WAN – ÖHD’li Rojhat Özgökçe, Abdullah Öcalan’ın sık sık vurgu yaptığı demokratik entegrasyon noktasında anayasal düzenleme yapılması gerektiğini vurguladı.
Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik verdiği “umut hakkı” ihlali kararına karşı adım atmamasını değerlendiren Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye’ye yasal düzenleme yapması için 9 aylık ek süre verdi. Komite yasal düzenleme için Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun gerekli yasal değişiklikler için öneri yapabileceğine işaret etti.
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şube üyesi Avukat Rojhat Özgökçe, konuya dair değerlendirmelerde bulundu.
ABDULLAH ÖCALAN’IN ÇAĞRISI
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısını yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nın bütün dünyada geniş bir yankı uyandırdığının altını çizen Özgökçe, barışın ihtiyacı olan temel koşulların tartışılması gerektiğini belirtti.
Bu çağrı ve ardından atılan adımlarla Kürt özgürlük hareketinin üzerine düşen tüm sorumluluğu yerine getirdiğini ifade eden Özgökçe, “Sayın Öcalan’ın çağrısına yönelik PKK kendini fesih kararı aldı ve kongresini yaptı, silahları imha etti. Aslında kendi üzerine düşen bütün yükümlülükleri o çağrının ruhuna uygun bir şekilde yerine getirdi. Fakat çatışma-çözüm süreçlerinin dünyadaki bütün örneklerinde de olduğu gibi, müzakere süreci biraz çalkantılı geçiyor. Tarafların yaklaşımları, talepleri biraz bu sürecin nereye varacağını netleştirir. Devlet tarafından ya da çözümün diğer tarafının yerine getirmesi gereken sorumluluklar vardı. Devlet de bu noktada bir komisyon kurulması yönünde karar aldı. Komisyon meclis çerçevesinde kuruldu belli çalışmaları yapılıyor fakat biraz ağır aksak yürüyen bir süreç var” dedi.
ÇÖZÜM İRADESİ
Atılması gereken adımlara işaret eden Özgökçe, “Müzakere sürecinin yasal düzenleme başlıkları nettir. Yasal düzenlemeler çağrının sahibi tarafından zaten ortaya kondu. Demokratik toplumun inşası aslında Sayın Öcalan’ın son zamanda dile getirdiği bir husus değil. 1980’li yılların sonunda, 1990’ların başında, 1994 yılında, yine 1998 yılında sürekli olarak dinamik bir şekilde Türkiye’nin Ortadoğu’daki Kürdistan coğrafyasının, Kürtlerin yaşadığı coğrafi bütün hakları içerecek şekilde sürekli bir demokratik toplum inşası yönünde dinamik çözüm gücü ve iradesini sürekli bir şekilde ortaya koymuştur” diye konuştu.
POZİTİF HUKUK DÜZENLEMELERİ
Demokratik toplumu inşa sürecinde, anayasal düzenleme, yerel yönetimler ve infaz düzenlemesi gibi adımların pozitif hukuk boyutunda düzenlenmesi gerektiğinin altını çizen Özgökçe, Türkiye’de devletin kuruluş kodlarını oluşturan kodların tekçi bir ulus anlayışına dikkat çekerek şöyle devam etti: “Bu tekçi anlayış bütün öteki halkları yok saymıştır. Şark Islahat Planı’nın ilk uygulandığı dönemlerde Takrir-i Sükûn yasalarıdır burada kendine düşman olarak ya da kendine rakip olarak gördük bütün yapıyı bir şekilde yok etme refleksli hareket eden bir devlet mekanizması ortaya çıkarmıştır. Devlet bu mekanizma ile hesaplaşmadığı sürece müzakere süreçleri çok hızlı bir şekilde sonuca da gidemez. Şu aşamada aslında gözle görülür olmasa bile hala tıkanma riski söz konusudur” dedi.
‘UMUT HAKKI’ YASAL GÜVENCEYE ALINMALI’
“Umut hakkı”na kararına da değinen Özgökçe, Türkiye boyutu ile “umut hakkı”nın yanlış tartışıldığını ve “umut hakkı”nın doğru anlaşılıp yasal güvence altına alınması gerektiğinin altını çizdi. Özgökçe, “umut hakkı”nın müzakere edilebilecek bir husus olmadığını, yıllardır ertelenen bir hak olduğunu ifade ederek, “Çatışma- çözüm süreçlerinde baş müzakereciler serbestçe hareket ederler. Sayın Öcalan’ın serbest olabilecek koşullarının oluşması gerekiyor ki şartlar eşitlensin. Bu topluluğun demokratik olarak inşa edilmesi Türkiye’de bunun başlaması durumunda Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı dört ulus devleti de etkileyecektir.”
Şuana kadar devletin somut, tatmin edici bir adım atmadığına işaret eden Özgökçe, Abdullah Öcalan’ın toplum ve Kürt hareketi tarafından baş müzakereci olarak ilan edildiği, Bahçeli’nin açıklamalarıyla da bu durumun teyit etmesine rağmen koşullarının iyileştirilmediğini söyledi. Özgökçe, “O zaman kurucu önderliğin, başmüzakerecinin serbest hareket etmesi gerekir ve koşullarının iyileşmesi gerekir. Müzakere süreci daha sağlıklı, daha demokratik bir şekilde işlesin ve sonuç alıcı bir dinamik oluşsun” diye konuştu.
ANAYASAL DEĞİŞİMİN GEREKLİLİĞİ
Türkiye’nin darbe anayasası ile yönetildiğini hatırlatan Özgökçe, anayasanın Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin ruhuna uygun olarak değiştirilmesi gerektiğini belirtti. Özgökçe, “Mevcut haliyle Türkiye’nin kurucuları olan diğer ulusların entegre olmasının önündeki en büyük engel anayasadır. Anayasal düzenlemenin bir an önce gündeme alınıp üzerine tartışılıp yeni bir toplum sözleşmesi şeklinde ortaya çıkması gerekiyor. Demokratik entegrasyondan kasıt zaten Türkiye’de yaşayan sadece Kürtler değil Arapların, Çerkezlerin diğer bütün halkların kendisini içerisinde bulacağı devlete olan yabancılaşma duygusundan alınacak bir anayasal düzenleme öncelikle şarttır. Anadilde eğitim hakkının güvence alması gerekiyor. Fakat hala buna ilişkin bir yasal düzenleme söz konusu değil çünkü bağlayıcı olan anayasa en büyük engeldir. Demokratik, bütün toplumun kucaklayacak, bütün toplumu kendi içinde var edecek, toplumsal entegrasyonu sağlayacak bir anayasa düzenlemesi şarttır” diye konuştu.
MA / Özlem Yacan
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***