[
Ercüment AKDENİZ
Ege Denizi’nin 4 farklı noktasında Avrupa’ya geçmek isteyen 212 mülteci Yunanistan güvenlik güçleri tarafından Türkiye’ye geri itildi. Botları arızalanan 19 mülteci ise sahil güvenlik ekipleri tarafından karaya çıkarıldı.
Muğla’nın Datça ilçesinde geri itilen 83 mülteci sahil güvenlik ekipleri tarafından gözaltına alınarak İl Göç İdaresi Müdürlüğüne götürüldü.
İzmir’in Karaburun ve Çeşme açıklarında ise 66 mülteci geri itildi. Çanakkale’nin Ayvacık ilçesi açıklarında botlarının motoru arızalanan mülteciler de Sahil Güvenlik Komutanlığı ekiplerince gözaltına alındı. Midilli Adası’na yol alan botta 19 mülteci bulunuyordu.
Balıkesir Ayvalık açıklarında da Yunan sahil güvenlik güçleri tarafından geri itilen 60 mülteci Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı kişiler tarafından karaya çıkarılarak gözaltına alındı.
Haber ajanslarına gün içinde ve hatta hafta başından beri düşen haberler, Ege denizinde mülteci geçişlerine dair yeniden bir hareketlilik yaşandığına işaret ediyor. İzmir Karaburun, Muğla Datça, Çanakkale Ayvacık ve Balıkesir Ayvalık’ta kıyıya çıkarılan mültecilerin Yunanistan Sahil Güvenliği tarafından geri itildiği ifade ediliyor. Pandemi nedeniyle bir süredir ara verilen mültecilerin umuda yolculuğu, “yeni normalleşme” ile birlikte yeniden ölüm rotalarına yönelmiş görünüyor.
Hatırlanacağı üzere; Dünya Sağlık Örgütü pandemi ilan ettiğinde tarih 11 marttı ve aynı tarihte Yunanistan-Türkiye sınırında araya sıkışıp kalmış mülteci dramı yaşanmaktaydı. Mülteci ve göçmenlerin oradan tahliye edilmeleri ancak mart sonunda gerçekleşmiş ve binlerce insan salgın riski altında kalmıştı. Türkiye ile AB arasında adeta bir “mülteci muharebesi” yaşanmış ve en sert ve acımasız tedbirleri, ateşli silah dahil polis şiddetini kullanan Yunanistan hükümeti (ve arkasındaki AB) bu “muharebeden” galip ayrıldığını açıklamıştı.
Mültecilerin Ege’nin iki yakasında hem siyasi hem ekonomik koz olarak kullanıldığı artık bütün dünyanın malumu. Pandemi nedeniyle mültecilerin karadan sınıra yönlendirilmesinin ve böylece AB üzerinde baskı yapmanın zor olduğu bir dönemde, öyle görünüyor ki bunun yerini deniz trafiği alıyor. Buna karşılık Yunanistan Sahil Güvenliği ve AB tarafından finans edilen Frontex gemileri acımasız biçimde “push back” yönetimini kullanıyor. Arada sıkışıp kalan, gemilerin taciz sürüşleri karşısında ölüm riski yaşayan ve son umutları suya düşenler ise yine mülteciler oluyor.
Türkiye merkez medyasının asla vazgeçmediği ve denizde alıkonan mülteciler için kullandığı “yakalandılar” şeklindeki suçlayıcı dilin de hafta içinde terk edildiğine tanık oluyoruz! Bunun yerine kullanılan kavram ise şu: “kurtarıldılar”. Eğer bu durum medyada köklü bir dil değişikliği ise alkışlamak gerekir. Yok, eğer pazarlık mücadelesinde bir tarafın elini güçlendirmek üzere medya tarafından yapılan geçici bir taktikse, bunun da takipçisi olmak gerekir. Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.
Türkiye ve kısmen dünya kamuoyu mülteci gündeminde son bir aydır asılında Van gölü trajedisine odaklanmıştı. Nitekim 27 haziranda batan tekneden bugüne kadar 62 mülteci ve göçmenin cansız bedeni çıkarıldı. Umalım ki benzer trajediler Ege’de yaşanmaz. Ama ummak yetmiyor, bunun önüne geçmek için insani geçiş rotalarını, iltica ve sığınma kabul düzenlemesini savunmak ve Ege’de, sınır boylarında yaşanan “ölüm dansına” itiraz seslerinin yükselmesi gerekiyor. Nitekim Van’da boğulanlar o tekneden kazara kurtulmuş olsalardı; muhtemeldir ki içlerinden bir bölümü Avrupa’ya geçmek için yeni ölüm rotası olarak Ege’yi seçmiş olacaktı.
Bu arada Pazarkule dramıyla benzer süreçte Ege’de boy veren göçmen kaçakçılarını da unutmayalım. Canlı yayında çocukları, yaşlıları botlara bindirip Yunanistan’a uğurlayan; bununla da yetinmeyip kameralara pişkin pişkin gülen ve yaptığı insan tacirliğine referans olarak hükümet sözcülerinin açıklamalarını gösteren göçmen kaçakçılarına yeniden gün doğmuş olabilir mi?
Reklam
[