Merkez Bankası önce komik de olsa yıl sonu enflasyon hedefini yükseltti; ardından da Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal, temmuz ayından sonra enflasyonun düşeceğini söyledi.
Gerçi bu mesajı bize mi verdi; yoksa bir türlü engellenemeyen yükseliş nedeniyle görevinde kalmak için başka bir yere mi mesaj yolladı onu pek anlayamadık. Fakat temmuz ayından sonra enflasyonun düşeceği öngörüsünü neye istinaden yaptı, bu belli değil.
Elbette bir takım gerekçeler sıraladı; ama gerçek şu ki, enflasyon genellikle yaz aylarında geriler; sonbaharla birlikte yukarı yönlü seyir izler. Şüphesiz son yıllarda bu konudaki performans (!) dikkate değer.
Ne hikmetse maaş zamları yaklaştıkça o oran geriye çekiliyor ve bir şekilde insanların alacağı maaş artışlarıyla, sokakta yaşanan enflasyon arasındaki uçurum artıyor. Ardından da insanlar gerek ihtiyaç kredileriyle, gerekse de kredi kartları vasıtasıyla borç batağına sürükleniyor.
Öncelikle pandemi sürecinde ikinci dalganın yılın ikinci çeyreğindeki gibi geçmeyeceği tahmin ediliyor. Umarım da öyle olur. Ama işin sağlık boyutunu uzmanlara bırakıp, bunun olası sonuçlarına bakalım.
İçte ve dışta piyasada görece bir hareketlenme olmasıyla birlikte tüketim ister istemez artacaktır. Hatta kredi coşkusu vererek, bunu da besliyorlar. 720 milyar TL’yi aşan tüketici borcu bunun en açık göstergesi.
Şayet böyle bir ortam oluşursa, bunun talebe bağlı olarak, ürün maliyetlerinde artışa neden olacağını tahmin etmek için de medyum olmaya gerek yok. Bir tarafta petrol fiyatlarının, diğer tarafta eylül itibariyle dolar talebinin de yükseleceğini dikkate alırsanız, bunların da enflasyon üzerinde baskı yapacağını düşünebiliriz.
Negatif faizle ve tükenmiş rezervlerle ekonomiyi ne kadar sürdürebileceğiz açıkçası büyük bir soru işareti. Çünkü bir tarafta dalgalı adı altında kaynakları heba ederek sabit kur uygulaması yapılıyor. Bu da döviz kurlarındaki stresi arttırıyor.
Burada ortaya çıkabilecek bir olumsuzluğun faizlerden enflasyona kadar ne oranda büyük bir baskı yapacağını sanırım tahmin edebilirsiniz. Öte tarafta da üretimsizleşen, üretirken de yeterince kazanamayan bir reel sektörün, İSO Başkanı’nın tabiriyle borçlarını karşılamaya yetmeyen yapısıyla açmaz büyüyor.
Ayrıca sonbaharla birlikte enerjiden okul alışverişine kadar bir çok ihtiyacın zorunlu olarak gündeme gelmesi de işin cabası. Bu örnekleri ve gerekçeleri arka arkaya sıralamak ve listeyi uzatmak mümkün.
Fakat bir gerçek var ki, enflasyonun mevcut şartlar altında düşmesi bir yana, kontrolden çıkma ihtimali bile bulunuyor. Buna rağmen istatistik oyunlarıyla yapılacak bir düşüşün ise tek bir çıktısı olacaktır.
Alım gücünü biraz daha kaybeden tüketici; maliyetlerini yeterince fiyatlarına yansıtamayan bir reel sektör ve kaynak ihtiyacı ekonominin üzerinde daha çok baskı yapan bir yapı.
Bayram üzeri size bu denli tatsız bir haberi vermek istemezdim. Ama bir gerçek var ki, ekonomi politikası uygulamak yerine, ekonomi üzerinden kuru siyaset yapmaya kalkarsanız, ortaya çıkan sonuçlarda sapmalarınız büyük olur.
Büyük olursa ne olur? En fazla bu Merkez Bankası Başkanı da mutsuzluk verdiği için görevden alınır. Peki bu sorunu çözer mi? Daha önce çözdü mü?