ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
İstihbarat dünyasına aşina olanlar Habib Chaab ismine yabancı değildir. Chaab, İsveç’te sürgünde yaşayan, Ahvaz Araplarının haklarını savunan tanınmış bir İranlı muhalifti. 2020 yazında, kendisini İranlı bir kadın gazeteci ve aktivist olarak tanıtan bir kadınla temas kurdu. Dosyalara farklı isimlerle yansıyan bu kadın, aylar süren yazışmalar boyunca Chaab’a güven verdi; ortak dertlerden söz etti, “yeni bir hayat” vaadinde bulundu.
Sonunda Chaab’ı İstanbul’da buluşmaya ikna etti. Chaab, bir silah zoruyla değil; bir ilişkiye inanarak, kimseye haber vermeden Türkiye’ye geldi. Ama o buluşma hiç gerçekleşmedi. Hayalini kurduğu kadının yerine İran ajanları vardı. Bayıltılan Chaab, siyah bir transporter içinde Türkiye’yi baştan başa geçerek İran’a kaçırıldı. Kısa süre sonra İran devlet televizyonunda “itirafçı” olarak ortaya çıkarıldı. Uluslararası hukuk hiçe sayıldı, yargılama kapalı kapılar ardında yapıldı ve Chaab 2023 yılında idam edildi.
Bu hikâye, İran istihbaratının muhaliflerini yalnızca kurşunla değil; duygularla, zaaflarla ve senaryolarla da avladığını gösteren ibretlik bir vaka olarak tarihe geçti.
Parastoo: Kurşun değil, duygu kullanan operasyonlar
Habib Chaab’ın İstanbul’da tuzağa düşürülmesi, İran istihbaratının klasik suikast operasyonlarından çok daha sofistike bir “transnasyonel avlanma modeli”nin parçasıydı. İran istihbarat literatüründe bu yönteme “parastoo” (kırlangıç) deniyor.
James Bond filmlerindeki ani cinsel cazibeden ziyade, uzun vadeli duygusal manipülasyona dayanan bir model bu. Güven kurma, bağlanma, yalnızlık hissi, “yeni bir hayat” vaadi… Hepsi birer operasyon aracı.
Peki bu hikâyeyi neden hatırlatıyorum?
Çünkü Türkiye bugün, aralarında haber spikerleri, Erdoğan rejiminin “altın çocukları” ve üst düzey bürokratların adının karıştığı büyük bir skandalla çalkalanıyor.
Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi Direktörü Furkan Torlak’ın merkezinde yer aldığı olaylar zinciri, sıradan bir fuhuş ve uyuşturucu skandalı olmanın çok ötesinde. Zira hem Ersoy hem de Torlak, Türkiye’de siyasal İslamcı çevrelerin “altın nesli” olarak parlatılmış isimlerdi.
Dillerinden din, iman, vatan, millet söylemini düşürmeyen bu isimlerin, ahlaki çöküşte zirveye çıktıkları iddia ediliyor. Ayrıntıya girip zihninizi bulandırmayacağım. Zaten Erdoğan ailesine yakın medya organları ve internet trolleri, meseleyi adeta bir müstehcen film senaryosu edasıyla anlatıyor.
Hal böyleyken, dosyaya sadece “azgınlık” ya da “sapkınlık” çerçevesinde bakıp geçmek mümkün değil. Dahası, soruşturma derinleştikçe karşımıza çok daha büyük ve rahatsız edici sorular çıkıyor.
Öncelikle şunu hatırlatalım: Mehmet Akif Ersoy ve Furkan Torlak, henüz 16 yaşındayken Suriye’ye “dini ve ideolojik eğitim” için gönderilmiş, aileden gelen sıkı siyasal İslamcı geçmişleriyle bilinen isimlerdi. Sadece onlar değil; aynı çizgide, özenle inşa edilmiş kariyerlere sahip çok sayıda figür vardı.
Dahası biz bu isimlere yabancı değiliz.
Selam Tevhid dosyasından bugüne
Bu çevreler, 2013 tarihli meşhur Selam-Tevhid soruşturmasında da karşımıza çıkmıştı. 17 Aralık büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından Erdoğan’ın yargıya müdahalesiyle bu dosya kapatıldı. Soruşturmayı yürüten polisler tutuklandı. Aradan 12 yıl geçti; o polislerin önemli bir kısmı hâlâ hapiste. Bugün konuştuğumuz skandalın ana aktörlerinin, Selam-Tevhid dosyasında da yer almış olması, doğal olarak bizi daha şüpheci olmaya zorluyor.
Çünkü o soruşturma da benzer bir ağ yapısını işaret ediyordu. Soruşturma engellenmese belki benzeri çok şey öğrenecektik. İstihbarat servisleri hedef aldıkları kişileri her zaman “suç” üzerinden çökertmez. Bazen itibar, bazen ahlak, bazen de mahremiyet hedef alınır; fuhuş, uyuşturucu, şantaj…
Bunlar sadece magazin unsuru değildir. İstihbarat operasyonlarının en eski ve en etkili araçlarıdır. Amaç nettir: Kişiyi savunmasız bırakmak, çevresini korkutmak ve daha üst bağlantılara ulaşmak. Bugün konuşulan dosyaların üst düzey bürokrasiye uzandığı iddiaları tam da bu nedenle ciddiye alınmalı.
Türkiye: İnkâr edilebilir operasyon sahası
İran istihbaratının son 20 yılda sistematik hale getirdiği “parastoo” operasyonlarına baktığımızda tablo netleşiyor. Operasyonlar çoğu zaman doğrudan İran ajanlarıyla değil; yerel işbirlikçiler ve taşeronlar üzerinden yürütülüyor.
Türkiye ise bu tür operasyonlar için ideal bir “gri alan”. İranlılar için vizesiz giriş imkânı var. Yoğun yabancı nüfus mevcut. Organize suç ağları güçlü. Güvenlik bürokrasisinde ciddi zaaflar bulunuyor. Bu yüzden Türkiye, sadece İran için değil, birçok ülke açısından da “inkâr edilebilir operasyon sahası” konumunda.
Bir adli dosya mı, istihbarat operasyonu mu?
Bugün önümüze konulan dosyalara bakarken şu soruyu sormak zorundayız: Gerçekten sıradan bir adli soruşturma mı izliyoruz? Yoksa ahlak, fuhuş ve uyuşturucu başlıkları altında yürütülen yeni bir istihbarat operasyonuna mı tanıklık ediyoruz? Çünkü istihbarat dünyasında en kirli operasyonlar, çoğu zaman en “ahlaki” görünen başlıklarla başlar. Bazen de mesele suç değildir. Mesele, kimin susturulacağıdır.
Türkiye’nin “Epstein Dosyası” mı?
Bugün kesin hüküm vermek için erken olabilir. Ancak şunu görmezden gelemeyiz: İran gibi rejimler, istihbarat operasyonlarını ahlak, fuhuş ve suç ekseninde yürütür. Türkiye ise bu tür operasyonların tarihsel olarak en rahat oynandığı sahalardan biridir.
Bu nedenle asıl soru şu değildir: “Kim suçlu?” Asıl soru şudur: Bu dosya kimin işine yarıyor? Kimi korkutuyor? Kimi hizaya sokuyor?
Aralarında siyasetçilerin, üst düzey güvenlik ve yargı bürokratlarının, medya figürlerinin ve iş dünyasından isimlerin olduğu büyük bir skandal serisiyle karşı karşıyayız. Henüz tüm detayları bilmiyoruz ama bu soruşturma, “Türkiye’nin Epstein dosyası” olmaya aday.
Burada belirleyici olan, Erdoğan’ın operasyonun nereye kadar gitmesine izin vereceği. Çünkü Mehmet Akif Ersoy ve Furkan Torlak’ın temas kurduğu isimlere bakıldığında, dosyanın rejimin kalbine uzanması kaçınılmaz görünüyor.
Tanık ifadelerine göre mesele, Akif Ersoy’un kişisel sapkın fantezilerinin çok ötesinde. Kamuoyunu sarsacak isimlerin yer aldığı uyuşturucu ve grup partilerinden söz ediliyor. Ortaya dökülenler zaten mide bulandırıcı. Eğer bunun üzerine bir de istihbarat operasyonu eklenmişse…
Vah ki vah…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































