NECİP F. BAHADIR | YORUM
Hapishane insanı çürütmez, güçlendirir. Hapishane görmemiş ‘büyük siyasetçi’ yok denecek kadar az. Erdoğan topu topu 4 ay hapis yattı, yıllarca ekmeğini yedi ve yiyor… Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş cumhuriyet tarihinin ‘karizmatik liderleri’ hayatlarının bir bölümünü içeride geçirdi. Demirel’in Zincirbozan’ı günleri nasıl unutulur? Ecevit’in ‘Ulucanlar’ı, Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun Mamak’ı… Erbakan güçlükle ayakta durduğu ömrünün son demlerini bile hapishane tehditi altında yaşadı.
Sadece siyasetçiler mi?
Sanatçılar, yazalarlar, fikir adamları hapishane yüzü görmeyen mi kaldı? Nazım Hikmet hayatının 12 yılını içeride geçirdi. Ve en güzel şiirleri içeride yazdı. Şiirine de ‘Hapis yatacak olana bazı öğütler adını’ koydu. “… keşke demeyeceksin / yaşamakta ayak direyeceksin… belki bahtiyarlık değildir artık / boynunun borcudur fakat / düşmana inat / bir gün fazla yaşamak / yani içeride on yıl, onbeş yıl / daha da fazlası hatta / geçirilmez değil geçirilir / kararmasın yeter ki / sol memenin altındaki cevahir…”.
Necip Fazıl’ın ‘Zindandan Mehmed’e Mektup…’ şiiri Nazım’dan geri kalır mı? Ya içerisini anlattığı bir mahpusun psikolojisini resmettiği ‘Cinnet Mustatili’, Rus romanlarının tadını vermez mi insana? Zindan insana hep umut aşılar. ‘Umutsuzluk yoktur’ içeride… Bunu da en iyi şair dile getirir; “Mehmed’im sevinin başlar yüksekte / ölsek de sevinin, eve dönsek de / sanma bu tekerlek kalır tümsekte / yarın elbet bizim, elbet bizimdir / gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir!”. Bir gün akşam akşam mahpusluk da biter, demir kapı açılır, özgürlük güneşi içeri dolar…
Malcolm X bir hırsız olarak girdiği hapishaneden ‘siyasi önder’ olarak çıktı. İçerisi hayatını değiştirdi. Onun için Malcolm X hapishaneler için “Üniversiteden sonra en iyi eğitim yerleridir” der. Öyle zaman olur ki zindanlar, dört duvarın arası bin odalı saraydan daha hayırlıdır. Hayır, mahpusluğa övgü düzmüyor, içerisi istenmez ama başa gelince de aslanlar gibi hakkı verilir. Ve bir ‘medreseye’ dönüştürülür. Atıf Yusuf peygambere… Sevginin kurbanı bir peygamber… Babası çok sevdi, kuyuyu boyları, Züleyha sevdi zindana atıldı. İçeriden ‘sultan’ olarak çıktı.
Ecevit ve Demirel de cezaevinde yattı…
Silivri mahpusu Ekrem İmamoğlu’nun sahte diploma duruşmasındaki ifadelerini okudum. Oradaki bir cümle dikkatimi çekti, not aldım. Dedi ki, “Evet, ben hâlâ sevgi pıtırcığıyım. Ben 12 metrekarede öyle özgürüm ki, o (Erdoğan’ı kast ediyor) Saray’ında çatlasın…”.
Öyle laf olsun diye söylenmiş bir söz değil bu… Yaşayan bilir. Kim bilir uzayan gecelerde kaç kez beyninin kıvrımlarında döndü dolaştı, damıtıldı ve dokunaklı bir cümleye dönüştü. İnsan masum olmaya görsün küçücük bir hücreyi bile saraya dönüştürüverir. Ya suçlu olan… Odalara sığmaz. Koca Saray karanlık bir zindan olur.
Sahte diploma davasında İmamoğlu o kadar haklı ki… Masumiyetini görmemek için ‘AKperest’ veya AKP’ye iman etmiş ‘Erdoğan’ın mümini’ olmak lazım. Dünya hukuk ve siyaset tarihi 35 yıl sonra iptal edilen diploma olayına tanık oldu. Nedeni de belli… 35 yıl geçerli olan diploma aradan geçen bu kadar uzun süre sonra niçin iptal edilir? İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığını engellemek için… Çünkü diploma adaylığın olmazsa olmaz şartlarından… Erdoğan kendi diplomasının varlığını ispatlayabildi mi? Hayır, ama rakibini ekarte etmek için ‘diplomasından’ vurdu. Bunu ancak ‘diploma özürlü’ biri yapar.
Sultanlık güçte değil haklı olmaktadır. Hak sahibi sultandır. Masum konuşur, mazlum haykırır. Suçlu sadece sesini yükseltir. Ben İmamoğlu’nun sesinde masumiyetini ve mazlumluğunu gördüm. O cümlenin altı boş değil. Başka türlü 12 metrekarede insan kendisini ‘özgür hissedemez’. Suçluluğun vicdanı daraltan, insanı ağırlaştıran tarafı vardır. İmamoğlu öyle özgür ki… Sınırı yok. Artık ‘12 metrekarenin’ ne önemi var. Hücre genişler, duvarlar yıkılır, insan bir kuş ve kelebek gibi kanatlanır, diyar diyar uçar. Beden hükmünü yitirir. İmamoğlu’nu anlıyorum.
Manifesto niteliğinde bir savunma yaptı. ‘Duruşmalar ekranlardan yayınlansın’ talebi boşuna değilmiş. Keşke tüm ülke duyabilseydi. “Bu iddianameyi bir sonraki seçimde kendisini yeneceğini bildiği kişi yazdırdı. Bu davanın varlığı bile yüzkarasıdır…” dedi.
Gerçeğin herkes farkında… Bu bir hukuk davası değil. Bir üniversite geçişinin 35 yıl sonrası davası mı olur? Nerede görülmüş böyle bir rezalet? 31 Mart Erdoğan’ın öylesine korkuttu ki, ne yaptığının farkında değil. Bu davalar korkunun eseri. Hukuk davalarına siyasetin gölgesi çok düştü fakat bu kadar kaba ve banalını tarih ve kader ilk kez gördü. Bu siyasi taktik falan değil.
Erdoğan, savaş sanatı üstadı Çinli filozof Sun Tzu’nun, “Eğer düşmanınızı yenemiyorsanız kazanmasına engel olacaksınız…” stratejisini falan uyguluyor değil. Yaptığı Türk tipi siyasete de uymuyor. Kendi tarzı bu… Adı veya partisiyle anılacak… Sandıkta baş edemeyeceğini gördüğü rakiplerini hukuk yoluyla yıpratma hizaya getirme çabası… Sonuç verir mi? Benzerleri denendi. Bizzat kendisi netice vermediğinin kanıtı… Önü kesildi, siyasetten men edildi. Sonuç ortada değil mi? Yahu insan kendi başına gelenlerden de mi ders çıkarmaz? Bu kadar körlük…
Yazıya otururken hedefim CHP kurultayını yazmaktı. İmamoğlu’nun cümlesi sadece girişi zenginleştirmek içindi. Fakat hapishane bahse açılınca kendimi tutamadım. Yazı farklı yöne evrildi.
‘Kırmızı Pazartesi’ bir romandı. Marquez’in dünya çapında bilinen romanı… Fakat Türkiye’de gerçek olacak gibi… ‘İspanya’da romanı yazıldı, Türkiye’de yaşandı…’ dense yeri.
Yargı CHP kurultayı hakkındaki kararını verecek. İptal kararını Özgür Özel yönetiminin bile kabullendiğini söylemek yanlış olmaz. Kemal Kılıçdaroğlu pusuya yattı. Geri dönüş için beklemeye başladı. Kurultay iptalinin sadece CHP yönetimini değil siyaseti de kökten etkileyeceği ortada. Bu sancı AKP ve Erdoğan’ın hiç murat etmediği iktidarlarını alabora edecek ‘siyasi doğumlara’ neden olur.
Siyaset öyle ya da böyle yoluna girer… Nehirler yataklarına ebediyyen küskün kalamaz. Su akar akar mecrasını bulur… Bir gün güneş 12 metrekare hücrelerinde yaşayan ‘özgür adamlar’ için de doğar. Sarayını ve kendisini zindana çevirenler ise bu alemden bedbaht olarak göçer giderler…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***