Antropolog ve siyaset bilimci Yektan Türkyılmaz, Belarus’ta düzenlenen devlet başkanlığı seçimlerinin sonuçlarını, Türkiye ile benzerliklerini ve otoriter rejimlerin kırılganlığını yorumladı.
Konuşa Konuşa’da Gülten Sarı’ya konuk olan Türkyılmaz, 9 Ağustos’ta düzenlenen, ülkeyi 26 yıldır demir yumrukla yöneten Aleksandr Lukaşenko’nun zaferini ilan ettiği ve muhalif aday Svetlana Tikhanovskaya’nın seçim sonuçlarını tanımadığını duyurmasının ardından ülkeyi terk ettiği Belarus’taki gelişmeler üzerinden Türkiye’de siyasetin geleceğine dair önemli ip uçları verdi.
Türkyılmaz, “Belarus, Türkiye gibi otoriter rejimlerin nasıl bir anda çökebileceğini gösteriyor” yorumunu yaptı.
Sandığa hile karıştırıldığını savunan muhalefet destekçileri sokaklarda protesto gösterileri düzenlerken, polis şiddeti ve internet kesintileri ülkedeki otoriterliğin bir özeti görüntüsüne dönüştü ve tüm otoriter rejimler gibi Belarus’taki Lukaşenko yönetiminin kırılganlığı da gözler önüne serilmiş oldu.
Türkyılmaz, Belarus örneğinin Türkiye’ye çok şey söylediğini belirtti ve ekledi:
“Aslında Türkiye’nin bir grup seçmeni zaten farklı biçimiyle olsa da Belarus’u yaşıyor. Kürt seçmeni, Belarus’un hikayesine yabancı değil. Özellikle Kürt siyasi hareketinin legal platformda siyaset yapma kararlılığının başladığı günlere uzanır Belarusvari hikayesi. Bu da 80’li yıllara kadar uzanır. Buradaki kırılma noktası 31 Mart seçimidir. Çünkü daha seçim olmadan, rejim blokunun sözcüleri, seçim sonucuna göre belli adaylar kazanırsa bunların durumlarını ele alacaklarını söyledi. Bu şu demek: Seçimden çıkan sonuç ne olursa olsun, benim onayım gerekiyor.”
Belarus üzerinden Türkiye okuması yapan Türkyılmaz’ın açıklamalarının satır başları şöyle:
“Büyük zorluk ve haksızlıklarla bir seçime giriyordunuz eskiden. Usulsüzlükler de oluyordu ancak bir kere sandıktan rakam olarak çıkmayı başardıysanız bu size sorgulanamaz bir temsiliyet hakkı veriliyordu. Daha sonra başka gerekçeler bulunup elimine ediliyordunuz. Bu sefer, daha bu sonuç alınmadan bunun tanınmayacağının söylenmesi, sandığın politik temsiliyet hakkının bile verilemediğine işaret ediyor.
Bu büyük bir kırılma. Aslında bunun bir tek Kürtler için olduğunu söylemek mümkün değil. Türkiye’nin geneli için de geçerli. Kürtler otoriter yönetimler için her zaman laboratuvar olmuştur. Kürtlerin başına gelenden başkalarının hiç etkilenmeyeceği anlamına gelmiyor, etkilendiğini zaten görüyoruz da. Türkiye’deki son gerçek seçim 24 Haziran 2018’deki seçimdir. Ondan sonra artık, anayasanın tarif ettiği yollarla bu rejimin iş başından gidebileceğini düşünmüyorum.
Türkiye’deki iktidar gibi Belarus’ta Lukaşenko da maceracı ve riskli diplomatik manevralara girişiyor. Hem Belarus’ta hem Lübnan’da olanları Covid-19 krizinden bağımsız yorumlayamayız. Ekonomik olarak kırılgansanız, salgın ile beraber siyaseten çok daha riskli bir duruma gelirsiniz. Hem Belarus hem Lübnan bunun çok iyi örnekleri.“