ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Osmanlı İmparatorluğu’nun efsane ismi Mimar Sinan, üç temel eseriyle hatırlanır: Şehzade Camii, onun çıraklık dönemi; Süleymaniye, kalfalık eseri; Selimiye ise ustalığının zirvesi. Her aşama bir büyümeyi, olgunlaşmayı ve kalıcı bir vizyonu temsil eder. Aradan dört yüzyıldan fazla geçmiş olmasına rağmen bu yapılar hâlâ zarafet ve azametiyle ayakta.
Recep Tayyip Erdoğan da siyasi kariyerini benzer terimlerle anlatmayı sever: çıraklık, kalfalık ve ustalık. Fakat onun inşa ettikleri Sinan’ın mirasına hiç benzemiyor! Erdoğan’ın mimarisi; çürüme, yolsuzluk ve baskı üzerine kurulu bir yapı oldu.
Çıraklıkta inşaat rantını keşfetti
Onun siyasi çıraklığı 1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile başladı. İlk bakışta kendisini pratik sorun çözücüsü olarak sundu; su kesintilerini gideriyor, sokakları temizliyordu. Ancak bu imajın altında kariyerini belirleyecek bir keşif yatıyordu: İnşaat rantlarının, belediye kaynaklarının ve partizan kayırmacılığın iktidarı pekiştirmek için kullanılması.
Sinan’ın Şehzade Camii gençlik zarafetini simgelerken, Erdoğan’ın ilk eseri İstanbul’u betona gömen çıkar ağları oldu.
Para ve güce hakim olma dönemi: Kalfalık
Erdoğan’ın ‘kalfalık dönemi’ 2002’de iktidara gelişiyle başladı. Ekonomik toparlanma ve AB kriterlerini çıpa olarak kullanıp kendi rejimini inşaa etti. Türkiye’nin vesayeti yeneceği, demokratikleşeceği ve AB üyesi olacağı beklentisi hoş bir rüya olarak kaldı.
Bu dönemde otoriterleşmenin hatları iyice belirginleşti. En çarpıcı örnek Aralık 2013’teki yolsuzluk soruşturmalarıydı: Bakanların evlerinde ayakkabı kutularına saklanan milyon dolralar, oğluyla para sıfırlayan bir başbakan ve iktidar için utanç verici detaylar…
Erdoğan’ın Anayasa’ya darbe yaparak kapattırdığı 25 Aralık operasyonunun detayları ise Erdoğan’ın kalfalık döneminin tam bir yolsuzluk düzeni inşaası olduğunu gösterdi. Fakat soruşturmalar kapatıldı, savcılar tasfiye edildi, deliller yok sayıldı.
Havuz Medyası doğuyor!
Aynı yıllarda Erdoğan kritik medya organlarını ele geçirmek için iş insanlarını, devlet ihalelerinden kazandıkları paralarla gazeteler ve televizyonlar satın almaya zorladı. Böylece “Havuz Medyası” doğdu; eleştirel sesler susturuldu. Freedom House ve Sınır Tanımayan Gazeteciler gibi kuruluşlar bu dönemde Türkiye’nin basın özgürlüğü notlarını düşürdü.
Mimar Sinan’ın Süleymaniyesi imparatorluğun ihtişamını temsil ediyordu; Erdoğan’ın kalfalık eseri ise yolsuzluğun kurumsallaşması, hesap verilebilirliğin ölümü ve bağımsız seslerin susturulması oldu.
Ustalık dönemi: Çökme ve mutlak otorite
Erdoğan’ın ustalık dönemi ise çakma 15 Temmuz darbesi ile 2016’dan sonra şekillendi. ‘Olağanüstü hal’ rejiminin gölgesinde yolsuzluk artık gizlenmiyor, doğrudan kurumsallaştırılıyordu. Resmî rakamlara göre 2016-2022 arasında yaklaşık 1.000 şirket KHK’lar yoluyla TMSF’ye devredildi. Bu şirketler 50 milyar doları aşan toplam varlığa sahipti.
Aralarında Boydak, Koza, Kaynak, Naksan ve Dumankaya gibi gibi Türkiye’nin en köklü ve üretken grupları vardı. On binlerce çalışan işsiz bırakıldı, yüz milyarlarca liralık piyasa değeri iktidara yakın sermaye gruplarına aktarıldı.
Mafya figürleri devletin açık ortakları haline geldi; itirafları, siyasetle yeraltı dünyası arasındaki kirli bağları tüm çıplaklığıyla gösterdi. Son günlerin Can Holding operasyonu mafyatik rejimin geldiği yeri göstermesi açısından ibretlikti. Sigara ve petrol kaçakçılığı geçmişi bilinen bir grup bizzat Erdoğan ve Hakan Fidan eliyle büyütüldü. Şimdi de çöküldü. Saray’ın uçana kaçana çökmesi bu dönemin alameti farikası oldu.
Kalıcılığın değil çöküşün mirası
Aynı zamanda ifade özgürlüğünün son kırıntıları da yok edildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmadı, gazeteciler hapiste tutuldu, akademisyenler sürgüne zorlandı. Uluslararası şeffaflık endekslerinde Türkiye en alt sıralara geriledi; Dünya Adalet Projesi’nin hukukun üstünlüğü endeksinde dibe çöktü.
Sinan’ın Selimiye Camii, hâlâ Edirne semalarında insan vizyonunun ve kalıcılığın bir anıtı olarak yükseliyor. Erdoğan’ın ustalık eseri ise ekonomik kriz, bağımsızlığını yitirmiş bir yargı ve mafyatik patronaj ağları tarafından ele geçirilmiş bir siyaset düzeni.
Bu, kalıcılığın değil çöküşün mirasıdır.
Erdoğan bir zamanlar tıpkı Sinan gibi çıraklıktan ustalığa geçtiğini övünerek söylerdi. Ancak tarih onu bir inşacı olarak değil, bir yıkıcı olarak hatırlayacak.
Sinan’ın kubbeleri yüzyıllara meydan okudu; Erdoğan’ın sözde ustalık eseri ise yüzyıllar değil, onyıllar bile dayanamayacak.
Bu, korku ve yolsuzlukla inşa edilmiş kırılgan bir mimari; kendi çürümesinin ağırlığı altında çökmeye mahkûm.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***