Türkiye ile Yunanistan arasında Ege Denizi’nden kaynaklanan sorunların başında, Türk ana karasına çok yakın olan Yunan adalarının karasularının ve kıta sahanlığının genişliği geliyor. Yunanistan mevcut durumda 6 mil olarak uygulanan kara sularını Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca 12 mile çıkarma hakkına sahip olduğunu belirtiyor.
Türkiye ise karasuları belirlenirken denizlerin coğrafi özelliğinin dikkate alınması gerektiğini, Yunanistan’ın 12 mil kararını uygulamaya sokması durumunda Ege’deki karasularının yüzde 35’ten yüzde 63’e çıkacağını, Türkiye’ye ise sadece yüzde 10’luk bir alan kalacağını kaydediyor. TBMM, 1995’te aldığı bir kararla Yunanistan’ın 12 mil uygulamasına geçmesi durumunun “savaş nedeni” sayılacağını kayda geçirmişti.
İki ülke kıta sahanlığı konusunda da tamamen farklı pozisyondalar. Yunanistan, BM Sözleşmesi uyarınca Ege ve Akdeniz’e uzanan her bir adasının anakara ile bütünlük ilişkisi doğrultusunda kıta sahanlığı hakkına sahip olduğunu iddia ediyor. Bu sözleşmeye taraf olmayan Türkiye ise kıta sahanlığı sınırlandırmalarında doğal uzantı ilkesinin esas olduğunu, dolayısıyla Anadolu’nun doğal uzantısı şeklindeki Yunan adalarının kıta sahanlığı olmayacağını belirtiyor.
Türkiye, Yunanistan ile bu sorunların ikili anlaşmayla çözümlenmesinden yana olduğunu kaydederken, Atina yönetimi başta Uluslararası Adalet Divanı olmak üzere yargı yoluna gidilmesini savunuyor.
Ankara-Atina arasında yaşanan bu gerilimi tetikleyen gelişme ise tarafların Akdeniz’in karşı kıyısında bulunan kıyıdaş ülkeleri ile yaptığı deniz yetki sınırlandırmaları anlaşmaları oldu.
Yunanistan, Türkiye ile Libya arasında 27 Kasım 2019’da yapılan anlaşmayı yok hükmünde gördüğünü kaydederken, Türkiye de Yunanistan ile Mısır’ın 6 Ağustos’ta imzaladıkları anlaşmayı yok saydığını açıkladı.
Gerilimi bir üst düzeye taşıyan adım ise Türkiye’nin Oruç Reis gemisini Akdeniz’de Yunanistan’ın kendi kıta sahanlığı olduğunu iddia ettiği bir alana göndermesiyle yaşandı. Yunanistan, egemenlik hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Türkiye’nin gemilerini hemen çekmesi çağrısında bulundu.
Türkiye haritalarla yanıt veriyor
Yunanistan’ın Oruç Reis gemisinin bulunduğu bölgenin kendi kıta sahanlığı alanı olduğu iddialarına Türkiye Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler ve Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdürü Büyükelçi Çağatay Erciyes, sosyal medya hesabından paylaştığı haritalarla yanıt verdi.
Yunanistan’ın Türk ana karasına sadece 2 kilometre uzakta olan 10 kilometrekare yüzölçümündeki Meis Adası’nın kıta sahanlığını iddia ederek Akdeniz’de 40 bin kilometrekarelik bir alana sahip çıkmaya çalıştığını kaydeden Erciyes, haritada bu adanın Yunan ana karasına uzaklığının 580 kilometre olduğu bilgisini de paylaştı.
Erciyes, Twitter mesajında, “Bu maksimalist iddia uluslararası hukuka uygun değildir. Eşitlik ilkesine de aykırıdır,” ifadelerini de kullandı. Türk diplomat, Yunanistan’ın 10 kilometrekarelik bir ada sayesinde 40 bin kilometrekarelik bir deniz yetki alanı elde etme çabasının hukuk felsefesine aykırı olduğunu da kayda geçirdi.
Erciyes’in yayımladığı bir başka harita ise Oruç Reis gemisinin sismik çalışmalarını yürütmesi için yayınlanan NAVTEX’in sınırlarını gösteriyor. Alanın güney sınırının Türkiye ile Mısır arasındaki ortay hata dayandırıldığı, böylece Ankara-Kahire arasında bir sorunun çıkmamasına özen gösterildiği bu haritadan anlaşılıyor.
Haritada, Yunanistan-Mısır deniz sınırını belirleyen anlaşma “sözde anlaşma” olarak tanımlanırken, Ankara’nın Türkiye Petrolleri’ne Girit ve Rodos adalarının hemen doğusunda kalan bölgede verdiği lisans alanları da ayrıntılı şekilde çizildi.
Atina’yı en çok kızdıran harita
Büyükelçi Erciyes’in paylaştığı haritalardan Yunanistan’ı en çok rahatsız ettiği düşünülenin Ege Denizi’ni Saros Körfezi’nden aşağı çekilen bir medyan hattıyla ikiye bölen ve ortaya çıkan bölgeleri Doğu Ege ve Batı Ege olarak tanımlayan harita olduğu kaydediliyor.
Haritanın yanına bir açıklama koyan Erciyes, “Deniz yetki alanları hakkaniyet ilkesine göre belirlenmelidir. Hakkaniyet için iki faktör yüksek önemdedir: Oransal kıyı uzunluğu ve adaların varlığı” diyerek şu 3 konuda bilgilendirme yaptı.
“Daha uzun kıyı şeridine sahip olan ülke, daha fazla deniz yetki alanına sahip olmalıdır. Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olan ülke olduğumuz vurgusunu bu nedenle yapıyoruz. (1792 kilometre)
“Hakkaniyet ilkesini bozan adalara deniz yetki alanı verilmemelidir. (Kıta sahanlığı/Münhasır Ekonomik Bölge). Doğu Akdeniz’deki deniz sınırlarımızı bu ilkeye uygun olarak tanımladık.
“Türkiye ve Yunanistan anakaralarına eşit uzaklıkta bir hat çizildiğinde, o hattın doğusunda kalan tüm Yunan adaları hakkaniyet ilkesini bozmaktadır. Türkiye, bu nedenle, bu adalara kıta sahanlığı/münhasır ekonomik bölge verilmemesi gerektiğini savunmaktadır.
“Bu pozisyon, uluslararası mahkemelerin verdiği birçok yargı kararı ve devlet uygulamalarıyla desteklenmektedir.”
Adaların konumu ön plana çıkıyor
Büyükelçi Erciyes’in paylaştığı haritada yer alan hattın doğusunda, aralarında Midilli, Rodos, Sisam gibi irili ufaklı yüzlerce Yunan adası bulunuyor.
Hat, Girit adasının da ortasından geçiyor ve bu adanın kıta sahanlığı alanını Batı kıyılarıyla sınırlandırıyor.
Ankara, böylece, Yunanistan’ın uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan haklarının haritaya nasıl yansıdığını, Yunan ana karasından yüzlerce kilometre uzakta olan adaları aracılığıyla nasıl maksimalist bir politika izlediğini daha somut ve net şekilde uluslararası kamuoyunun dikkatine getirmeye çalışıyor.
Meis örneğinde olduğu gibi bu durumun Türkiye aleyhine büyük haksızlık yarattığını ortaya koyan Ankara’nın, bundan sonraki süreçte Yunan adalarının konumu üzerinden politikasını ve tezlerini kuvvetlendirmeye çalışacağı değerlendiriliyor.