23 Mart’tan beri Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, bugün yargılandığı “bilirkişi davası” için mahkeme salonuna geldiği anların videosunu paylaştı. İmamoğlu, videoya “Meşruiyet milletten alınır” notunu düşerek ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın “Erdoğan’a Meşruiyet veriyoruz” sözüne göndermede bulundu.
Tutuklu İBB Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu hakkında bilirkişi S.B.’ye yönelik sözleri nedeniyle açılan dava bugün devam etti. İmamoğlu, salona alkışlarla geldiği anların videosunu paylaşırken, “Meşruiyet milletten alınır” notunu düştü.
Barrack’ın meşruiyet açıklaması
Büyükelçi Barrack, Erdoğan’ın ABD ziyareti sırasında Trump ile görüşme öncesi dikkat çeken açıklamalar yapmıştı. Barrack, Trump’ın Erdoğan’a “meşruiyet verdiğini” söylemişti.
Büyükelçi Barrack, “Başkanımız ‘Bundan bıktım, ilişkiler düzeyinde cüretkar bir adım atalım ve ihtiyacı olanı verelim’ dedi. ‘Tamam Sayın Başkan, neye ihtiyacı var?’ diye sorduğumda ‘meşruiyet’ dedi. Mesele sınırlar, S-400 ya da F-16’lar değil. Mesele meşruiyet” açıklamasını yapmıştı.
Barrack’ın sözleri medyada geniş yer bulmuştu. Muhalefet cephesinden iktidara bu sözle ilgili eleştiriler gelirken, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da Barrack’a tepki göstermişti.
İmamoğlu’nun bilirkişi davası ertelendi!
CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı ve tutuklu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, tutuklanmadan önce bilirkişi S.B. hakkında düzenlediği basın toplantısı nedeniyle hakim karşısına çıktı. Dava, 12 Aralık’a ertelendi.
19 Mart operasyonuyla tutuklanan CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “Turpun Büyüğü” başlıklı basın toplantısında adını açıkladığı bilirkişi S.B. ile ilgili sözleri nedeniyle “yargı görevini yapan bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs” ve “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlamalarıyla yargılandığı davanın ikinci duruşmasında, İmamoğlu’nun avukatlarının, bilirkişi S.B’nin mahkemede dinlenilmesi yönündeki talebi reddedildi. İmamoğlu duruşmadan “Cumhurbaşkanı İmamoğlu” ve “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganları arasında ayrıldı. Bir sonraki duruşma 12 Aralık’ta yapılacak.
CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı ve seçilmiş İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 27 Ocak’ta Saraçhane’de düzenlediği “Turpun Büyüğü” isimli basın toplantısında bir bilirkişinin adını vererek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenmiş, “Evet Sayın Cumhurbaşkanı; sizde böyle maharetli bilirkişi S. beyler oldukça, siz de binlerce bilirkişi arasından, nokta atış S. bey bilirkişisini bulan yargı mensupları oldukça, bir davanın öncesinde ya da yürüyen sürecin öncesinde, heybenizde büyük turplar taşıdığınızı düşünebilirsiniz. Ne var ki, sizin turp zannettikleriniz, bu milletin gönlünde zerre yer etmez. Sayın Cumhurbaşkanı; turpun büyüğü senin heybenden çıktı. Aslında işin çok kolay. Bu kadar heybe sırtında taşımana gerek yok. Bu kadar yük taşıyacağına, kendini sadece milletin sandıktaki vicdanına emanet ettiğin an rahatlayacaksın. Yastığa başınızı koyduğunuzda huzurla uyumak kadar güzeli yoktur” diye konuşmuştu.
İlk duruşmaya katılmamıştı
Söz konusu basın toplantısından kısa süre sonra İmamoğlu hakkında, bilirkişiyi hedef gösterdiği iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından resen soruşturma başlatılmıştı. İmamoğlu’nun “yargı görevini yapan bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs” ve “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlamasıyla cezalandırılması istenen davanın ikinci duruşması bugün İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nce Silivri 1 no’lu duruşma salonunda görüldü. İmamoğlu ve avukatları, ilk duruşmaya “duruşma yerinin hem mekan hem de zaman itibariyle hukuka aykırı olarak belirlendiği” gerekçesiyle duruşmaya katılmamıştı.
Bugünkü duruşmayı takip etmek üzere CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi, önceki günkü olağanüstü kongrede yeniden CHP İstanbul İl Başkanlığı’na seçilen Özgür Çelik, CHP milletvekilleri Bülent Tezcan, Ali Gökçek, Fethi Açıkel, İBB Başkanvekili Nuri Aslan, Bakırköy Belediye Başkanı Ayşegül Ovalıoğlu, İBB Genel Sekreteri Volkan Demir, İmamoğlu’nun annesi Havva İmamoğlu, babası Hasan İmamoğlu, eşi Dilek İmamoğlu, oğlu Selim İmamoğlu, CHP PM üyesi Berkay Gezgin ve çok sayıda isim Silivri’ye geldi.
Salona gelmeden dakikalar önce alkışlanmaya başlandı
İmamoğlu durışma salonuna getirilmeden dakikalar önce ayakta alkışlanmaya başlandı. Hakim, seyirciyi ses çıkarılmaması konusunda uyardı. İmamoğlu saat 10:30’da jandarma eşliğinde salona getirildi. İzleyiciler İmamoğlu’nu alkışlar ve “Hak, hukuk, adalet”, “Cumhurbaşkanı İmamoğlu” sloganları eşliğinde karşıladı.
Duruşma saat 10:31’de kimlik tespitiyle başladı. Kimlik tespiti sırasında tahsil durumu sorulan İmamoğlu “yüksek lisans” yanıtını verince salon ayakta alkışladı. Hakim, ses çıkarılmaması konusunda tekrar uyardı. Mesleği sorulan İmamoğlu, “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyım” dedi. Uyarı nedeniyle bu kez salondan cılız bir ses çıktı.
Hakim uyarılarına rağmen yurttaşlar alkışlamaya devam etti
Ardından İmamoğlu’nun savunmasına geçildi. İmamoğlu’nun savunması sırasında yurttaşlar, hakimin uyarılarına rağmen yer yer yüksek sesle alkışlayarak ıslık çaldı. İmamoğlu’nun ardından avukatlarının beyanları alındı.
Bilirkişi, mahkeme huzurunda dinlenmeyecek
Avukat Hasan Fehmi Demir, İmamoğlu’nun tutuklu avukatı Mehmet Pehlivan’ın savunma avukatı olarak duruşma salonunda yer alması için ara karar verilmesini istedi. Bilirkişi S.B’nin mahkemede dinlenilmesi yönünde talepleri olduğunu da söyleyen Demir, S.B’nin daha önce ifadesinin alınmamış olmasını eleştirdi.
Savcı, mahkemeye eksik hususların giderilmesi yönünde görüş bildirdi. Ara kararını veren hakim, S.B’nin dinlenilmesinin dosyaya başkaca yarar sağlamayacağını değerlendirerek talebi reddeti. Hakim ayrıca, Pehlivan’ın dosya kapsamında zorunlu müdafiilik görevinin bulunmadığı ve duruşmada başka sanık avukatları yer aldığı gerekçesiyle, davaya katılma yönünde mahkemeye talepte bulunulması halinde talebin duruşma arasında değerlendirilmesine karar verdi.
İmamoğlu duruşmadan “Cumhurbaşkanı İmamoğlu” ve “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganları arasında ayrıldı.
Bir sonraki duruşma 12 Aralık saat 10:00’da yapılacak.
Ekrem İmamoğlu, bilirkişi davasında savunma yaptı: “İktidarı demokratik yollardan değiştirme suçu işliyoruz aslında biz”
CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı ve seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, S.B isimli bilirkişiye yönelik sözleri nedeniyle yargılandığı davada, tutuklu bulunduğu Silivri’de hakim karşısına çıktı. İmamoğlu, “Böyle bir iddianame olmaz. Hedefi adalet aramak olmayan, ‘İmamoğlu’na olabildiğince dava açın’ talimatıyla böylesine bir partizan dille yazılmış iddianamede aynı adliyedeki üstüne selam dururken başka bir saraya da selam durmaktan da geri durmayan bir içerikle daha karşı karşıya olmak, beni, yine yüce Türk yargısı adına derinden çok üzüyor. İktidarı demokratik yollardan değiştirme suçu işliyoruz aslında biz. Bugün bu kara lekenin sebeplerinden birini eleştirdiğimiz ve yapılanları ortaya çıkardığımız için bu duruşmada bulunuyoruz. Bizi bir tehdit olarak görüyorlar. Ekrem İmamoğlu isminden korkuyorlar. Bizi yolsuzlukla, terörle suçluyorlar. Şantaj ve tehditle toplanan ifadeler üzerinden yargılamaya çalışıyorlar” savunmasını yaptı.
19 Mart operasyonuyla tutuklanan CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı ve seçilmiş İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bilirkişi S.B hakkında sözleri nedeniyle yargılandığı davanın ikinci duruşması yapıldı. İmamoğlu, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nce görülen davanın duruşmaya kısa bir süre kala Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nden Silivri’deki Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu yerleşkesine alınması üzerine ilk duruşmaya katılmamıştı.
İmamoğlu bugünkü duruşmaya katıldı. Duruşmayı ayrıca CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Genel Başkan Yardımcıları Gül Çiftci ile Suat Özçağdaş, İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, İBB Başkanvekili Nuri Aslan, çok sayıda CHP yöneticisi, milletvekili, belediye başkanı ile Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek Kaya, oğlu Selim, annesi Havva, babası Hasan İmamoğlu, kız kardeşi Neslihan Yakupçebioğlu da izledi.
Hakim, izleyicileri uyardı
İmamoğlu salona saat 10.29’da getirildi ve ve izleyiciler, alkışlarla “Cumhurbaşkanı İmamoğlu” sloganı attı. 10.30’da kürsüye gelen İmamoğlu’nun kimlik tespiti yapıldı. İmamoğlu’nun eğitim durumuna “Yüksek lisans” demesini salondakiler alkışladı. Bunun üzerine hakim, alkış ve tezahürat yapılmaması gerektiğini, devam ederse adli işlem yapılacağını, salonu boşaltacağını ve sanığın savunma hakkının ihlal edilebileceğini söyledi.
Saat 10.33’te savunmasına başlayan İmamoğlu, 11.40’a kadar kesintisiz konuştu. Sözlerine “Kendi davamı savunurken kalbim elbette başka yerlerde de atıyor. Bugün özellikle kalbim Gazze’deki masumlarla ve onlara umut taşımak için denize açılan Sumud yardım filosundaki cesur insanlarla beraberdir. Çocukların ölmediği, insanların açlık ve bombalarla sınanmadığı bir dünya için verilen bu mücadele aslında bütün dünyanın hepimizin insanlık onurunu savunma mücadelesidir. Vatandaşlarımızın da bulunduğu Sumud filosunun saldırılardan korunması için İspanya ve İtalya hükümetlerinin yaptığı girişim gibi her türlü önlemi alma konusunda da bu ülkeyi yöneten idarenin de harekete geçmesini buradan diliyorum, davet ediyorum ve istiyorum” diye başlayan İmamoğlu, şunları söyledi:
“Elazığ’daki açılışı gözlerim nemli nemli izledim”
“Bu ay benim için önemli bir aydı aslında. Bereketli de bir ay. Çalışma arkadaşlarım İstanbul’da yirmiye yakın kreş, yurtlar, kent lokantaları, parklar, okullar, kavşaklar, hizmet binaları, arıtma tesisleri açıyorlar. Hiç durmadan insanlarımıza yardım ve destek olmak adına bu zor günlerde katkı sunmaya gayret ediyorlar. Daha önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin envanterinde olmayan bu hizmetleri milletimize sunmanın onuruyla, gururuyla bugün buradayım. Aynı zamanda daha önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin envanterinde olmayan ve yapılmamış ve sadece 6 yıldır yapılan insanlarımıza destek amaçlı ortaya konan öğrenciye burs vermekten, kreşten yurduna, kent lokantasına varıncaya kadar direkt ya da dolaylı sunduğumuz annenin cebine kart koyup ücretsiz İstanbul’u dolaşmasına varıncaya kadar ortaya koyduğumuz bütçe 150 milyar lirayı aşmış durumdadır. Bu Türkiye tarihinde görülmemiş bir sosyal belediyecilik, kamuculuk insanının yanında olan, çocuğunu anneyi, kadını, hayatı, geleceği düşünen bir yerel yönetim anlayışının tezahürüdür. Açılışlara devam ediyorlar. Dün Elazığ’da çok özel bir eğitim kompleksi açıldı ve gerçekten gururlandım. Biraz da gözlerim nemli nemli izledim. Okulun açılışını yaptığı için kıymetli Genel Başkanım Özgür Özel’e de yürekten teşekkür ediyorum. Gerçekten muhteşem bir eser ortaya çıktı. Emeği geçen, mimarından, yüklenicisine ve her şeyden önce İstanbul halkına, İBB yöneticilerine, herkese teşekkür ediyorum.
“Beylikdüzü’nde okul açtım, öğrenci getirmediler”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve daha önceki belediyecilik döneminde de bu ülkenin bir ve birlikte olduğunu, birlikte sevinip birlikte üzüldüğünü yaşatmak adına sorunlu bir yöneticilik ortaya koydum. Bu tür buluşmalarda devletin her kademesini davet etmişimdir. Tek bir gün dahi bunu eksik tutmadık. Ne ilginçtir ki ben de özellikle devletin belli kademelerinin bu tür buluşmalarına davet edilmemekle karşılık buldum. Bu da birilerinin aslında adalet ve bu milletin gerçek anlamda birlik ve beraberliğine bakışının çok net bir izdüşümünün turnusol kağıdıdır. Bu açılışta da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yöneticileri, başkanvekilinden diğer yöneticilerine kadar devletin en tepesindeki yöneticisinden şehrin mülki amirlerine varana kadar herkesi davet ettiler. Ben kürsüde üzüntüsünü ve biraz da sitemiyle karışık kızgınlığını gördüğüm Genel Başkanımızın ifadelerini dinledim çünkü kimse katılmadı açılışa. Devletin valisi gelmedi. Milli Eğitim Müdürü gelemedi. Ben birçok okul açtım. Allah’a şükürler olsun insanlarımızın katkılarıyla, belediyelerimizin bütçeleriyle ben Beylikdüzü’nde. Öğrenci getirmediler. Okul açtım, öğretmen yoktu. Okul açtım, okulun müdürü yoktu. Okul açtım, şube müdürü yoktu, vali yoktu, kaymakam yoktu, gelemediler. Gelmeyen de var. Onlar bir avuç muhteris. Gelemeyenler de var. Onlar adına da üzülüyorum. Cami açtım, imam yok. İmam da gelemedi. Mevlit okuttum, bir defa müftü geldi. O adamı sürdüler. Karakol açtık, polis yoktu. Emniyet müdürlüğü kadar büyük karakol açtık, polis gelemedi. Neyse bugün mahkemedeyim, hakim burada.
“Çağlayan Adliyesi’nde bir savcı, telaşla iddianame yazarken çok hata yapmış”
Bu çok önemli ve yargılanmak istiyorum ama bakalım görelim, yargılanacak mıyız? Bu millet mi yargılayacak? Bunları yaşayacağız. Sayın hakim, yine Silivri’deyiz. Yine Yüce Türk yargısı sürgünde Avrupa’nın en büyüğü diye yapılmış binaya yargımız sığmıyor. Bu gidişle sığmamaya devam edecek. Kapasitesinin çok üzerinde hapishanelere 100 binin üstünde fazla insan sokan yargı düzenini bu denli tartışılan bir ortamda o binaya sığdıramazsınız. Kimse sığdıramaz. Konumuz bilirkişi. Bu bilirkişi meselesi çok önemli. Bilirkişi şu anda hayatımızın her alanında başımıza büyük belalar açıyor. Bahsedeceğim farklı bilirkişi statülerinden de anlayacaksınız ne demek istediğimi. İstanbul’da, Çağlayan Adliyesi’nde ne yazık ki bir yıla yakındır süren bir telaş var. Yine bir cumhuriyet savcısı, telaşla bir iddianame yazmış. Telaşla yazarken çok hata yapmış. Usul, esas açısından ve olmaması gereken bir Ekrem İmamoğlu davası daha anlamsız yere mahkememiz buraya gelmiş.
“Savcılık niçin başka bir soruşturmayı bu iddianameye ekleme ihtiyacı hissediyor”
Aynı zamanda meselenin nasıl bir iddianameye dönüştüğüyle ilgili ipuçları da veriyor bize. Savcılık niçin başka bir soruşturmayı, bu iddiaya ekleme ihtiyacı hissediyor? Bu önemli bir soru. Başka bir iddianameyi niçin bu iddianameye ekleme ihtiyacı hissediyor? Dayanağı hiç de sağlam olmayan bu davanın metninde niçin başsavcıyı hatırlatmakta ve selam durmakta fayda görüyor? İddianamede bakın bana ne diyor. ‘Ekrem İmamoğlu katıldığı bir panelde yaptığı ve bir kısım basın organlarınca da yayınlanan konuşma içeriğinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e yönelik suç konusu söylemlerinin tespit edilmesi üzerine kamu görevlisine karşı görevinden dolayı alenen hakaret ve terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek suçlarından Cumhuriyet Başsavcılığımızın soruşturma dosyası ile hazırlık işlemlerinin yürütüldüğü ve neticesinde kamu davası ikame edildiği her iki olay bir arada değerlendirildiğinde’…. Konuşulanın, anlatılanın bir kişi konusuyla ne alakası var? Nüfuzunu basın önünde aleni olacak şekilde kullanarak yargı organları ve mensupları üzerinde baskı oluşturmayı ve mensubu olduğu parti lehine etkilemeyi’… Suça bakar mısınız? ‘Parti lehine etkilemeyi amaçladığı ve bu hususun atılı tespitler ile örtüştüğü anlaşılmakla’ diyerek devam ediyor ve beni suçluyor.
“Bir parti ilçe başkanlığında demeç veren akıl mı bu ülkeyi yönetecek”
Neyle suçladı beni? Nüfuzunu, herhalde nüfus demek istedi. İki olay bir arada değerlendirildiğinde ne alakası var onunla bunun? Mensubu olduğu parti lehine etkilemek… Savcı, bilirkişi işini başsavcı ile ilgili panelde anında açılan davaya bağlama ihtiyacı neden hissediyor? Mensubu olduğu parti lehine nasıl bir suç tarifi? Konuyla alakası nedir? Benim nüfusum deyince 16 milyon İstanbullu mu demek istedi? 86 milyon Türkiye’nin nüfusu mu benim demek istedi? Yoksa eşim, ben, 3 tane çocuğum var, 5 kişilik nüfusumdan mı bahsetti? Yoksa nüfuz mu yazmak istedi. Burada bulunup yargılanmamdan değil, bu yargı tacizinin önemli bir aşaması olduğundan çok önemli ama yargı tacizi nasıl kaynaklanıyor? Bu nasıl şekilleniyor? Bu iddialar nasıl kaleme alınarak bu iddialar nasıl yazılabiliyor? Hangi akılla? Hangi düzenle, hangi sistemle? Şöyle bir sistem var. Adalet Bakanı, CHP’ye yüklendi; ‘Bunlar mı Türkiye’yi yönetecek’ dedi. Şuraya bakar mısınız, şu fotoğrafa? Arkada bir ilçenin ilçe başkanlığı binasında Adalet Bakanı demeç veriyor. Dün akşam önüme geldi bu. Adalet Bakanı, bir ilçe başkanlığının tabelasının önünde demeç veriyor. Ben de nüfuzumu etkilemişim. Siyasi partimin nüfuzunu etkilemişim. Bakar mısınız? Adalet Bakanı, sayın hakim sizlerin bağlı bulunduğu yüce Türk yargısının en tepe kurumunun başındaki bakan ilçe binasında, ilçe tabelasının önünde basın açıklaması yapıyor. Diyor ki, ‘Bunlar mı Türkiye’yi yönetecek’. Bir parti tabelasının önünde ilçe başkanlığında demeç veren bir akıl mı bu ülkeyi yönetecek?
“Böyle bir iddianame olmaz”
Biz nasıl yargılanıyoruz? Yazıklar olsun. ‘Nasıl kongreler yaptığını, nasıl kavgalar ettiğini hep beraber görüyoruz’ diye de devam ediyor. Yargı eliyle çıkardıkları kavga üzerinden yürüttükleri anlamsız süreçlerle milletin cebinden her gün para çalarak, milyarlarca dolarını çalarak milleti fakirleştiren bu düzenin kurucu aklını bu şekilde icra eden insanlar, bizi ‘Nasıl yönetecek’ diye suçluyor. İddia makamı da böyle bir iddianameyi yazabiliyor. Mensubu olduğu parti lehine etkilemek, bakar mısınız? Nasıl hakkımı aradığımı Allah da biliyor, milletimiz de biliyor. Basın açıklaması yaptım zaten. Yukarıdaki soruları soruyorum. Çünkü gerçekten böyle bir iddianame olmaz. Hedefi adalet aramak olmayan, ‘İmamoğlu’na olabildiğince dava açın’ talimatıyla böylesine bir partizan dille yazılmış iddianamede aynı adliyedeki üstüne selam dururken başka bir saraya da selam durmaktan da geri durmayan bir içerikle daha karşı karşıya olmak beni yine yüce Türk yargısı adına derinden çok üzüyor.
“Adaletin tecellisini engelleyen her türlü haksızlığı ifşa ettim”
Yeter ki açıklamalarda, eleştiride hakikaten sapmayın. İddianameyi okuduğunuzda görüyorsunuz ki, bana yapılan suçlama gerçeğe net olarak aykırıdır. Benim bilirkişiyi eleştirmemi suç kabul etmiş. Böyle bir şey olamaz. Öyle bir yasa yok. Düşünsenize, savcı demek istiyor ki ‘Eleştiri yapamazsınız, bunu suç kabul ederiz’. Niye? ‘Sen Ekrem İmamoğlu’sun’. Açabildiğiniz kadar dava açın. Yasa yoksa suç yoktur. Ben adaletin tecellisini engelleyen her türlü haksızlığı eleştirdim. İfşa ettim, etmeye devam edeceğim. Türkiye’de rakibini, muhalefeti, tüm farklı düşünenleri, kendini ifade etmeye çalışanları, gençleri, işçileri, gencecik çocukları, aykırı düşünen insanları, zeytinini savunan köylüleri yok etmeyi, gözaltına almayı, gün doğmadan operasyonlara maruz bırakarak tutuklamayı kendisine siyaset gibi gören bu akıl ile yargıya araçsallaştıran bir dönemle, rejimle ve onu yöneten cumhurbaşkanıyla ülke karşı karşıyadır. Onlarla mücadele edeceğiz.
“Yüce Türk yargısının her bir ferdinin tüyleri diken diken olmalı”
Ben onun için karşınızdayım. 11 aydır maruz kaldığımız saldırılara, operasyonlara, 19 Mart itibarıyla yürütülen darbe girişimine bizzat kendisi savcılık, hakimlik yaparak, ‘turpun büyüğü, ahtapotun kolları’ diyerek, daha gizlilik varken, operasyon olmamışken suçlu ilan ederek yargıyı Ankara’dan yürüten bir akıl ile karşı karşıyayız. Bu akıl başımıza şöyle işler açıyor. ‘Vermem’ deyip hakarete kadar meydan okuyan bu ülkenin cumhurbaşkanına bir başka ülkenin devlet başkanı diyor ki, ‘Takdir ediyorum, tebrik ediyorum. Söyledim Rahip Brunson’ı. Ne güzel yaptı’ diyor. Övüyor. Yani bir taraf başka bir devletin başkanı, bu ülkenin yargısına talimat verdiğini ima ediyor. Bu ülkenin cumhurbaşkanı da doğrudan bu sürece müdahale ettiği için övünüyor. Bu bizim utanacağımız bir şey. Bu bizi yerle bir etmeli. Yüce Türk yargısının her bir ferdinin tüyleri diken diken olmalı. Bundan daha doğrudan bir müdahaleyi tarih yazmış mı acaba? Daha doğrudan bir müdahaleyi daha, doğrudan ve bu kadar milletini ezen bir müdahaleyi tarih yazmış mıdır acaba? Kaldı ki ne ağır laflarla bırakmayacağını ifade etmiştir bu ülkenin cumhurbaşkanı.
“Tarihe kara bir leke olarak geçmiş bir yapı ve akıl ile karşı karşıyayız”
Bu ülkenin cumhurbaşkanı seçilen her cumhurbaşkanı, bizim milletimizin cumhurbaşkanıdır. Sırf ona yaranmak için içini acıtmayan biri varsa milletine ihanet eder. Benim içim acıyor. Tarafı değilim ama içim acıyor. Öyle başını öne eğmekle buradan kimse sıyıramaz. Öyle içi safsatayla dolu iddianameyle, iddialarla kimse bizi ezmeye kalkamaz. Ezilen millet oluyor. İşte onun için hukukun üstünlüğü ve bağımsızlığı adına çok kötü günler yaşıyoruz. Gerçek adaletin zerresini eylemlerinde, uygulamalarında görmemizin mümkün olmadığı İstanbul’da adliye sarayı -ki Avrupa’nın en büyük binası- mimarisini hiç beğenmem, kabadır, çirkindir, kötü bir binadır. Avrupa’nın en büyük binası şeklinde tariflenen ve ne yazık ki 86 milyon insanın üstüne hukuksuzluk yığını şeklinde çökmüş bir binanın daha kovuşturma süreci bitmeden iddianamesi yazılmamış dosya için ‘yüzyılın yolsuzluğu’ diyerek bütün hukuk kurallarını altüst eden ve uygulamalarında, söylemlerinde suçsuz sayılma ilkesinin hiçe sayıldığı, kanunen böyle bir açıklama hakkının olmadığı bir yerde tarihe kara bir leke olarak geçmiş bir yapı ve akıl ile karşı karşıyayız. Rejimin, hükümetin, siyasi iradenin, milletin iradesini yok sayan bu ülkenin kurucu partisini, ana muhalefet partisini, CHP’yi kapatmanın onlarca yolunu deneyen bir süreçle yargıyı araçsallaştırma çabaları ile karşı karşıyayız. Saldırıyorlar, saldırsınlar, korkmuyoruz, korkmayacağız.
“86 milyon yurttaşımızı tarihin doğru tarafında durmaya davet ediyorum”
Bu ülke, bu millet olarak 1946’ların, 60’ların yüce divanlarını, 12 Eylül mahkemelerinin, 28 Şubat’ın yargılarını, muhtıralarını hâlâ ne yazık ki devam eden bu göçebe mahkemelerin içindeki sefaletleri, rezaletleri yaşadık. Ne yazık ki yaşamaya devam ediyoruz. Hepimiz biliyoruz ki zulümle kurulan her düzen yıkıldı, bu da yıkılacak. Hukuksuzluklarla kurulan her sistem çöktü, bu da çökecek. Bitecek. Bu millet buna dayanmaz, dayanamaz ve halk eninde sonunda, günü geldiğinde konuştu. Ben bu ülkenin insanına güveniyorum. Bu millete güveniyorum. O güvenle buradayım. O güvenle her zaman milletime dönüğüm çünkü tarihin doğru tarafında duruyorum. 86 milyonun tarihin doğru tarafında durması için mücadele ediyorum ve 86 milyon yurttaşımızı tarihin doğru tarafında durmaya davet ediyorum. Orası bir kişinin mutlakiyeti değil, milletin hakimiyetinin yeridir. Tarihin doğru tarafı orasıdır. Unutmayalım. Hukuksuz devlet olmaz. Hukuksuz vatan olmaz. Hukuksuz huzur olmaz. Hukuksuz güven olmaz. Bereket olmaz. Kazanç olmaz.
“Polisin kontrolsüz güç kullanımını bütün dünya izliyor”
Bilirkişi davasıymış. Nüfuzumu kullanmışım. Şikayet etmişim. Suçmuş. Hadi oradan. Milletimizin bugününe, yarınına verdiğiniz zararın boyutu çok büyüktür. Bu trajik hallerinizden milletimiz bıktı. Milletimiz açlık, sefalet içinde geçinemiyor, geleceksizlik ve onun yarattığı endişeyle büyük bir umutsuzluk içerisinde. Herkes gitsin, evindeki çoluğuna çocuğuna bir sorsun bakalım mutlu mu diye. En sıcak örnek, daha önce başvurulmuş çokça mahkemede hakimlerin reddettiği CHP İstanbul İl Başkanlığı’na bir kayyum atanması başvurusunu bir asliye hukuk mahkemesi sonunda hukuksuzca, pespaye bir biçimde, olmayacak bir şekilde, anayasaya aykırı bir şekilde kabul ediyor. Merkez Bankası rezervinden o kargaşada 11 milyar dolar, yüzde 6,2 borsa düşüyor. Yoksulun, memurun, işçinin, burada bulunan herkesin cebinden gidiyor. Üstüne CHP il binasına binlerce polisle bizim emniyet güçlerimizle canım Türk polisiyle operasyon yapılıyor. Polisin kontrolsüz güç kullanımını bütün dünya izliyor. Çatışmalar, Türk polisine itibar suikastı yapıyor. Yazıktır. İtibarsızlaştırılan kadim emniyet teşkilatına kim hesap verecek? Kalem elinde olmak kolay bir şey değil. Ağırlığı büyük. Öyle sırıtarak kalemle metin yazılmaz. Bu işler ciddi işlerdir. Bu işler basit işler değildir. Deneyim ister, akıl ister, vatan sevgisi ister. Emir kulu olmayı kaldırmaz. İki gün önce yine sefil bir karar. Utanıyorum ya. Sefil bir uygulama şekli. İcra memurlarının düştüğü hâl, utanç verici. Akıl alır gibi değil. Bu duruma nasıl düşürüyorsunuz?
“Bu hesap çatır çatır sorulacak”
Bunun hesabı elbet sorulacak. Bunun hesabını kim soracak diye sormayın. Elbet bir gün sorulacak. Adil yargı, bağımsız Türk yargısı, hukukun üstünlüğü hızlıca kurulacak ve bu hesap çatır çatır sorulacaktır. Geçmişte de soruldu. Yine sorulacak. Kimse bu hesaptan kurtulacağını zannetmesin. Kimsenin de kuşkusu olmasın, onu söyleyeyim. Devam edeyim. Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak koymak için bir dava uyduracaksınız ve bunun peşinden gideceksiniz. Yazık ya. Şu davaların hiçbirisini bu dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse anlatamaz. Diplomayı iptal etmek için kendini paralıyor. Yazılar yazıyor üniversiteye, Ekrem’in diplomasını iptal ediyor. 18 yaşındaki Ekrem’e bile gücünüz yetmiyor. Yetmeyecekti. 18 yaşındaki Ekrem’in cumhurbaşkanı adayı olacağını anlamışlar. O günden bugüne annem yalvardı bana, ‘Kıbrıs’a gitme’ diye. Babam dinlemedi. Yani onlar anlamadı, bunlar anladı hep. Olmayan bir şekilde yok efendim savcıya hakaret, tehdit davası… Şimdi de bilirkişiler var. Gerçekten yazıklar olsun. Benim değil, bizim değil, araçsallaştırılmış yargının adı Ekrem ordusudur ama niye ben korkulacak bir adam değilim, insanlar çok seviyor. Bir kişi acaba niye korkuyor? Bu bir kişi niye korkuyor acaba? Korkusu ne?”
“Siz tüm bunlara rağmen adil yargılama yapacak mısınız”
Ekrem İmamoğlu, hakkındaki tüm davalardan bahsettikten sonra sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sayın hakim, siz bütün bunlara rağmen adil yargılama yapacak mısınız? Doğal işleyişi tümüyle çiğnenmiş, aleni kusurlu hileli iş yapmış olmayan evrakı varmış gibi yazmış ısrarla söz konusu İmamoğlu, CHP’li belediyeler, İBB olunca müracaat edilen bilirkişinin yüce Türk yargısına verdiği zararı haykırdığım için yargılandığım bu davada adil yargılama yapacak mısınız? Yoksa bu soruyu sormak da adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs diye mi yorumlayacaksınız ya da ben kime sorayım? Kime sorabiliriz yani bu soruyu. Bakışlar bile bazen insanı rahatsız ediyor. Beni bu noktaya getiren süreç sadece bir bireyin adalet arayışı değildir. Bu dava ve niceleri demokrasi, hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı, temel hak ve özgürlükler mücadelesidir. Haksız yargılamalar beni tehdit etmiyor. Benim siyasi kimliğim değil, Türkiye’nin demokratik yapısına yönelik tehdittir bu yapılanlar. Milletin iradesine, sandığa tehdittir. Kendime ve halkıma sözümdür. Üretim kurumlarının içinde oluşan bütün vesayetçi, çıkarcı, partizan ve milletin iradesini yok sayan bütün örgütlenmelere karşı büyük bir mücadele vereceğiz. Günü geldiğinde hesap sorulacak. Adil yargılama prensipleriyle yüce Türk yargısının selameti için Türk milleti adına namusu kabul edip gözünü kırpmadan önünü hiç kimsenin önünde iliklemeyen yargı mensupları tarafından çatır çatır hesabı çok yakında sorulacaktır. Tekrar ve son kez hatırlatıyorum. Ülkemizin yıllardır yargının nasıl siyasetin elinde bir sopaya dönüştürülmesini izliyoruz.
“Hiçbir yargı mensubunu etkilemeye çalışmıyoruz, öyle bir derdimiz yok”
Yaşadığı baskı ortamı, yerleri değiştirilen hakim ve savcılar var. Ismarlama davalar ve her davada hep aynı kişiler ve bugün ne hazindir ki yargının; siyasetin, iktidarın elinde bir sopa hâline gelmesi sürecini eleştirdiğimiz için buradayız. Zararı yok. Biz milletimiz adına görevimizi yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Hiçbir yargı mensubunu etkilemeye de çalışmıyoruz. Öyle bir işimiz, öyle bir derdimiz yok. Aksine siyasetin yargı üzerinde kurduğu vesayeti eleştiriyoruz. Yani sayın hakim sizin, savcıların mesleğinin saygın bir şekilde olabilmesi için haykırıyoruz ve gayret ediyoruz. Hak savunuculuğu yapıyoruz. Aynı zamanda milletin hakkını savunuyoruz çünkü adalet mümkün temelidir. Şu vesayeti netleştireyim ve bu bilirkişi meselesinin nereden çıktığını tekrar hatırlatayım. 17 Ocak 2025’te yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı, AK Parti Genel Başkanı, Beşiktaş ile ilgili yürütülen soruşturmayla ilgili şu açıklamayı yapıyor. Partinizi kastederek ‘Onlar da çok iyi biliyor ki daha turpların büyüğü heybede’, ‘ahtapotun kolları’ diyerek ve tümüyle herkesi peşinen suçlu ilan ederek çok yönlü suç işlemiş yargıya talimat veriyor.
“Cumhurbaşkanı aynı anda başsavcılık, hakimlik yaptı”
Demek ki gizli olması gereken savcılık soruşturmalarını biliyor. Talimat veriyor. Hatta suçlu ilan ediyor. Aynı anda başsavcılık, aynı anda hakimlik yaptı. Biz de Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı tarafından kamuoyuna yapılan ve beni peşinden suçlayan, masumiyet karinesinin bütün kurallarını yerle bir eden bu ağır suçlamada 10 gün sonra yaşadığımız adil yargılama ihlallerini ortaya koyduk ve ifade özgürlüğünü kullandım, basın toplantısı yaptım. Yaptığım açıklama bundan ibaret. Tek tek, madde madde delilleriyle, evraklarıyla ekrana yansıtarak… Böyle ortaya konuşarak değil. İnsanımızın devletimizle kurduğu ilişkiyi güçlendiren en önemli şey adalettir. Adaletten uzaklaşan bir iktidar, milletin devletle kurduğu bağı da zayıflatır, yok eder. Bugün tam olarak bu olmuştur. İktidar, yaptığı adaletsizliklerle milletimizin devletimizle bağını zayıflatmıştır. Bu çok büyük bir beka sorunudur. Hukukun üstünlüğü alanında dünyada 142 ülke arasında 117’nci sıradayız. Milletimizin adalete güven endeksi oranı Avrupa’da açık ara dipte.
“Bir kişinin iki dudağı arasında bir devlet olamaz”
Bugün Türkiye’de insanlarımız yalnız adaletsizlikten değil, aynı zamanda adaletsizliğin bozduğu ekonomiden çünkü adaletsizlik her şeyi darmadağın eder, her şeyi harap eder. Bir kişinin iki dudağı arasında bir devlet olamaz. İşte bunun sonucu ağırdır. Hepimiz bundan şikayetçi olmak zorundayız. İşte bu sonuç farklı bir bilirkişi pozisyonunun konumunun sonucudur. O da ayrı bir vaka. O da bir bilirkişi raporu gibi değerlendirilmeli. Bu da çok yanlış bir bilirkişinin ülkemize ödettiği ağır bedellerdir. O nedir? ‘Ben her şeyi bilirim’ anlayışı. Her şeyi bilen kişinin her konudaki sonsuz yetki ve etki kullanımının ağır yüklerini yaşıyoruz. Düzelmez orada ekonomi. Oraya yabancı yatırımcı gelmez. Her gün bir gerginlik yaşanır. Her gün insanlar birbirine düşer. Ağır bedelleri olur. İşte tam da sonucu yoksulluktur, adaletsizliktir, işsizliktir, geleceksizliktir ama her yerde haykırıyoruz. Bu milletin bir karakteri var. ‘Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım’ anlayışı var. Onun için ‘Ben ne istersem o olur’ anlayışına bu millete dayatamazsınız, başaramazsınız. O yönetimi kabul ettiremezsiniz. Bu millete, devlete yazık ediyorsunuz.
“Ülkemizi ciddi kriz ve kaoslara sürüklersiniz”
Milletimizin yüreğindeki adalet duygusunu ve yaşadığı değerleri tahrip ederseniz gerçekten ülkemizi ciddi kriz ve kaoslara sürüklersiniz. Tehlike çok yüksektir. Hâl böyleyken bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak her karışına hayran olduğumuz bu cennet vatan adaletsizlikte değil, insanlarımıza yakışır olmasınu istemek suç mudur Allah aşkına? Değildir. Attığımız her adıma, gittiğimiz her meydana insanımıza götürdüğümüz her hizmete sakıncalı gözüyle bakan bu anlayışa göre bir suçtur. Böyle bir anlayış, böyle bir rejim çünkü. Partizanlık, parti devleti anlayışı. Büyük bir dayatma, büyük bir sorun içerisindeyiz.
“Siyaset ve yargı tarihimize bir kara leke olarak kazınacaktır”
İktidarı demokratik yollardan değiştirme suçu işliyoruz aslında biz. Onun için buradayız. Onun için siz Silivri’desiniz. Onun için ben Silivri’deki kapalı cezaevindeyim. Siyaset ve yargı tarihimize bir kara leke olarak kazınacaktır. Aslında bu süreç bu suçlamalar, bu yapılanlar bu kara lekeyi siyasetimize sürenler, siyaseti ve milleti kutuplaştıran kendisine oy vermeyen ikinci sınıf insan olarak gören belediyeleri kazandığımız illerde cezalandırma amacıyla vatandaşa hizmeti engelleyen, kendisini olmayan belediyeleri şantaj ve tehditle hukuksuzca bertaraf etmeye çalışanlardır. Milli iradeyi gasp ile elde ettikleri belediyelerde hakmış gibi milletin ahlakına zarar verecek şekilde sırıtarak bunu topluma anlatmayı marifet gören akıldır. Bu kara lekeyi siyasetimize sürenler, bu kara lekeyle ahlak, töre ve devlet çökertilmektedir. Bugün bu kara lekenin sebeplerinden birini eleştirdiğimiz ve yapılanları ortaya çıkardığımız için bu duruşmada bulunuyoruz. Bir bilirkişi, nasıl bilirkişi ki ismi hep bizim davalarda geçiyor. Raporlar, siyasi maksatlı davalar ve hukuksuz kararlar nasıl birkaç şahıs üzerinden ilerletiliyor… Şerefli Türk yargısı nasıl bu kara lekenin düşürülmesine seyirci kalmıyor.
“Bizi tehdit olarak milletimizin önünde karalamaya çalışıyorlar”
Daha iki gün önce o alınan karardan sonra hâlâ nasıl HSK toplanıp o kişi hakkında işler yapmıyor? Bu kadar aleni. Biz bu ülkenin bu yapılan yanlışları görmesi için çalışıyoruz ve bunları ortaya çıkardığımız için buradayız. Biz bu ülkenin ve milletin bekası için içeride ve dışarıda fark etmeksizin söylenmesi gerekenleri söylemeye, ortaya çıkması gereken ifade etmeye devam edeceğiz. Bizi bir tehdit olarak görüyorlar. Ekrem İmamoğlu isminden korkuyorlar. Bizi yolsuzlukla, terörle suçluyorlar. Şantaj ve tehditle toplanan ifadeler üzerinden yargılamaya çalışıyorlar. Söylediğimiz sözler, attığımız adımdan asıl olarak milletin iktidarından korkuyorlar. Üzülerek söylüyorum ki bizi, sözüm ona tehdit olarak milletimizin önünde karalamaya çalışıyorlar.
“Türkiye’de tarafsız ve bağımsız yargı neredeyse kalmamıştır”
Milletimiz ve devletimize değil, tehdit değil bir kötü düşünce biz millet istediği sürece görevini ve hizmetini yapan insanlar olmaya gayret ediyoruz. Verdikleri zarara karşı en büyük tehdit biziz. Biz adalet, huzur ve umuda yolculuk var diyoruz. Refah ve zenginlik var diyoruz. Dayanışma ve demokrasi var diyoruz. Kayırmacılık yok, adamcılık yok, eş, dost, akraba yok diyoruz. Bu yolda yürüyecek olan millettir diyoruz. Ismarlanabilir bilirkişi raporlarıyla devletin verdiği yetkiyi kendi silahı zanneden, tehdit ve şantajla yürütülen davalarla milleti susturmaya çalışırsanız siyasi tarihimize çok büyük kara lekeyi ulaştırırsınız. İşte biz bunu eleştirdik, eleştirmeye değiştirmeye çalışmaya devam ediyoruz. Yoksulluğu ve huzursuzluğu yaratan devletimizi büyük bir beka sorunuyla baş başa bırakan net olarak ucube Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. Milletin ve devletin kaderini yalnız bir kişinin ağzından çıkacak sözlerle onun atacağı imzalarla belirlendiği sistemdir. Artık Türkiye’de tarafsız ve bağımsız yargı neredeyse kalmamıştır. Meclis güçsüzleştirilmiştir. Milletten uzak bir külliyenin odalarında alınan kararlar, ülkenin kaderini tayin etmeye başlamıştır.
“Günahları olanlar korkarlar, ben korkmuyorum”
Bakanlar, yargı mensupları, emniyet, ordu mensupları, imamlar, devletimizin her alanındaki herkesin, her kişinin; tek kişinin imzasına ve kararına, onun keyfine bırakılmış bir sistemle karşı karşıyayız. Böyle bir ucube sistemin başımıza açacağı belaların tarifsiz olduğunu herkes bilsin ve görsün. Türkiye Cumhuriyeti Devleti milletimize aittir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile milletimiz bilinçli bir şekilde yoksullaştırılmıştır. Türkiye’de korkunç bir servet transferi süreci başlamıştır. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişi, bu sistemle birlikte Robin Hood’un tam zıttı olarak tarihe geçmiştir. Fakirin cebinden alıp bir avuç zenginin cebine koyma meziyeti tam da bugünkü rejimi ve başındaki kişinin yürüttüğü süreci tarihlemektedir. Günahları olanlar korkarlar, ben korkmuyorum. Kimin korktuğunu, kimin rekabetten kaçtığını, kimin bükemediği bileği kırmaya çalıştığını; savcıların, bilirkişilerinin, şerefli Türk yargısının nasıl bir işlere alet edilmeye çalıştığını en iyi milletimiz görüyor ve yaşıyor. Milleti kiracı, kendini ev sahibi zannedenler bir de kendini akıllı, milletimizi akılsız zannedenler çok büyük bir yanılgı içindeler. Milletin ahlakı, bu milletin, bu kadim toplumun cesareti, feraseti bambaşka bir hikâye yazacaktır. Devletin adaletine, devletle millet arasındaki bağı ve geleceğimize saldıranlar işte o milletimizin güçlü bileğini bükemeyeceklerdir.
“Demirtaş niçin hapiste, Can Atalay niçin hapiste”
Kamuoyu burada siyasi tarihimizin demokrasi adına en utanç verici davalarına sahne oluyor ve görüyorlar. Ülkemiz için gerçekten çok kritik bir süreç ciddiyetsizce uygulanıyor. Ben aziz milletimize sesleniyorum. Adalet yoksa, kanunlar uygulanmıyorsa hangi barışı sağlayacağız? Nasıl olacak? Korkuyla, tehditle, çatık kaşla insanlara bakarak mı barışı sağlayacaksınız? Barışı ta okyanus ötesindeki bir ülkeyle mi sağlayacaksınız? Barış ve huzur yoksa hangi berekete kavuşacağız? Bereketin olmadığı yerde milletimiz nasıl refahla buluşacak? Nasıl zenginleşecek? Nasıl adil paylaşacak? Nasıl olacak? Kim yatırım yapacak bu ülkeye? 5 yıldır bu ülke dış yatırımda sıfır çekiyor. Bu şekilde Türkiye’nin huzurlu günlere kavuşması asla olamaz. Silahlar bırakılsın, terör bitsin, her şey çözülsün anlayışıyla bu milleti kandıramazsınız. AİHM kararlarını niye uygulamıyorsunuz? Demirtaş niçin hapiste, Can Atalay niçin hapiste?
“Milletin sandığıyla, kutsal oyuyla derdiniz nedir sizin”
Seçimde alamadığı her yerden millet iradesine niçin çökmeye çalışıyor. Milletin sandığıyla, kutsal oyuyla derdiniz nedir sizin? Belediye başkanlarımız hapiste. Bakın şuraya. Yazık değil mi? Bu milletin oylarıyla derdiniz ne sizin? Haramdır. Haramdır. Haramdır. Milletin iradesine bu şekilde göz koyamazsın, haramdır. Rakipleri, muhalifleri, bileğini bükemediğin vatan evlatlarını niçin hapse atıyorsun? Demokrasi, kardeşlik, dayanışma kelimelerinden ben iyi biliyorum nefret ediyorlar. Ülkemizi kriz, kaos ve istikrarsızlık siyasetiyle yönetmeye çalışıyor, olmaz. Yazık. Kendi ailene yazık ediyor. Sana oy verenlere, bu ülkedeki her insana yazık ediyorsun. Güzel ülkemin çocukları da gençleri de sana inanmıyor. Size de sisteminize de inanmıyor artık. Enerjisi bitmiş, halkla temas kurduğunuz bir an yok. Yıllardır yok. Olamaz. Ne Diyarbakır’daki Kürt gençle konuşabilirsin ne Trakya’daki vatandaşımızla çocukla ne Karadeniz’deki gençle konuşabilirsin, konuşamıyorsun artık. Konuşamazsın, anlamıyorsun çünkü dinlemiyorsun çünkü. Dinlemeyen insan bu ülkeyi yönetemez. Bu ülkeyi yönetecek akıl dinleyecek, anlayacak, sevecek, gözünün içine bakacak.
“Gitme vakti gelmiştir, tek kişilik sistem tıpış tıpış gidecek”
Artık değişme zamanı geldi. Çünkü halkla teması kalmamış bu yöneticilerin yeni nesillerle beraber üretmesi mümkün değildir. Gitme vakti gelmiştir. Millet gelecek bu tek kişilik sistem tıpış tıpış gidecek. Bir avuç muhterisin dönemi bitecek. Bunca hukuksuzluk, ayak oyunu ve hileyle iktidar olmak istemem. Allah korusun. Gözlerine bakmaktan çekinen, her gün korkuyla yaşayan, milletinin arasına çıkamayan bir makam sahibi olmak istemem, Allah korusun istemem. Barış umutlarını kendi iktidarı için yıpratan, kendisini bütün milletinden üstün gören, yalnızca iktidarı için yaşayan bir ruh hâlinden Allah korusun, istemem. İnşallah bu yol değişecek, bu güzergah değişecek, bu ahlâk, bu anlayış değişecek. Sevmek, sevilmek, çocuklarımıza layık olabilmek, gençlerimizle coşabilmek, analarımızın omzuna başına koyup omzuna başını koyup nefes alabilen o güzel nuru yaşayabilmek, gerçekten milletle el ele yürümek bu milletin ruh hâlidir. Önce adalet, önce hürriyet. Ne bu davaları tertipleyenlere ne bu davada ismi geçen bilirkişiye ne o ‘yüzyılın en büyük hukuksuzluğu’nu yürüten bir avuç muhterise ne de bin 100 odalı sarayında millete kumpas planları yapan ucube rejime vereceğimiz en küçük taviz yoktur. Biz namusumuzdan, ahlakımızdan, devlet ve millet için kurduğumuz hayallerden, milletçe yürüdüğümüz bu yoldan asla vazgeçmeyeceğiz sayın hakim. Bu sözler onların kulaklarında hep çınlayacak. O da her şey çok güzel olacak. Hiç endişeniz olmasın.”
Annesine seslenerek ayrıldı
İmamoğlu, duruşma bitince salonundan çıkarken annesi Havva İmamoğlu’na dönerek “Anne öpüyorum seni” dedi ve 12.05’te salondan ayrıldı. Duruşma, 12 Aralık tarihine ertelendi.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***