Türkiye destekli Libya Ulusal Anlaşma Hükümeti birliklerinin Sirte’ye doğru harekete geçmesi ve pazartesi günü Mısır Meclisi’nin Devlet Başkanı Abdulfettah el Sisi’nin orduyu Libya’ya göndermesine yeşil ışık yakması Mısır medyasının ağırlıklı gündemini oluşturuyor.
Ülkenin en büyük gazetesi Ahram’da konuyu analiz eden yazarlar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’ın Libya’ya müdahalesini gayri meşru olarak adlandırmasına ateş püskürüyor.
Türkiye’nin yüzlerce kilometre uzaktan gelerek Libya’yı işgal ederek Osmanlı rüyasını yeniden diriltmeye çalıştığını iddia eden gazetenin yazarlarından Usame el Gazali, “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Osmanlı İmparatorluğu ve Halifeliğinin uzun süre önce sona ermesine rağmen, Osmanlı Sultanı ya da halifesi kişiliğine büründüğün dair en ufak bir şüphem yok. Şu anda bu rolü oynuyor“ diyor.
Bu sözü Erdoğan’ın, Mısır’ın Libya’daki çatışmalara müdahil olmasını kınadığı ve Mısır‘ın rolünü “yasadışı” olarak nitelendirdiği son açıklamaları vesilesiyle söylediğini belirten Gazali, “Yani adam yüzlerce mil uzaktan gelerek bir Arap ülkesine müdahaleyi meşru görürken, Libya ile bin 50 km sınırı bulunan Mısır’ın ulusal güvenliğini koruma amaçlı müdahalesi yasadışı mı?“ diye soruyor.
Erdoğan’ın, “Libya ile ilişkimiz beş yüz yıldan fazla sürdü ve Libyalı kardeşlerimizi yalnız bırakmayacağız” mealindeki sözlerinin “Libya ile hala Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olarak ilgileniyor!“ şeklinde değerlendiren Gazali, “Dürüst olmak gerekirse, adam fikirlerinde veya ilüzyonlarında istikrarlı ve kendisiyle tamamen tutarlıdır. Yirminci yüzyılda halifeliğin ve İmparatorluğun yeniden canlanmasını umuyor“ diyor.
Gazali, dünya onaylamamasına rağmen Erdoğan’ın Müslümanların desteğini almak için Ayasofya’yı müzeden camiye çevirdiğini de belirtiyor.
Gazetenin diğer bir yazarı Mursi Ataallah ise “Sisi için yeni görev“ başlıklı makalesinde Mısır’ın üç önemli sorunla baş etmek zorunda olduğunu belirtiyor.
Bu sorunların Sina’daki terörü yok etmek, Libya’da Mısır’ın güvenliğini tehdit edecek herhangi bir oluşuma izin vermemek ve Nil suları üzerindeki Mısır’ın haklarını korumak olduğunu belirten Ataallah, bunun için de Mısır’ın olabildiğince dikkatli ve akıllı, doğru ve dengeli hareket etmesi, hissi davranmadan stratejik kararlar alması gerektiğini belirtiyor.
Ataallah, Erdoğan’ın Mısır’a yönelik sözlerini ise şu ifadelerle karşılık veriyor: “Eğer Erdoğan birkaç gün önceki gibi Mısır’ın Libya halkının yanında olmasını yasadışı olarak adlandıracak kadar hezeyanlarla dolu sözlerini sürdürse, bu durum Mısır‘a gelerek Sisi ile görüşen kabile liderlerinin çağrısı gibi yüzüne tokat gibi çarpacaktır. Ve kim de Libya’nın Türkiye’nin arka bahçesi olacağını düşünürse Mısır Meclisi, Sisi’ye verdiği yeni görev gibi daha güçlü bir şekilde yüzüne tokat atacaktır.“
“Erdoğan’ın savaştan başka alternatifi yok“ başlıklı yazısında Ahmet Abdultavvab ise Erdoğan’ın, Sirte’nin doğusundaki petrol sahaları üzerinde kontrol sağlayamadığı sürece Libya’da ana amacına ulaştığını düşünmeyeceğini vurguluyor.
“Bu imkansız bir görev olmasına rağmen, tek başına kontrol de yeterli değildir, çünkü bu alanlardan faydalanabilmesi için üretim ve ihracat için gerekli koşulları da sağlamalıdır“ diyen Abdultavvab Erdoğan’ın muhtemelen bu hedefi rıza ile barış içinde elde edemeyeceğini fark ettiğini ve savaş alternatifini seçtiğini aktarıyor.
Abdultavvab, Erdoğan’ savaşa girerken şu soruların cevabını vermesini de istiyor: “Erdoğan Mısır ordusunun harekete geçme ihtimalini nasıl dışladı? Mısır ve Libya arasındaki güçlü ilişkilerin gerçekliğini ve büyüklüğünün gerçekten farkında mı? Sarrac hükümetinin bağımlılığının onun için yeterli olmadığını, meşruiyet için Sahirat Anlaşması’ndan daha fazlasının gerektiğini bilmiyor mu?
Geçen cuma günü Erdoğan’ın kameralar önünde Mısır’ın müdahalesinin gayri meşru olduğunu, Birleşik Arap Emirlikleri‘nin ise korsanlık yaptığını söylediğini aktaran Abdultavvab, “Kendisi meşruiyet süresi dolmuş Sarrac hükümeti ile yaptığı ekonomik ve askeri anlaşmalarla güçlerini Libya’ya gönderdi. Burada Akdeniz’in zenginliklerini çıkarmak, petrol hilalindeki kaynaklara ulaşmak ve tüm bunları da atalarının Libya’daki mirasını yeniden tesis etmek istiyor.
Erdoğan, Libya’daki hayallerini gerçekleştirmesinin ülkenin bölünmesine sebep olduğuna hiç dikkat etmiyor!“ diyor.
Ülkenin en önde gelen bağımsız gazetelerinden Masry al Yom’un yazarlarından Amr el Şubky ise “Türkiye ve Etiyopya arasında“ başlıklı yazısının Türkiye kısmında şu ifadeleri dile getiriyor:
“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve tüm uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından onaylanan tüzük, gelenek ve ilkelerin yıkılmasına yol açan uluslararası toplumun yapısında meydana gelen derin çatlaklar insanı cinnet derecesinde şaşırtıyor.
Mısırlı bir Arap vatandaşı olarak, kardeş ülke Libya’nın içişlerine yapılan açık müdahaleye şaşırıyorum ve kendime şu soruları soruyorum: Türkiye süper güç haline geldi de biz mi bilmiyoruz? Böylece, komşu ve komşusu olmayan ülkelerin içişlerine karışma hakkı elde ediyorlar.
Yoksa, Arap ülkelerinin zayıf, parçalanmış, aşırı karmaşık ve küçük düşürülmüş hallerinden faydalanarak bir yağma peşinde mi?
Ve neden büyük güçler ve uluslararası toplum daha önce Kuveyt’i işgal eden Saddam Hüseyin’e karşı durduğu gibi Türkiye’ye karşı çıkmıyor? (Çünkü Türkiye, Saddam Hüseyin’den çok daha kurnaz ve güçlü kartlara sahip).“