YORUM | HAFZA GİRDAP, AST SÖZCÜSÜ
Freedom Convention Turkey (Turkiye Özgürlük Konferansi) altıncı yılı… ama, ilk kez yüz yüze gerçekleşti. Sıra dışıydı.
Beş gün boyunca dünyanın farklı yerlerinden gelen Türkiyeliler aynı masada buluştuk; konuşulması zor çok şeyi paylaştık, tabuları, ön yargıları, öfkeleri sorguladık. Ancak tüm bunları kalplerimizi açarak, birbirimizi dinleyerek yaptık.
Peki ne oldu, ne duyduk, neye ulaştık?
Bizi ayırdığını düşündüğümüz farklılıklar, kurabileceğimiz dayanışmanın yanında aşılmaz dağlar değil aslında.
Dürüstçe konuştuğumuzda ve cesaretle dinlediğimizde, birlikte anlayamayacağımız hiçbir şey, birlikte iyileştiremeyeceğimiz hiçbir yara yok.
Birkaç an paylaşmak istiyorum, beni çok etkileyen, beni çok düşündüren bana çok öğreten. Kendisini ateist bir sosyalist olarak tanımlayan, uzun zamandır telefonda veya Zoom’da görüştüğümüz ancak ilk kez bir araya gediğimiz bir kadınla birlikte 5 gün geçirdik, gece gündüz birlikte.
İlk etapta ikimiz de biraz tedirgindik, ne söyleyeceğimiz, ne söylemeyeceğimiz konusunda emin olamadığımız için. Ancak ikimiz de birirbirimizin rahat, açık fikirli ve dinlemeye hazır olduğunu farkedince çok rahatladık. İşte tam da bu doğallıkta, evvelimizi, bugunümüzü, kimliğimizi ve aslında en çok da muktedirlerin, bağnaz ideolojilerin, tel örgülü geleneklerin bizlere dikte ettiği duvarlara meydan okuyarak, hatta onları yıkarak ilişkileri irdeledik durduk.
Sabahları ben biraz Grup Yorum, biraz Sezen Aksu, biraz Tarkan, biraz da Aynur dinleyerek kahvaltı hazırlarken o, “ya siz bunları dinler misiniz?” diye şaşkınlıkla sorguladı. Ben onun çeyizinden getirdiği hediye seccadeye bakıp “sen de çakma ateist sosyalistmişsin canım” diye onu kızdırdım. Demokrasinin, özgürlüğün, değişimin, direnişin bize göre anlamlarını, yansımalarını konuşurken aslında benzer şeyleri istediğimizi, ama farklı kelimeleri kullandığımızı, farklı sokaklardan bunlara yürüdüğümüzü gördük.
Helal Japon restaurantına götürdüm onu, “için rahat olsun, bütün etler helal” dedim gülerek, aslında onun böyle bir talebinin olmadığını bildiğim için. Ben yeşil çay içtim, o da alkollü bir içecek söyledi gözüme bakarak, başımı salladım “nasıl istersen” diyerek. Bir organizasyonda namazım geçecek diye salonun arka köşesinde namazımı kıldım, o da beni bekledi. O bana “sen artik yolunu değiştirip yakinda bir sosyalist olursun” dedi, ben ona “neden kalıplara sokmak istiyorsun beni? Hem dinini yaşayan, hem sosyalist, hem feminist, hem özgürlükçü olabilirim. Bazen biri, bazen hepsi, bazen bazen bazısı olabilirim, insan dinamiktir, değişir, dönüşür, ve bence asıl güzellik de burda” dedim.
Sonra Efe Çaman Hoca ve Abdullah Demirbaş başkanla buluştuk. Yemek yedik, kongre ziyaretleri yaptık, panellere katıldık, tartışma programı yaptık, çay içtük, Kürt diasporası ile bir akşam buluşması yaptık, Afrikan Amerikan müzesini gezdik, ve en sonunda araba kiralayıp Washington DC’den New Jersey’e yolculuk yaptık. Sözün özü bol bol konuştuk, bol bol dinledik.
Mesela Abdullah Bey başkanken Sur Belediyesinde verdikleri çok dilli hizmetleri; Ezidiler, Süryaniler, Yahudiler, Aleviler için mabedler inşa veya restore ettiklerini paylaştı. Dağa çıkarak silahlı direnişe katılan oğlunu ve siyasette demokrasi ile özgürlük mücadele veren kendisi ile aralarındaki farkları ama yine de aile olarak varoluşlarını anlattı karmaşık duygularla dinleyen bizlere. Bir de dedi ki Abdullah başkan: Acılarımızı yarıştırıp acılarımızla bölünmeyelim; acılarımızı ortaklaştırıp, acılarımızla ortak paydada mücadele edelim.”
Efe Hoca ise ‘fetö’ etiketinden nasibini almış agnostik bir sürgün akademisyen malumunuz. Bakın agnostik ve ‘fetö’yü aynı cümlede daha doğrusu aynı kimlikte birleştirebilen bir diktatör rejimden bahsediyorum. E madem rejim her zamanki gibi bir çuval yaratmış, bu sefer adına ‘fetö’ demiş ve Türk-Kürt, dindar-seküler-ateist, Sünnî-Alevî-Ermeni, sağcı-solcu içine hepimizi atmış; neden hala birleşilemiyor inanın aklım almıyor. Farklılık bölünmek değildir, farklılık çoğalmak, zenginleşmektir. Biz Türkiye halkları, insanları olarak bunu neden anlayamıyor, kabullenemiyoruz, inanın idrakte zorlanıyorum. İnsanları; attığı bir tweet, söylediği bir kelime, geçmişleri, ataları ile yargılamak yerine bütünü ile, bugünü ile anlamak, tanımak yani bir masada oturup birbirimizi dinlemek kadar sade ama çok etkili bir çözümden bahsediyorum. Elbette ki bir günde, hatta bir ayda, bir yılda çözülmeyecek her şey. Ama işte o bir anla başlayacak.
Efe Hoca panelde de aslında birçoğunuzun kaçırdığı çok önemli bir noktaya dikkat çekti. Hiçbir suçu, fikri olmayan ama bu kavgaların bedelini en acı şekilde ödeyen çocuklar! Kızının okul için yazdığı bir ödevin son cümlesi bizim bunyartşmalarımıza da son noktayı koyacak cinsten: “Pasaportumum iptali hayatımı bir günde değiştirdi. Tüm bunları atlattığımı, artık üstesinden geldiğimi düşünmek istiyorum ama şu an bunu yazarken dahi hiç de öyle olmadığını görüyorum. Şu anki beni şekillendiren işte tüm bu yaşadıklarım.”
Çocukların hayatını, geleceğini karanlıklar içinde boğmaya hiçbirimizin hakkı yok. Yarınlarını şekillendiren bugünleri mahvetmeye hiçbirimizin hakkı yok.
Efe Hoca ve o ateist sosyalist arkadaşımla Afrikan Amerikan müzesini gezerken, yüzleşmeleri, dönüşümleri tartıştık ve bingo! Nur topu gibi efsane bir proje geldi hepimizin aklına. Bizden ayrılmayın, yayında kalın, pek yakında:)
Sürgün akademisyen Dr. Murat Bey de aynı meseleyi bambaşka bir derinlikte ifade etti: “Her sayı bir hayat, bir çocuğun çığlığı, genç bir insanın intiharı, bir eşin acısı, bir annenin gözyaşı, hapiste ölen bir babadır” dedi Dr Murat. Tıpkı şu sözleriyle bizi her zerremizle sarsan, baskıların kuşaklar üzerindeki etkisini vurgulayan ve babası yıllarca cezaevinde kalan üniversite öğrencisi Azra gibi.
“Bu tartışma yalnızca bir ülkeye dair değil; her türlü baskıya birlikte karşı duruşumuzun göstergesidir. En fazla ihmal edilen kesim ise çocuklar ve gençlerdir.
Toplum bölündü ve bir kısmı korkudan sustu—işsiz kalma korkusu, damgalanma korkusu, terörist ilan edilme korkusu.
Ben babamın kızıyım; inançlarımdan ve doğrudan vazgeçmem—hayatım pahasına bile olsa. Her insanın bir duruşu olmalı ve bu duruşların bir bedeli vardır. Babam ve onun gibi olanlar bu bedeli hayatlarıyla ve
varlıklarıyla ödedi ve hâlâ ödüyorlar. Siz, ne pahasına olursa olsun, dimdik durmaya hazır mısınız?”
AST Silent Screams sergisi koordinatörü Aslıhan Kaş Azra’nın bahsettiği o dik duruşa, Gezi Parkı’nda öldürülen Alevi genç Ali İsmail’in mektubundan alıntı yaparak işaret etti:
“Otoriter rejimler, onlara karşı duran bireyleri doğurur.”
Sürgün gazeteci Adem Yavuz Arslan bireylerin ötesine ailelere toplumlara uzanan o zulmü, “Hakkımda yüzlerce dava var—üç ağırlaştırılmış müebbet dahil. Hastalığına rağmen babam taciz edildi. Çok geçmeden vefat etti. Cenazesini FaceTime’dan izledim.” sözleriyle resmetti.
Aslında tüm bunları özetleyen ve o ortak paydayı müceseem hale getiren güzel de bir resim verdik herkes için. Abdülhamit Bilici ve Efe Çaman’ın birlikte yaptığı Kum Saati programını, bilgisayar ekranı arkasından, iki sehpanın etrafına 4 sandalyede oturduğumuz bir muhabbete taşıdık. Abdullah Demirbaş ile konuk olduğumuz ve problem odaklı değil yapılabilir ve sürdürülebilir çözüm önerilerini konuştuğumuz bir program oldu. Onu da seyrederseniz buradaki yazılanlara birlikte çok daha geniş kapsamlı anlatbilmiş olurum derdimi.
Daha anlatacak çok şey var ama hepsi bir yazıya sığmaz. Kim bilir belki bir yayın yapar paylaşırız canlı canlı hep birlikte. Ancak sözün özü şu ki her Türk, her sünnî, her cemaat gönüllüsü, her Kürt, her seküler, her sosyalist aynı olamaz, aynı potada yer alamaz. Milyonlarca insandan bahsediyoruz, milyonlarca isim, hayat, kimlik, hikaye. Tektipleştirmek otoriter rejimlerin işi, biz halkların değil. Ayrıca tektipleştirme maalesef zamanla ötekileştirmeye, insandışılaştırmaya dönüşüyor. Oysa ki bizim o farklı farklı renklere, tonlara, inançlara, fikirlere ihtiyacımız var önce ülkemizi ve sonra dünyamızı ateşlerden kurtarıp mis gibi kokan rengarenk bahçelere dönüştürmek için. Bu bir ütopya değil, bu bir gerçek ve ona ulaşılmak ancak bir masanın etrafına birlikte oturarak başlayacak.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***




























![Tr724 [Haber Merkezi]](https://serbestgorus.com/wp-content/uploads/2025/12/Bir-ateist-soyalist-bir-demokrat-Kurt-bir-agnostik-Turk-ile-700x375.jpeg)











