Ayşe SÜRME
Suruç Katliamı’nda oğlu Çağdaş Aydın’ı kaybeden ve kendisi de yaralanan Feti Aydın, umut olmak için yola çıktıklarını belirterek “Biz insani, vicdani, barışsever ve savaşa karşı olduğumuz için oradaydık” dedi.
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (SGDF) çağrısıyla Rojava’nın Kobanê kantonundaki çocuklara oyuncak götürmek üzere 20 Temmuz 2015 tarihinde Urfa’nın Suruç ilçesi Amara Kültür Merkezi’nde bir araya gelen gençlere yönelik bombalı saldırı, hafızalardaki canlılığını koruyor. 33 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzü aşkın kişinin yaralandığı katliamın üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen, yargılama sürecinde bir yol kat edilemedi.
Çıktığı düş yolcuğunda oğlu Çağdaş Aydın’ı kaybeden ve kendisi de yaralı kurtulan Suruç Aileleri İnisiyatifi Üyesi Feti Aydın, 5 yıldır adalet arayışı içerisinde. Oğlunun ve genç arkadaşlarının düşlerinden de vazgeçmeyen baba Aydın, diğer yandan faillerin cezalandırılması içinde mücadele ediyor.
“UMUT OLMAK İÇİN YOLA ÇIKTIK”
SDGF’nin çağrısıyla “Bir tuğla da sen koy” kampanyası kapsamında oğluyla birlikte Kobanê’ye gitmek üzere Suruç’a gittiklerini söyleyen baba Aydın, Kobanê’deki çocuklara, halka umut olmak için yola çıktıklarını söyledi. Bu çağrıya 300’den fazla kişinin katıldığını dile getiren baba Aydın, katliam anını şöyle anlattı: “Herkes mutlu ve umutluyken bir anda patlama oldu. Bayıldığımı ve ayıldığımda nerde olduğumu, neden burada olduğumu bilmiyordum. O duyguları anlatamam. Birilerinin ‘Heval bu tarafa gel’ demesiyle birlikte yerimden kalkıp ilerledim. Polisler gaz sıkıp, ambulansların gelişini engelledi. Halktan birileri kamyonetle beni hastaneye götürdü. Sedyede uzanırken aniden önümde hızlı hızlı Çağdaşımın götürüldüğünü gördüm. O an ‘bu benim oğlum’ diye bağırdım. Ben de durumu acildir diye çok müdahale etmedim. Oğlumu en son görüşüm oldu. Kollarımda kırıklar oluştuğu için platin taktılar. Oğlumun öldüğünü Antep’te öğrendim. Bana ilk etapta söylememişlerdi. O ana kadar da yaralı olduğunu düşünüyordum.”
“ÇOCUKLARIMIZ UÇURTMA OLDU”
Katliamın ardından polisin gaz bombalarıyla müdahalesi ve ambulansların yaralılara müdahale etmesini anımsatan Aydın, “Belki kaybımız 15 kişi olacaktı fakat polislerin gaz sıkmasıyla, ambulansların engellenmesiyle birlikte 33 yoldaşımızı kaybettik. Keşke oğluma ve diğer genç yoldaşlarıma barikat olabilseydim. Bizim belli bir yaşımız var ama onlar daha fazla yaşamı hak etmişlerdi. Daha fazla görecekleri günler vardı. Onlara barikat olamadığım için ayrıca bir acı içerisindeyim. Biz insani, vicdani, barışsever ve savaşa karşı olduğumuz için oradaydık. Görüyoruz anmalarda, yıl dönümünde, çocuklarımız uçurtma oldular, çocuklarımızın uçurtmalarını yaptılar. Bu adalet mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğiz” dedi.
“COPLARLA KARŞILANIYORUZ”
Faillerin katliam öncesi Suruç’ta bulunan karakollar önünde poz verdiğini, elini, kolunu sallayarak dolaştığını dile getiren Aydın, “Daha sonra bizim içimizde kendilerini patlattılar. Biz bunlara mahkeme tutanaklarında da değindik. Devletin parmağı olmasaydı, alenen olan bir patlama olmazdı. Bu yüzden biz Suruç’taki mahkemelere gerekli suç duyurularında bulunduk. Alenen herkesin gözü önünde olan katliam. Suruç’ta ki emniyet müdürlüğüne açtığımız davaların sonucunda sembolik bir şekilde cezalar verildi. Göstermelik para cezasına çevrilmişti. Açık açık katliamı destekleyen bir tavır söz konusu. Ailelerle adalet mücadelesi sürdürürken duruşmalarda dahi bize tutuklu muamelesi yapılıyor. Telefonlarımıza el konuluyor, bizi coplarla karşılıyorlar. Tabii ki bizi çiçeklerle karşılamalarını beklemiyoruz ama sonuçta acılı aileleriz. 5 yıldır her şey ortada, kanıt var ama adalet sağlanmadı” diye konuştu.
“KIRMIZI GÜL’ÜN DEFTERİ”
Baba Aydın, eşi Saniye Aydın ile birlikte katliamın ardından kaleme aldıkları “Kırmızı Gül’ün Defteri” adlı kitapla katliamın ardından oğlunun anılarını ve arkadaşlarının düşüncelerini anlattı.
Oğlu “Kırmızı Gül” adlı türküyü sevdiği için kitaba bu ismi verdiklerini söyleyen baba Aydın, şunları söyledi: “Oğlum çok sevecen, doğa tutkunu. Mezarını Munzur’da defin etmemizin nedeni de buydu. Munzur’da barajlara, Karadeniz’deki HES projelerine karşı çeşitli etkinliklere katıldı. Soma maden faciasında, Roboski’de de oldu. Çağdaş, gerçekten bir kardeşlik köprüsünü inşa etmek için vardı. Suruç’ta var olmasının nedeni de buydu. Çağdaş paraya, maddi değerlere önem vermeyen biriydi. Bir gün bana ve annesine doğayı anlatan Mandıra Filozofu filmini izletmişti. İzledikten sonra bize, ‘Benim yaşamım bu, paranın hüküm sürmediği bir yaşam’ dedi. Çocuklarımızın öldüğüne inanmıyoruz, idealleri yaşıyor, kitaplaşıyor, kütüphane oluyor, birer fidan oluyor. Gittiğimiz her şehirde insanlar çocuklarımızın kitaplarıyla buluştu. Binlerce çocuğun annesi, babası, kardeşi olduk.” (MA)
Reklam
Kaynak: Evrensel