Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, “Önemli olan kurun rekabetçi olup olmamasıdır. Türkiye, tarihinde ilk defa rekabetçi bir kur düzeyiyle ekonomisini dönüştürecek bir yapıya kavuştu” dedi. Albayrak, döviz kurundaki yükselmenin (Ya da TL’nin değer kaybetmesinin) rekabet gücümüzü artırarak ihracatımızın (ve turizm gelirlerinin) artmasına katkıda bulunacağını iddia etti.
Döviz kurundaki son yükselişin, başta emekçiler olmak üzere toplumun çeşitli kesimleri üzerinde yoksullaştırıcı etkileri olacağını belirten Ekonomi-Politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, “Başta, sadece dolar ile satın alınabilen petrolün faturası olmak üzere, ithalat TL cinsinden daha pahalı hale geleceğinden yoksulluk artacak. Ayrıca toplamı 437 milyar doları bulan dış borçların TL cinsinden miktarının artması, hem kamu borcu açısından vergi mükelleflerinin, hem de kendi dış borçları açısından özel şirketlerin borç yükünün artmasına neden olacak” dedi.
Türkiye’nin ihracatında hakim olan mal türünün -düşük fiyat esnekliğine sahip- yani daha çok emek yoğun, düşük beceri yoğun, düşük teknolojili mallar olduğunu söyleyen Durmuş, “Bu yüzden de Türkiye’nin ihracatı (normal koşullarda), fiyatlardaki düşüşlerden yeterince etkilenmiyor. Daha ziyade, bu ürünleri ithal eden ülkelerdeki gelirdeki dalgalanmalar ihracatımızı etkiliyor. Hem genelde uluslararası ticaretin durumu iyi değil, hem de Türkiye’nin ana ihracat pazarları yangın yeri gibi. Bu da Türkiye’nin ihracatının daha da zora gireceğine işaret ediyor” ifadelerini kullandı.
REEL EFEKTİF DÖVİZ KURU ERİYOR
Ülkeler arasındaki göreli fiyat veya maliyet gelişimi hakkında bilgi veren reel efektif döviz kuruna (REK), bakılması gerektiğini söyleyen Durmuş şöyle konuştu:
“REK 100’ün üzerine çıkıyorsa, o ülkenin ulusal parası diğer paralar karşısında değer kazanmaya, 100’ün altına düşüyorsa değer kaybetmeye başlıyor. REK endeksi düştüğünde ise meselenin bir başka boyutu ortaya çıkıyor, ülkede üretilen ürünler çok ucuz fiyattan dışarıda satılıyor. Yani hem ülke ekonomisi ciddi bir kan kaybına uğruyor, hem emek daha fazla sömürülüyor, hem de doğa daha fazla tahrip ediliyor. Türkiye ekonomisinde işlerin iyiye gitmediğinin ve diğer ülkelerle kıyaslandığında, REK’in en fazla düştüğü ülkelerin başında geldiğinin altını çizmemiz gerekiyor. Temmuz 2020’de TÜFE bazlı REK 68.52 oldu. Bu yılın mart ayında (Yani Korona Salgınının ortaya çıktığı ayda) ise bu endeksin değeri 73.14 idi. Az gelişmiş ülkeler bazlı REK ise temmuz ayında 56.60’a kadar gerilemiş durumda. Aynı ayda ÜFE bazlı REK 77.57 oldu (martta 80.22 idi). Son olarak, iş gücü ücretlerini ve maliyetlerini gösteren birim iş gücü bazlı REK 69.82 oldu (aralık 2019’da). Bu az gelişmiş ülkeler bazlı olarak hesaplandığında 48.80’e kadar geriliyor.”
İŞÇİLERE DÜŞÜK ÜCRET SEBEBİ
“2019 yılından bu yana Türkiye’de reel efektif döviz kuru (REK), hem ihracat fiyatları, hem de bu üretimin gerçekleşmesi için işçilere, emekçilere ödenen ücretler bakımından en düşük düzeylerde seyrediyor” diyen Durmuş, “Yani uluslararası ticarette çok önemli bir etken olan döviz kuru aşırı değerlenmiş, bunun karşısında TL hızla değer kaybetmiş durumda. Üretimi gerçekleştiren işçi sınıfı da bundan nasibini alarak en düşük birim maliyetleriyle yani en düşük ücretlerle çalışmaya zorlanmış bir halde bulunuyor” ifadelerini kullandı.
EKONOMİYİ NELER BEKLİYOR?
Durmuş sonuç olarak ekonomide şunların yaşandığını söyledi:
“Ülkede izlenen para politikaları ve kamu bankaları aracılığıyla yürütülen ve döviz rezervlerinin erimesinin sonucunda ortaya çıkan yüksek döviz kurları ihracata bir fayda sağlamıyor. Tersine eşitsiz değişim yasası gereği yoğun bir emek sömürüsüyle ve ülke dışına değer çıkışıyla, ülkenin daha da yoksullaşmasıyla sonuçlanıyor.
Geldiğimiz nokta itibariyle, Türkiye toplumu olarak ekonomik, sosyal, politik, ekolojik ve kültürel anlamda tam bir çoklu çöküş halindeyiz. Bu çöküşle birlikte ülke hızla çağdaş demokratik değerlerinden uzaklaşıyor, giderek daha fazla Orta Çağı çağrıştıran gerici uygulamalarla karşılaşıyoruz.
Aynı zamanda; başta yüksek dış borç anapara ve faiz ödemeleri, yabancı yatırımcıya sunulan yüksek faiz, transfer fiyatlaması yüzünden ortaya çıkan vergi geliri kayıpları ve son olarak yüksek döviz kurları aracılığıyla emperyalist kapitalist sisteme tam anlamıyla bağımlı bir hale gelmiş ve onun neden olduğu emek ve doğa sömürüsünün altında ezilir bir duruma gelmiş bulunuyoruz.”
“YERLİ SERMAYE GERÇEKTE KAYBA UĞRAMAZ”
Döviz kurunda yaşanan artışta Türkiye’de asıl zararı görenler üretici-ihracatçı sermaye grupları değil, ihraç edilen malları üreten emekçiler olduğunu söyleyen Durmuş, “Çünkü onlar daha düşük fiyatlarda üretim yapmak için daha fazla saatlerde ve daha düşük ücretlerde çalışmaya zorlanırlar. Böylece mutlak artı değer sömürüsünün daha da artırılması biçiminde bir sömürüye tabi tutulurlar” diye konuştu.
Yerli sermayedarların ya da ihracatçıların kaybının ancak “Kârdan zarar etmek” biçiminde olabileceğini belirten Durmuş, “Yani bu denli rekabetçi bir piyasa olmasaydı elde edebilecekleri kârın sadece bir kısmından vazgeçmek durumunda kalabilirler. Kaldı ki devletler bu zararı telafi etmeye dönük olarak ihracatçılara cömert para- kredi sübvansiyonları ve ihracattaki vergi iadesi biçiminde vergi teşvikleri sunarlar. Bu sunumları yaparken de, bunun tüm ulusun çıkarı için yapıldığı izlenimi uyandırılır” dedi.
KUR YÜKSELDİ VATANDAŞIN CEBİ İYİCE DELİNDİ
Köprü geçişleri son bir haftada doların yüzde 7 değer kazanması nedeniyle 20 TL arttı. Bu köprülerden geçenler de hiç geçmeyen vergi mükellefi diğer yurttaşlar da (Verilen yolcu garantisi nedeniyle) bu zamlı tarifeden bu ücreti ödeyecekler.
Kurdaki yükselişle birlikte şehir hastanelerine hizmet alım ve kiralama bedeli olarak önümüzdeki 25 yıl boyunca ödenecek olan toplam 142.2 milyar dolarlık bedel de (TL cinsinden) yüzde 7 oranında arttı.
Reklam