Ekonomi yönetimi açıklanacak verileri ve güven endekslerini kolluyor. Sonra da pandemi dönemine göre ‘görece düzelen’ veriler üzerinden ‘gördünüz mü bak’ oyunu oynuyor. Oysa kimsenin bir şey görmesine gerek yok. Herkes gerçekleri iliklerine kadar hissedip; yaşıyor.
Bu tavır aynı zamanda sağlıklı bir değerlendirme yapılmadığı için, zaten tartışmalı hale gelen verilerin daha da itibar kaybetmesine neden oluyor. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, geleneği bozmadı ve reel kesim güven endeksinin ardından açıklama yaptı.
Dedi ki: “Ekonomi adım adım yeniden yükseliyor. Türkiye ekonomisi üzerine yapılan kötümser tahminler boşa çıkacak.” Bakan öncelikle sahadaki insanın tahmin yapmaktan çok, öngörülebilirlik sıkıntı yaşadığının farkında bile değil.
Ayrıca bu tahminleri yapmak ekonomi yönetiminin ve uzmanların işi. Ve yine bu tahminlerin gerçek hayatla örtüşmesi için, verilerde oynanmaması, çıkan sonuçların gerçekçi analiz edilmesi, bundan da önemlisi günü kurtarmak yerine, sağlıklı bir yol haritası oluşturulmasına gerek var.
Yani gelişmeleri okuyup, sonra da belki küçük sapmalarla sonuçları görmek tahmin değil; gerçekçilikle bezenmiş bir analiz anlamına gelir. Nitekim bugüne kadar 18 yıllık performans içinde, tahminlerin neredeyse hiç tutmadığı, gerçekçi analizlerin sonuçlarının da bir bir yaşandığını gördük.
Ne yazık ki geldiğimiz noktada yaşanan hiçbir şey sürpriz değil. Bakan Albayrak’ın tahmin olarak nitelendirdiği ayağı yere basan öngörülerin dikkate alınmaması neticesinde gerçekleşen kaçınılmaz sonuçlar.
Şayet siz verileri istediğiniz şekle büründürürseniz, mesela güven endekslerinin temenniden öte gitmediğini, sahada yaşananları insanların dile getirmeye korktuğunu, kriterlerle oynayarak yine mesela insanları işsiz saymadığınız gibi gerçekleri göz ardı ederek ekonomiyi de yönetemezsiniz; sağlıklı bir sonuç da alamazsınız.
Bunun en güzel örneği turizm istatistiklerinde gerçekleşiyor. 29 Temmuz’da TÜİK tarafından açıklanması beklenen, 2. çeyrek turizm istatistiklerinin açıklanmayacağı bizzat kurum tarafından ilan edildi.
Gerekçe ne? Anketler sınır kapıları kapalı olduğu için gerçekleştirilemedi. İyi de açıklanan bir beklenti anketi değil ki; gerçekleşme. Yani herhangi bir yerde anket yapmanıza gerek yok. Kendi gümrük kapılarınızdaki giriş çıkışlardan bu sonucu elde edebilirsiniz.
Fakat biliyoruz ki, bu sonuçlar açıklanırsa felaket bir tablo çıkacak. Bunun da dünya genelindeki pandemi sürecinde son derece doğal olduğunu biliyoruz. Lakin kötü veriye o kadar büyük bir alerji var ki, bu konuda bile sorunu yok saymaktan kendilerini alamıyorlar; hatta komik gerekçelerle kamuoyunu yanıltıyorlar.
Oysa gerçek acıtır ama çözümü getirir. Kötü bir turizm istatistiki, zaten tüm sorunu, bütün gerçekliğiyle yaşayan insanların algısını değiştirmez ki… Hatta iyi çıkması da değiştirmez. Dedim ya, insanlar zaten sahada ne yaşandığını biliyor.
Ama iyi ya da kötü verileri atlamadan paylaşırsanız; en azından sağlıklı bir muhakeme yapma olanağı verecek; sorunları ortaya koyduğu için çözümleri daha etkin kılacaktır. Türkiye’de bu bir gelenek haline geldi. Çok zorlanılırsa, kurum yetkilisi görevden alınıp; ayar veriliyor.
Oysa ekonomi alarm veriyor. Peki biz ne tartışıyoruz? Ayasofya… Kendi içinde tartışmaya değer bir konu olabilir. Hatta doğru ya da yanlış bir siyasi hamle olarak da nitelendirilebilir. Ama sonuçta Atatürk 1923 yılında ne diyor?
“Tarih, milletlerin yükseliş ve çöküş sebeplerini ararken birçok siyasî, askerî, toplumsal sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok, bütün bu sebepler, toplumsal olaylarda rol oynarlar. Fakat bir milletin doğrudan doğruya yaşamıyla, yükselişiyle, çöküşüyle ilişkili ve ilgili olan, milletin ekonomisidir. Tarihin ve deneyimin belirlediği bu gerçek, bizim millî yaşamımızda ve millî tarihimizde de tamamen belirmiş bulunmaktadır. Gerçekten Türk tarihi incelenirse bütün yükseliş ve çöküş sebeplerinin bir ekonomi sorunundan başka bir şey olmadığı anlaşılır.”
Ve ekliyor: “Siyasal, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner.”