlar, “koalisyonun iktidarı ne kadar elinde tutacağı” sorusuna özellikle vurgu yaparak çok partili hükümetin uzun ömürlü olma ihtimaline temkinli yaklaşıyor. Hemfikir oldukları diğer bir nokta ise “Ankara-Tel Aviv arasındaki rüzgarın yön değiştirmesinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tutumuna bağlı olduğu” yönünde.
İsrail’de siyasi durumun kırılgan olduğunu aktaran Tel Aviv Üniversitesi’nden Profesör Ofra Bengio, Ankara-Tel Aviv ilişkilerinde değişimle ilgili yükümlülüğün Erdoğan hükümetinde olduğu görüşünde. euronews’e konuşan Bengio, “Erdoğan, o kadar derin ideolojik ve siyasi saiklerle hareket ediyor ki İsrail tarafında iktidarda kim olursa olsun, Ankara tutumunu değiştirmediği sürece ilişkilerde ileri düzeyde bir değişim olmaz.” diyor.
Illinois Eyalet Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Yusuf Sarfati ise ideolojik olarak çok geniş bir tabana yayılan, sekiz siyasi partiden oluşan ve ilk defa Filistinli İsrail vatandaşlarını temsil eden bir partinin de katıldığı bu koalisyonun nasıl bir dış siyaset izleyeceğini kestirmenin güç olduğunu aktarıyor.
“Kısa vadede İsrail dış siyasetinde çok keskin bir eksen değişikliği olacağını tahmin etmiyorum. Erdoğan ile birebir atışmalara giren Netanyahu’nun başbakanlıktan ayrılması iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için bir fırsat alanı oluşturabilir” diyen Sarfati de Bengio gibi, bu fırsatın kullanılması için Türkiye’nin somut adımlar atması gerektiği görüşünü paylaşıyor.
“İslamcı Ra’am partisinin koalisyona katılımının Orta Doğu’da kendisini İslamcılığın hamisi olarak gören AK Parti ile hükümet arasında bir iletişim kanalı açabileceğini” savunan Sarfati, bu olasılığın neden düşük olduğunu ise şu sözlerle açıklıyor: “Ra’am partisi lideri Mansur Abbas’ın, son seçimlerde partisini İsrail’in Filistinli azınlığının ihtiyaçlarını karşılayan pragmatik bir aktör olarak konumlandırması ve ideolojik söylemlerden uzak durması, AK Parti ile olası yeni hükümet arasında bir arabuluculuk yapma olasılığını zayıf kılıyor.”
euronews’e konuşan Türkiye-İsrail ilişkileri uzmanı Brooklyn College öğretim üyesi Dr. Louis Fishman, yeni koalisyonun dış politikada önceliği diğer ülkelere vereceği kanısında. “Öncelikle iç meselelere odaklanacak olan hükümet için ABD ile ilişkileri sürdürme, Birleşik Arap Emirlikleri ile kurulan bağların istikrarı ve Ürdün ve Mısır’la diyalog, Türkiye ile ilişkilerden önce gelecektir.” diyen Fishman, tarihi koalisyonu oluşturan partilerin lideri ile Erdoğan arasındaki husumeti de hatırlatıyor.
Fishman’ın sözünü ettiği siyasetçiler arasındaki ‘Gelecek Var Partisi’ (Yesh Atid) lideri Yair Lapid, geçmişte “Netanyahu’yu otoktarik Erdoğan’a benzeme hevesinde olmakla” suçlamıştı. 2017’de de İsrail ile Türkiye arasında planlanan doğalgaz boru hattı projesinin iptalini isteyen Lapid, Ankara’ya karşı ülkesinin daha sert bir tutum izlemesi gerektiğini savunmuştu.
Koalisyon ortaklarından ‘İsrail Evimiz’ (Yisrael Beiteinu) partisinin lideri Avigdor Lieberman ise Avrupa’da yayılan anti-semitik saldırılardan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sorumlu tutan yorumlarda bulunmuştu. Netanyu’nun koltuğunu dönüşümlü olarak Lapid ile paylaşacak olan Yamina Partisi’nin lideri ve ülkenin yeni başbakanı Naftali Bennett de Erdoğan’a karşı bir tutum benimseyen politikacılardan.
İkili ilişkilerin düzelmesinde anahtarın Türkiye tarafında bulunduğu hususunda diğer uzmanlarla aynı görüşü paylaşan Dr. Louis Fishman, yeni bir diyalogun başlaması için ilk adımın Ankara’dan beklendiğini ifade ediyor. “Koalisyonun ömrünün ne kadar süreceği belli değil” diyerek İsrail’in siyasi atmosferindeki hassasiyete de dikkat çeken Fishman, dolayısıyla iki ülke arasındaki ilişkilerde önemli ölçüde bir değişikliğin ufukta görünmediğini söylüyor ve ekliyor: “En azından şimdilik”.
Ankara Politikalar Merkezi Londra Temsilcisi Dr. Selin Nasi, koalisyon hükümetinin geniş tabana yayılmasının önemine vurgu yapıyor: “Oldukça geniş ve birbirine zıt ideolojik görüşlü partiler barındıran bir koalisyon hükümeti iktidara geliyor. Kudüs’te başlayıp diğer şehirlere yayılan şiddet olayları ve 11 gün süren İsrail-Hamas çatışmasının dumanı henüz tüterken, partilerin aralarına bir Arap partisini de alarak uzlaşma sağlayabilmiş olması çok değerli. Özellikle, toplumsal kutuplaşma ve popülist siyasetle mücadele açısından İsrail adına umut verici bir gelişme.”
“Elbette, bu kadar geniş bir koalisyonun karar alıp yönetmesi kolay olmayacak. Koalisyonun bir arada kalması, tüm partilerin birtakım ideolojik tavizler vererek, ılımlı bir ortak noktada buluşabilmelerine bağlı” diyen Nasi de Ankara-Tel Aviv hattında radikal bir değişiklik beklemeyenlerden.
Dr. Nasi, “Başbakan Netanyahu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki geçmişten gelen kan uyuşmazlığı sebebiyle, hükümet değişikliği ve özellikle Müslüman Kardeşler ideolojisine yakın bir Arap Partisi’nin (Raam) koalisyon ortağı olması, Ankara açısından ilişkilerde yeni bir sayfa açılması için fırsat sunuyor.” diyor ancak bu fırsatın kullanılmasında topun Ankara’da olduğunu ekliyor:
“Türkiye-İsrail normalleşme sürecinin dinamikleri İsrail açısından değişmiş değil. İsrail’in Türkiye’den beklentileri aynı. Ankara’nın Hamas konusunda -örgütün Türk topraklarındaki operasyonlarını kısıtlamak da dahil olmak üzere-İsrail’in güvenlik endişelerini giderecek somut adımlar atması isteniyor.”
“Ankara’nın son İsrail-Hamas çatışmasında benimsemiş olduğu sert söylemlerin” de rahatsızlık yaratan bir başka konu olduğunu aktaran Dr. Nasi iki ülke arasındaki ilişkileri şöyle özetliyor:
“Türkiye ve İsrail 2010’dan bu yana ilişkileri kompartmantalize bir şekilde yürütüyor. Ticaret katlanarak büyümekte. İstihbarat alışverişi devam ediyor. Zaman zaman bölgesel krizlerde koordineli olmasa da iki ülkenin aynı tarafta yer aldığını görüyoruz. Bununla birlikte, İsrail bölgede eskisi gibi yalnız bir ülke değil. Dolayısıyla, Ankara ideoloji odaklı dış politika izlemeye devam ettiği müddetçe, İsrail’in mevcut statükoyu değiştirmek için çok da istekli olacağını sanmıyorum.”
“Nitekim, İsrail Türkiye’nin yakın zamana kadar süren diplomatik yakınlaşma girişimlerine açık kapı bırakmakla birlikte temkinli şekilde yaklaşıyordu.” yorumunda bulunan Dr. Nasi, aradaki buzların erimesinin Filistin meselesinin lehine olacağını söylüyor:
“Son tahlilde, kalıcı normalleşme, ikili ilişkilerin, her iki ülkenin stratejik çıkarlarına uygun realist bir zemine taşınmasını gerektiriyor. Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini düzeltmesi Filistin meselesinde de daha yapıcı ve yardımcı bir rol oynamasına olanak tanıyacaktır.”