MAHMUT AKPINAR | YORUM
Avrupa ve ABD’de son yıllarda göçmen karşıtlığı, İslamofobi hızla yükseliyor. Çok kültürlü ve çok etnikli toplum yapısına sahip Birleşik Krallık’ta dahi göçmen düşmanlığının yükseldiğini, aşırı sağ siyasetçi Nigel Farage’ın anketlerde birinci çıktığını yazmıştık.
Irkçılığın ve göçmen düşmanlığının artmasında etkili olan faktörler karmaşık ve çok katmanlı. Ancak problemin açığa çıkmasına, kitlesel tepkiye dönüşmesinde halkın ekonomik refahının düşmesinin, işsizliğin artmasının, yaşam şartlarının zorlaşmasının sebep olduğunu söyleyebiliriz. Ekonomik krizler, kötü yönetim vb. nedeniyle halk zorlanınca, popülist siyasetçiler göçmenleri hedef yapmaya başladılar. Medya ve fırsatçı siyasetçiler halka, ülkelerinin dini, milli, kültürel dokusunun göçmenlerce tahrip ve işgal edildiğini anlatıyorlar. Göçmenleri suçla, terörle, güvensizlik üretmekle özdeşleştiriyorlar. Maalesef propagandalar artarak kabul görüyor.
Göçlerin genel sebepleri arasında ekonomik, siyasi faktörler, iç savaş, güvensizlik, krizler, afetler, iklim değişiklikleri ve demografik sorunlar sayılabilir. Ancak Batı’ya doğru son yıllarda artan göçlerde Batı’nın bizzat ürettiği sorunlar gözardı ediliyor. Bunların başında kolonyal dönem ve sonrasında batılı aktörlerin dünyada kurduğu adaletsiz, sömürüye dayalı ekonomik sistem geliyor.
Batılı ülkeler dünyadaki kaynakları ve ekonomik imkanları yüzyıllarca kendi coğrafyalarına akıttılar. Bu sebeple Batı ve diğer coğrafyalar arasında müthiş bir gelir, refah, imkan uçurumu oluştu. Devasa ve kapatılması zor fark, insanların fakir bölgelerden Batı’ya doğru yönelmesine neden oldu. Bir Batı ülkesine yerleşmek ütopyaya dönüştü, insanlar bunun için riskler aldılar.
Her şeye rağmen Batılı ülkeler yıllarca göçü yönetebildi, kontrollü göçmen aldı. Ama son 30 yılda göçte muazzam artış oldu. Göçmenler daha ziyade Ortadoğu’dan, Kuzey Afrika’dan ve Müslüman coğrafalardan geliyordu. Zira ABD önderliğindeki Batılı askeri koalisyonlar Afganistan, Irak, Suriye, Sudan, Libya gibi ülkelere müdahale ettiler. Ülkelerin altyapılarını, siyasi, sosyal, ekonomik düzeni alt üst ettiler. Bazıları yaşanamayacak şekilde tahrip edildi. Müslüman göçmenler sürekli hedefe konulup ağır eleştirilere maruz bırakılırken, konunun bu yönüne değinilmiyor.
Irkçılık ve göçmen düşmanlığı korku ve yanlış bilgilendirme üzerine inşa edilen popülist söylemlerle daha da derinleşiyor. Çözüm için, entegrasyon politikalarının güçlendirilmesi, ekonomik eşitsizliklerin azaltılması ve medya okuryazarlığının artırılması gibi adımlar kritik önem taşıyor.
Global faktörlere, dışımızda gelişen etkenlere rağmen, yükselen aşırı sağa ve göçmen düşmanlığına karşı göçmenlere düşen görev ve sorumluluklar var. Kabaran nefret dalgalarına bazı setler oluşturabiliriz.
Bu setler ve tedbirler nelerdir?
- Göçmen düşmanlığını yenmek için ilk adım, bireysel entegrasyondur. Batı’da yaşayan göçmenler, yerel dili ve kültürü öğrenerek işe başlamalılar. Dil bariyerini aşmak entegrasyonu kolaylaştırıyor, iş fırsatlarını artırıyor ve yerel halkla iletişimi güçlendiriyor.
- Eğer mülteci olarak gelmişsek, sosyal yardım gibi desteklerden yararlanıyorsak en kısa zamanda kendi gelirlerimizle yaşamayı başarmalıyız. Elbette her şeyini kaybetmiş insanlar için yardımlar bir haktır. Ancak ırkçıların ve popülist siyasetçilerin en çok bunu dile doladıklarını bilmeliyiz.
- Sosyal yardımdan çıktıktan sonra yaşadığımız ülkeye vergilerimizi düzgün şekilde vermeliyiz. Bunları yapınca alnınız ak, başınız dik şekilde her türlü itham ve sataşmaya cevap verebiliyorsunuz. Bazıları göçmenleri kökten sürmekten bahsetse de insaf ve vicdan sahibi kimseler kendi ayakları üzerinde duranlara, vergi ödeyenlere saygı duyuyorlar.
- Gönüllü çalışmalara, hayır faaliyetlerine veya yerel etkinliklere katılmak, göçmenleri “topluma katkı sağlayan bireyler” haline getirir. Yaşadığımız topluma katma değer üretmemiz göçmenleri “tehdit” görenlerin etkisini kırar.
- Kendimiz ve çocuklarımız yaşadığımız ülkelerin çevresini, tabiatını, şehirlerini vd koruma noktasında duyarlı ve dikkatli olmalıyız. Zira artık buralar yeni ülkelerimiz, yeni kentlerimiz.
- Göçmenler “yabancı”, “farklı” görülüyor ve yaptığı hatalar, kural ihlalleri, hatta nezaketsizlikler kolayca göze batıyor. Bazı göçmenler toplumun değerlerini, kültürünü dikkate almaksızın, özensiz davranabiliyor. Hatta yerel halka “bu gavurlar” tarzında tepeden bakan Müslümanlar çıkabiliyor. İçinde yaşadığımız toplumun inançlarını, kültürünü aynen kabullenmek durumunda değiliz ancak saygılı olmak zorundayız. Nitekim İslam bize, farklı din, inanç ve kültürlere saygıyı emrediyor. Aksi tavırlar insanların nefretini celb ederken art niyetlilere istismar malzemesi veriyor.
- Yaşadığımız ülkelerde demokrasi, hukuk, insan hakları, göçmen hakları olduğunu, ırkçılığın ve ayrımcılığın cezalandırıldığını biliyoruz. Ancak bazılarımız bu hakları sınırsızca, başkalarının haklarını, duyarlılıklarını dikkate almaksızın kullanabiliyor. Bu, göçmenlere karşı şartların zorlaştırılmasına, kuralların sertleştirilmesine ve uygulamalarda toleransın kaldırılmasına neden oluyor. Oysa günlük etkileşimlerde, konuşmalarda daha nazik, sorumlu ve duyarlı davranabiliriz. Böylece hal diliyle kendimizi anlatır, göçmen düşmanlığına, İslamafobiye dalga kıran olabiliriz.
- Komşularla, iş arkadaşlarıyla diyalog kurmak göçmenler ve İslam hakkında yanlış anlamaları giderecek en önemli yol. Göçmen karşı en etkili yol her türlü diyalog yolunu kullanmaktan geçiyor. İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Bir Müslüman veya göçmen komşusu olanların göçmenlere daha ılımlı baktığı bilimsel bir veri.
- Göçmenleri, münhasıran Müslüman göçmenleri “cahil, eğitimsiz, görgüsüz” görme sık karşılaşılan bir durum. Kendimizin ve çocuklarımızın farklı alanlardaki başarılarını tevazu göstermeyip ifade etmek önkabulleri yıkmaya yardımcı olacaktır.
- Kurallara uymalı ve kamusal düzene, toplumsal uyuma katkıda bulunmalıyız. Yasal olmayan iş ve davranışlardan, görgü ve nezakete aykırı tutumlardan uzak durmalıyız. Suça karışmamak, topluma entegre olmak olumsuz söylemleri fiilen yalanlamaktır, düşmanlığı zayıflatır.
- Buralarda kalıcı hale gelmek için yaşadığımız toplumlara katma değer üretmeli, radikalleşme, şiddet, yalnızlık, yaşlanma vb sorunlara çözüm önerileri geliştirmeliyiz. En azından bireysel ve kolektif çaba içinde olmalıyız.
İslamofobi ve aşırı sağla mücadelede, topluma kendimizi doğru anlatmakta topluluk seviyesinde örgütlenmek de önemli. Göçmenler ve Müslümanlar, dernekler, cami komiteleri olarak daha aktif olabiliriz. İslamofobi’nin kökenlerini (tarihsel önyargılar, medya etkisi) okullarda, iş yerlerinde seminerlerle, konferanslarla yerel halka anlatabiliriz, uzmanlardan yardım alabiliriz.
- Hizmet Hareketi küresel eğitim kurumlarıyla, yılların tecrübesine dayanan diyalog platformlarıyla diğer Müslümanları etkileyebilir. Diğer göçmenleri de paydaş yaparak yükselen ırkçılığa, İslamofobiye karşı daha çok inisiyatif alabilir.
- Dini-sosyal komüniteler olarak yaşadığımız topluma katkılarımızı, elde edilen bireysel veya kollektif başarıları paylaşmalı ve duyurmalıyız.
- İslamofobiyi en çok tetikleyen konuların başında radikal şiddet gruplarının eylemleri geliyor. Terör olaylarını, cinayetleri ve nefret söylemlerini Müslüman komüniteler olarak hızlı ve açık şekilde kınayıp kamuoyuyla paylaşabilmeliyiz. Bediüzzaman’ın çok önemli bir ictihadı olan “maddi kılıç kınına girmiştir, medenilere galebe ikna iledir” sözünü, muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin şiddet ve teröre net tavır alan açıklamalarını öne çıkarabiliriz. Bu kabilden barışçı yaklaşımları diğer Müslümanlara anlatabiliriz.
- Müslüman göçmenler olarak diğer azınlık gruplarıyla (Yahudi, Siyah, Asyalı vd) işbirliği, ırkçılığa ve göçmen düşmanlığına karşı güç birliği sağlayacaktır.
- Göçmen toplulukları, iç denetimle, eğitimle, önleyici tedbirlerle suç oranlarını düşük tutmak için çaba gösterebilirler.
- Yaşadığımız ülkelerdeki demokratik ve yasal haklarımızı öğrenme ve kullanma üzerine bilgilendirici programlar yapılabilir. Maruz kalınan ırkçı, İslamofobik sözlü ve fiili saldırılara nasıl mukabelede bulunulacağına dair eğitimler, seminerler verilebilir. Buna dair masalar oluşturulabilir, yerel ve ulusal güvenlik birimleriyle ortak çalışmalar yürütülebilir.
- Haklar ve raporlama mekanizmaları olumsuzluklarla mücadelede vazgeçilmezdir. Göçmenler, haklarını bilmelidirler. ABD’de CAIR’in “Know Your Rights” rehberleri, ayrımcılık durumunda yol gösterir. Avrupa’da OSCE veya ENAR gibi kurumlar, İslamofobi’ye karşı araçlar sunar. Nefret olaylarını polise veya sivil toplum örgütlerine rapor etmek, istatistikleri artırır ve hukuki mücadeleyi etkinleştirir.
- Göçmenler siyasete ve siyasi gelişmelere maalesef çok açık değiller. Sadece anavatanlarının siyasetiyle ilgililer. Oysa siyasi katılım uzun vadeli etkiler oluşturur. Oy kullanmak, yerel seçimlerde aday olmak veya partilere katılmak, göçmenlerin sesini güçlendirir. Demokratik ülkelerde politikaları ve politikacıları etkilemek için siyasi kanalları kullanmak, lobi yapmak şarttır.
- Göçmenler için medya ve sosyal medya kullanımı da stratejiktir. Popülist politikacılar ve ırkçı kesimler nefretlerini medya ve sosyal medya üzerinden yayıyorlar. Buralarda pozitif hikayeler paylaşmak, başarıları yaymak göçmenlerin topluma katkılarını öne çıkarır, önkabulleri engeller.
Kitlesel göçleri azaltmak için ekonomik eşitsizlikleri azaltmak, dünyayı herkes için güvenli ve yaşanabilir kılmak uzun vadeli ve gerekli adımlar. Ancak kısa ve orta vadede göçmen düşmanlığını yenmek, entegrasyon, eğitim ve diyalogla mümkündür. Batı’da yaşayan göçmenler, Müslümanlar ve Hizmet insanları olarak bireysel ve kolektif çabalarla olumsuz algıları, göçmen düşmanlığını azaltabiliriz. Bu çabalar korku yerine empatiyi koyacaktır. Herkesin katkısıyla, daha uyumlu, huzurlu toplumlar inşa edilebilir. Böylesi mücadeleler, sadece göçmenler için değil, tüm insanlık için kazanım olacaktır.
Bakınız: Batı bu Müslümanları daha ne kadar taşır?
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***