Türkiye’de insan hakları ile güvenlik dengesinin kurulamadığı tartışmaları sürerken, bekçilere kimlik sorma, silah kullanma gibi yetkiler tanıyan düzenleme yasalaşma aşamasında ve seçim mevzuatını değiştirme, sosyal medyaya yeni kısıtlamalar getirme hazırlığı yürütülüyor.
Muhalefet, Covid-19 salgını nedeniyle 48 gün boyunca kapalı kalmış TBMM’de yasama faaliyetlerine yeniden başlanmışken ekonomi, tarım, sağlık çalışanları gibi konularda düzenlemeler yapılması gerektiğini savunuyor. Ancak iktidar cephesinin AKP ve MHP’nin oy çokluğuyla birlikte yürüttüğü süreç ile tam tersine Türkiye’nin demokrasisini geriye götürecek düzenlemeler yapılmasından endişe duyduğunu ifade ediyor.
Muhalefet, TBMM’nin gündemine bekçilerin ardından benzer şekilde bu sefer MHP’nin sunduğu sosyal medyayı kısıtlayıcı yasa teklifinin gündeme alınmasından kaygılı. Bunun yanı sıra yine MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 15 Mayıs’taki açıklamasıyla başlattığı seçim sisteminde değişikliğe gidilmesi yönünde hazırlık yapıldığı iddiasında kaygıyı arttırıyor. AKP’yle birlikte “Cumhur İttifakı” ortağı olması itibariyle Türkiye’de iktidar ortağı olarak da nitelenmekte olan MHP Lideri, seçimler, siyasi partiler, milletvekili/siyaset etiği gibi alanlarda yasal değişiklikler gerektiği görüşünü savunuyor.
VOA Türkçe, olası TBMM gündemiyle ilgili endişeleri muhalefet temsilcilerine sordu.
CHP Aydın Milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu üyesi Bülent Tezcan, VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, iktidar cephesince Türkiye’nin gerçek gündemiyle ilgili hazırlıklar içinde olmadığını söyledi. Tezcan, “Seçimle ilgili siyasi parti mevzuatıyla ilgili Türkiye’yi demokratikleştirecek, bütün yasakları ortadan kaldıracak, siyasetteki barajı ortadan kaldıracak, örgütlenme özgürlüklerinin önünü açacak bir adım bu iktidardan keşke bekleyebilsek. Ama işaretleri okuduğumuzda anlıyoruz ki niyetleri Türkiye’nin ilerideki süreçte daha da otoriterleşeceği. Siyasi partilerin ve siyaset rejiminin daha da otoriterleşeceği, bir sürecin hazırlığı içerisindeler. Bunun sebebini anlamak için çok fazla uğraşmaya gerek yok. Özellikle bu yıl başında Türkiye’yi kriz içerisine sokan iktidar, pandemiden sonra da çok ciddi bir ekonomik buhranla karşı karşıya kaldı. Bu sürecin sonunda ekonomiyi açabilme genişletebilme şansları ne yazık ki görünmüyor, bunların politikalarıyla görünmüyor. Daralan ekonomik alanda iktidarda kalabilmenin yolunu siyaset alanını da daraltmakta buluyorlar. Özetle, seçim ve siyasi partilerle ilgili aslında söylemek istedikleri yapmak istedikleri hazırlık muhtemelen daha otoriterleşen bir Türkiye, hak ve özgürlüklerin sınırlandığı, siyaset alanının daha daraldığı bir Türkiye. Dolayısıyla biz daha özgür bir Türkiye istiyoruz. Buna karşı tutumumuzu mücadelemizi devam ettireceğiz” dedi.
Sosyal medya düzenlemesini de benzer şekilde değerlendirdiklerini kaydeden CHP’li Tezcan, “Yoksulluğa, 14 milyona yaklaşan işsizliği çözebilme konusunda umut vaat etmeyen bir iktidar, kendi iktidarını sürdürebilmek için düşünce özgürlüğünü medya özgürlüğünü sosyal medyaya dönük özgürlükleri siyaset alanında özgürlükleri kısıtlamakta çözüm görüyor. Bu hazırlıklar görülüyor ki önümüzdeki dönemde iktidarın daha da otoriterleşmeye çalıştığı bir süreçle karşı karşıya kalacağız” diye konuştu.
“Sosyal medyada Trump ile Erdoğan’ın söyledikleri benziyor”
Türkiye’de insan ve kadın hakları aktivisti olarak tanınmış HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, öncelikle gündemdeki bekçiler düzenlemesiyle yeni bir paramiliter güç oluşturulduğunu söyledi. Kerestecioğlu, “Kendi yandaşlarını bir yandan istihdam sağlayarak bir yandan da işte bu kadar pandemi sürecinde gördüğümüz polis şiddeti olaylarından sonra hani bu muhalif olan insanlara değil kapısının önünde oturan ne bilim dolaşan herhangi birine karşı gerçekleşen bir şiddet olaylarıydı. Bunların daha fazla artabileceğinden endişe ediyoruz. O nedenle bu yasaya bütün çabamızla muhalefet edeceğiz” ifadesini kullandı.
Sosyal medya konusunda “Sadece Türkiye’de değil liderler birbirlerine benziyorlar bazen aynı metinleri mi okuyorlar diye düşündüğüm de oluyor açıkçası. Trump’la Erdoğan’ın söylediklerine baktığımız zaman aynı danışmanlar mı hazırlıyorlar?” diyen Kerestecioğlu, medyada farklı görüşlere yer verilmediği için insanlarca artık alternatif, muhalif görüşlerin sosyal medyada paylaşıldığını ve bunun iktidarları rahatsız ettiğini söyledi.
Kerestecioğlu, “Buradan bile bir ses çıkmasını engelleme gayreti var. Bu baskıcı otoriter rejimlerin karakteridir. Daha öncesinde Çin’de olmuştu. Şimdi de aynı şeyi biz Amerika’da Türkiye’de görüyoruz. Sermaye insan sevmiyor gerçekten. Çok eşitsiz bir dünya var ve buna karşı insanlar ses çıkarmak zorunda ister Amerika’da ister Türkiye’de olsun. Bugün buna ses çıkaran insanlar da her türlü gereçle bastırılmak isteniyor yani bekçi yasası da böyle sosyal medyaya getirilmek istenen kısıtlamalar da böyle diye düşünüyorum” dedi.
Seçim mevzuatıyla ilgili hazırlığı da değerlendiren Kerestecioğlu, “Biz hiçbir şekilde gitmek istemiyoruz ilelebet iktidarda kalmak istiyoruz, çünkü gidişatı görüyoruz aslında oy kaybediyoruz bu eşitsiz düzeni bu düzeni biz yarattık 18 yıldır iktidardaydık MHP’nin de desteğiyle ama şimdi gideceğiz ama gitmek istemiyoruz yargılanmak istemiyoruz” görüşüyle iktidarca arayışlara girildiğini söyledi. Bu nedenle AKP’den kopmuş yeni siyasi oluşumlara da geçit vermeyecek bir düzenleme hazırlığı yapıldığını kaydetti.
“İktidar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yama yapmaya çalışıyor”
TBMM’de Türkiye’nin solundaki kesimleri temsil etme noktasındaki Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş da “İktidarın ilkesel bir yaklaşım içerisinde olmadığını düşünüyorum. An itibariyle kendi ihtiyaçlarına uygun olan ne ise yama yapmaya çalışıyorlar. Aslında bu bir itiraf. Bundan iki yıl önce gerçekleştirdikleri değişikliklerin Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin başarısız olacağını söylüyorduk iki yıldır başarısız olduğunu söylüyoruz. Bugün itibarıyla iktidar tarafından kabul edildiğini ama köklü bir değişime cesaret edemedikleri için de bir yama yapmaya çalıştıklarını görüyoruz. Siyasi Partiler Kanunu’nda, Seçim Kanunu’nda olması gereken aslında memleketin ülkedeki milyonlarca insanın ihtiyaçlarını gözeten bir biçimde yapılırsa anlamlıdır. Ama iktidarın çıkarlarına uygun an itibarıyla ihtiyaçlarına uygun değişiklikler yapıldığında çok kısa bir süre sonra bunların anlamsızlaşacağını görüyoruz ve boşa harcanmış bir mesai daha önemlisi Türkiye’nin boşa kaybettiği bir zaman olur” diye konuştu.
Baş, “Medyanın da çok önemli bir kısmını denetim altına almışlar bir sosyal medya alanı kalmış orayı denetlemeye çalışıyor. Bu şunu gösteriyor iktidar otoriter baskıcı yönelimini tam boy sürdürme iddiasında. Ama ben bunun Türkiye halkları tarafından kabul edilmeyeceğini düşünüyorum dolayısıyla bu baskıyı artırmak bu iktidarın çöküş sürecini hızlandıracak” ifadelerini kullandı.
Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu’nun oy çokluğuyla yasalaşması bekleniyor
Türkiye’de Temmuz 2016’daki darbe girişimi üzerine iki yıl boyunca olağanüstü hal (OHAL) uygulanması ve 18 Temmuz 2018’de OHAL’in kaldırılmasına karşın eş zamanlı olarak “güvenlik” gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı’na bağlı valilik ve kaymakamlıklara dolayısıyla kolluk güçlerine geniş yetkiler hayata geçirilmişti. Siyasi ve toplumsal muhalefet tarafından “fiilen OHAL” olarak yorumlanan yasal düzenlemeyle birlikte “terörle mücadele” gerekçesine dayanarak kentlere giriş-çıkış yasağı getirilmesi ve her türlü etkinliğin yasaklanması mümkün. Normalde 48 saatlik gözaltı süresi, “suç topluca işlendiği” iddiasıyla 4 gün olabiliyor ve gözaltı süresi iki kez uzatılabiliyor.
Şimdi ise TBMM gündemindeki “Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu” teklifiyle bekçiler, polis ve jandarmanın yanı sıra resmen ayrı bir kolluk gücüne dönüşüyor. Oysa darbe girişimi öncesinde 18 Mart 2016’da Resmi Gazete’de yayımlanan “Emniyet Genel Mü- dürlüğü’ne Ait Kadrolarda Düzenleme Yapılması Hakkında Karar” ile bekçi alımı yapılması süreci başlamıştı. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ben gece yatarken bekçi düdüğü duymak istiyorum” ifadesiyle birlikte İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun uyguladığı bekçi alımı sonucunda, Mart 2020 itibariyle Türkiye genelinde 21 bin 723 bekçi görev yapıyor.
Bekçilerin gündüz de görev yapması, sokaklarda/parklarda kimlik sorması ise tartışmalara yol açmıştı. Bunun yargıya da taşınması üzerine AKP, bekçileri özel bir kanun ile kimlik sorma dahil yetkilerle donatıyor. “Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu” teklifine CHP, HDP ve İyi Parti’nin karşı çıkmasına rağmen, AKP ile MHP’nin oy çokluğuyla yasalaşması bekleniyor.
Muhalefet neden bekçiler teklifine karşı çıkıyor?
Anayasa hukukçusu ve CHP’li Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Anayasa’daki insan haklarını korumaya yönelik pek çok maddeyle çelişkili şekilde bu teklif ile bekçilere yetkiler tanındığı belirtti. Kaboğlu, bekçilere de 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nu 16’ncı maddesinde polislere tanınmış ancak halen tartışmalı olan “zor ve silah kullanma yetkisi” verildiğine dikkat çekti. Kaboğlu, teklifte “kamu düzenini bozucu karışıklık”, “başkalarını rahatsız edenleri engellemek”, “kimliğini ispatlamayan kişiyi tutmak” gibi yetkileri Anayasa’ya aykırı olarak nitelendirdi. Kaboğlu’nun da işaret ettiği Anayasa’ya aykırılıklar nedeniyle muhalefet İçişleri Komisyonu aşamasında teklife şerh koydu.
HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç da TBMM’deki teklif görüşmelerinde, Türkiye’de 256 bin polis, 190 bin jandarma ve 21 bin bekçi bulunduğunu ifade etti. Oluç, “Toplamda 467 bine yakın İçişleri Bakanlığı’nın gücü var. Bekçilik sistemini kurumsallaştırmak birlikte toplum üzerindeki baskı artırılmak, iktidarın bekasını korumasının araçları oluşturulmak, Türkiye’de hukuk devleti daha fazla aşındırılmak, toplumsal taleplerin şiddetle bastırılması için zeminler yaratılmak istenmektedir” dedi.
İyi Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan da bekçilere yetkiler verilmesiyle “jurnalci bir sistem” kurulmasının hedeflendiğini söyledi. Türkkan, “Cumhurbaşkanı Erdoğan gece yatarken bekçi düdüğü duymak istediğinde, bu karakterleri düşünerek nostaljik bir istek olduğu akla gelmiştir belki de. Ancak bugün bekçilerle ilgili düzenlemede getirilenlere bakıldığında olayın hiç öyle olmadığı ortada. Bekçiler çaldıkları düdüklerle nostaljik bir duygu olmanın boyutunu aşmış durumda. Çünkü polis yetkileriyle donanmış olarak geliyorlar artık. Bekçi düdüğüne özlem duyarken birden o bekçinin eline silah verdiğimiz bir sürece girdik. Eğer bu bir ihtiyaç ise Türkiye’nin asayiş problemi nasıl bu kadar büyüdü? Yok eğer böyle değilse neden polis gibi yetkili ve silahlı bekçilik teşkilatı kuruluyor? Siyasi iktidar, bir mahallede yapmak istediklerini o mahallede totaliter devlet otoritesiyle yapabilir. Yeni bekçi uygulaması, bu adımların en büyüğünü oluşturuyor desek yanlış olmaz” diye konuştu.