BÜLENT KORUCU | YORUM
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin lokomotifliğinde yürüyen sürece henüz isim bulunamadı. Barış, kardeşlik, çözüm diyenler yanında sadece ‘süreç’le yetinip minder kenarında bekleyenler çoğunlukta. ‘Adı konulmamış bir pazarlık süreci’ de fena sayılmaz aslında.
Cumhur İttifakı iktidarının devamı için AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın dördüncü kez seçilmesi şart. Bunun için gerekirse bütün CHP’lileri tutuklayacaklar lakin o da yetmiyor. Aranan payanda ilan edildi: DEM Parti. AKP’ye biat edenler hariç bütün Kürtleri ‘terörist’, onlarla selamlaşanları da ‘destekçi’ olarak kodlayan iktidar, bir anda tam tersini söylemeye başladı.
Yeni süreç dış konjonktürün mü dayatması yoksa iktidara hayat öpücüğü arayışının mecburi istikameti mi? Galiba ikincisi daha baskın.
Erdoğan’ın ilan ettiği AKP-MHP- DEM ortaklığında iki eski ortağın ne kazanacağı aşikar. AKP, parayı/ihaleleri; MHP, kadroları götürecek. Özelde DEM, genelde ise Kürtler ne kazanacak? Mesela kısaca ‘devlet’ dediğimiz merkezi yönetim kadrolarında MHP gibi DEM’in de kontenjanı olacak mı? Yoksa zaten bileklerin hakkıyla kazandıkları, gasp edilen belediyelerin iade edilmesiyle mi yetinecekler?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birlikte yol yürümekten anladığı net: Ya benimsin ya kara toprağın! Bahçeli’nin pozisyonu çok net; DEM de aynı şekilde desteğini açık ve net biçimde gösterecek mi? Bu soru aslında iki uçlu soru; zira onların MHP’den farklı olarak sadece Erdoğan’ı memnun etmesi yetmiyor. Seçmeni ürkütmeden ve bir şeyler alabildiğine ikna ederek yürümeleri gerekiyor.
Yeni döneme Kürtler, eskiye nazaran biraz pragmatik yaklaşıyor ve kendi kazanımlarını ülkenin genel düzelmesinin önüne koyuyor. “Demokrasinin bedelini niye hep biz ödüyoruz!” itirazları haksız sayılmaz. Fakat onlara özel demokrasi paketi ve hukuk ancak sözlü talimatla gerçekleşir; bunun kalıcı ve güvenceli bir düzelme olmayacağı ortada.
Daha önce negatif ayrımcılık mağduru olan kitlenin, şimdi küçük jestler ve sağlam kazığa bağlanmamış pozitif ayrımcılıkla tatmin edilmesi kolay olmayacak.
15 Temmuz rejimi, Anayasa ve diğer kanunları kendini ayakta tutacak aparat şeklinde görüyor. Dolaylı af niteliğindeki infaz kanunlarından hep Cemaat mensuplarıyla birlikte Kürtleri de kapsam dışında bıraktı. Şimdi de aynı ayrımcı tutumu sürdürecekler. Değişen sadece Kürtlerin yerini CHP’nin almış olması. DEM’den boşalan alana CHP’yi monte edecekler ama ana muhalefetin büyüklüğü senaryoyu bozuyor.
Erdoğan’ın hedefi yüzde 15’lik bir CHP ve bunu gerçekleştirmek için Cumhuriyet Gazetesi’ne yaptığı stratejiyi uyguluyor. Mevcut yönetimi yargı sopasıyla sindirirken, saha kenarında bekleyen eski tüfekleri gazetenin başına getirmişti. Akın Atalay’ın yerine Alev Çoşkun’un geçirilişini hatırlayın… Kurultay davası sonunda Kemal Kılıçdaroğlu, Özgür Özel’in koltuğuna oturduğunda operasyon tamamlanacak. Parti bölünecek ya da iç çatışmalara odaklanacak. Her halükarda küçülecek.
Muhalefet sıralarında oturan sağ partileri parçalamak, onlardan transfer yapmak çocuk oyuncağı. Dün Gelecek Partisi’nden iki önemli kurucu milletvekili istifa etti. İsa Mesih Şahin ve Selim Temurci, AKP’ye geçtiğinde kimse şaşırmayacak. ‘Terörsüz Türkiye’ diye sunulan projenin aslında muhalefetsiz Türkiye’yi amaçladığı belirginleşiyor. CHP’nin yediği meydan dayağının yegane sebebi bu.
“Neden hep zor işler bize kalıyor!” diye itiraz etse de son noktayı yine Kürtler koyacak. Onlardan beklenen yalnızca Cumhur İttifakı’yla mahçup birliktelik değil, CHP’nin yargı eliyle budanmasına itiraz etmemek. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi, “Anayasa ve demokrasiye aykırı ama bağrımıza taş basacağız!” derler mi?
Bekleyip göreceğiz…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***