NECİP F. BAHADIR | YORUM
‘Bir fotoğraf var zamanın durduğu’ diyeceğim ama AKP’nin devri iktidarını anlatan o kadar çok görüntü yaşandı ki… Eskiden tek-tük rastlanırdı ve bir fotoğraf karesi bir dönemi özetleyiverirdi. AKP’nin ‘zulüm arşivi’ kütüphanelere sığmayacak kadar fazla, bilgisayarların hafızalarını dolduracak kadar çok. Her biri birbirinden özel, anlamlı ve de dokunaklı. İleride kitaplara, belgesellere konu olacak.
Son görüntü karşısında yüreğin sızlaması, gözlerin nemlenmesi için ‘insan olmak’ kafi. ‘Canlı’ mı deseydim acaba? En vahşi hayvanların bile vahşeti karnı doyuncaya kadar… Belgesellerde görmüşsünüzdür; ceylanların yavrularıyla oynayan aslanları… Ülkenin göğüne yükselen anaların, çocukların hatta babaların ‘ahh’ları, çığlıkları o kadar arttı ki… AKP ‘analar ağlamasın’ diyerek iktidara geldi fakat babaları dahi ağlattı!
Hastanenin önünde bir ana… O yanık türküdeki gibi;
“Mezarımı kazın bayıra, düze / Anam o düze / Yönüne çevirin sıladan yüze / Ana oy yüze…”
İçeride mahkumlar koğuşunda bir evlat… Gözü birinci kattaki odanın camında. Bir gölge halinde oğlunun silüeti beliriyor. Belli ki evladı kelepçeli… Ve başında jandarma bekliyor… Dışarı bakmak yasak… El kol hareketi yapmak suç… Biliyor aşağıda anasının olduğunu… Ama pencereye yaklaşamaz… Emir büyük yerden… Jandarma erine kalsa göz yumacak, görmezden gelecek… İnsani jestin sırası değil!
Daha ağır vakalar var tabii ki… Yıllardır sıcak soğuk, yağmur kar demeden Adalet Bakanlığı önünde bekleyen bir başka anayı hatırlıyorum. Tek talebi ‘adalet’… Duruşu, oturuşu bir çığlık… “Oğlum masum!” diye haykırıyor. Ne duyan var, ne sesine cevap veren… Birkaç duyarlı vatandaş dışında selam vereni yok. Özgür Özel oraya kadar geldi de diğeri anaya hal hatır sordu gitti, 10 metre ‘ötedekini’ görmezden, duymazdan geldi. Çünkü o bir ‘öteki’… “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya…”
Öteki analar, öteki çocuklar, öteki mahkumlar… ‘Öteki’ hiç bu kadar kalabalık olmamıştı. AKP iktidarı milyonları ‘ötekileştirmekte’ bir sakınca görmedi. Aslında kendisi de bir ötekiydi. İktidara gelince ‘ev zencisi’ oluverdi ve zulümde efendilerini geçti. 28 Şubat’lar bile hafif kaldı. Abdullah Gül’ün eşi Hayrunnisa Gül’e, “Biz bunları 28 Şubat da yaşamamıştık!” dedirttirebildi.
Sadece o değil… Yerlerde sürüklenen başörtülü kızlar, öğrenciler de “Yaşadıklarımız 28 Şubat’tan beter!” dedi.
15 Temmuz’dan sonra 390 bin kişi gözaltına alınmış. Sanırsınız ki darbeyle mücadele… Hayır, bunların çok azı asker… Hangi darbe döneminde bu kadar çok takibat ve tutuklama oldu? Yargı, siyasi iktidarın/gücün bu denli emrine girdi. 27 Mayıs’ta da, 12 Eylül’de de zulüm ve işkence mahkemeye çıkıncaya kadardı. Dönemin ağır şartlarına rağmen hukuk işler, kanunların gereği yapılırdı. Yasalar zulmün kılıcına dönüşmezdi.
AKP’nin devri iktidarında ‘ötekiler’ acılarını kendi içlerinde yaşadı. Yaralarını kendileri sardı. Yaşaran ve nemlenen gözlerini kendileri sildi. Gören, duyan birileri yoktu çünkü. Çığlık ve feryatlar zindan, mahkeme ve evlerin duvarlardan geri geldi. O duvarların dili olsa da konuşsa…
“Haberin var mı taş duvar / Demir kapı, kör pencere / Yastığım, ranzan zincirim / Uğruna ölümlere gidip geldiğim / Zulamdaki mahzun resim / Haberin var mı?”
Artık taş duvar yok, ses geçirmez beton var.
Biliyorum, ‘acıları yarıştırmak’ doğru değil. Her yaşanan acı özel ve biricik… Sadece yıllardır hüküm süren zulüm ve adaletsizliği yeni fark edenlere dikkat çekiyorum. “Dur!” denmediği için kötülük sıradanlaştı. Ve ‘ötekini’ aştı her yere uzandı. Bu topraklarda nereden çıktıysa, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!” veya “Her koyun kendi bacağından asılır!” diye atasözleri var.
Ben masumun, mazlumun rengine, siyasi çizgisine bakan alçaklardan değilim. Tolstoy’a kulak veriyorum; “Acı duyabiliyorsan canlısın, başkasının acısını duyabiliyorsan insansın.”
Fırsat ve imkan buldukça hedefi kim olursa olsun zulme dikkat çekmeye çalışıyorum.
O hastanenin önündeki ananın acısını ta yüreğimde hissettim. Çığlığı hala kulaklarımda… Ne diyordu; “Çok çaresizim. Oğlumun elimden kayıp gitmesini istemiyorum. Ben anneyim, çocuğumun eriyip gitmesine dayanamıyorum. Oğlum hasta, feryadımı duyun. Aklımı kaybetmek üzereyim…”
Yüreği parça parça, bağrı delik deşik bir ana… Sözleri ‘devlet büyüklerineydi’ fakat bu ses ülkenin dört bir yanında yankılandı. Neredeyse girmediği hane kalmadı. Devletin katına çıkar mı? Pek sanmıyorum. Bilmem kaç odalı Saray’ın duvarlarına çarpıp geri döner. Hep yaşandığı gibi…
Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık’ın annesi bu… Yolsuzluk iddiasıyla gözaltına alınan ve ardından tutuklananlar arasında oğlu da vardı. Sağlık sorunlarıyla boğuşuyordu. İçeride durumu kötüleşti. Bir kaç kez acile kaldırıldı. Her defasında bileklerine kelepçe takıldı ve koğuşuna geri getirildi. İstanbul’dan İzmir’e sürüldü. Adlı Tıp sağlığında bir sorun görmedi. Tekrar tekrar tetkiklere soktu. Yaşayan bilir, o havasız oksijeni kıt araçlarda hastaneye gelip gidişler bile insanı hasta etmeye yeter.
Murat Çalık’ın ‘hayati riski’ var. Durumu kritik… Annesinin ciğerlerinden sökülüp gelen feryadı boşuna değil. AKP’nin içinden vicdanını henüz bütün bütün yitirmemiş bir kaç kişi tepki gösterse de iktidardan herhangi bir ses yok. Yukarıdan bir işaret gelmediği sürece sağlık raporlarının bir hükmü olmaz. Adli Tıp, yargı falan hikaye… Tahliye Ankara’nın bir sinyaline bakar. Şu ana kadar o işaret verilmiş değil. O görüntülerin etkisiyle Çalık’ın katı değiştirildi. O kadar…
AKP merhamet ve acıma duygularından tamamen yoksun… Akıl ve vicdan ara ki bulasın.
Erdoğan’ın kapısını çok çalan oldu, şikayet için. Heyetler gitti geldi. Hiçbiri işe yaramadı. Daha derdini anlatamadan, “Acırsanız acınacak duruma düşersiniz…” duvarına çarptı. Zulmün bu cümleden daha iyi itirafı olabilir mi? Acınacak duruma düşmemek için acımayın, vurun, kırın, zulmedin…
Firavun’un zihniyeti değil mi bu?
Dünya döndükçe o anaların ve çocukların feryatları unutulmayacak. Anaları ağlatan iktidarların sonu hep felaket olmuştur. AKP de iflah olmaz gayrı. Hastanenin önündeki o ananın fotoğrafı tarihin hafızasına kazındı. AKP’li Şamil Tayyar parti yönetimini uyarırken, “Ahiret var…” diye mesaj paylaştı. ‘Ahiret var’ doğru fakat dünya da var… ‘Hesap vakti’ elbette gelir bir gün…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***