AHMET KURUCAN | YORUM
O çukur bir semboldür artık. Foseptik çukuruna düşen bir kedi, birkaç küçük çocuğun gayretiyle hayata döndü. Yüzbinlerce insan da sosyal medyada paylaşılan kurtarma videosunu izledi, paylaştı, yüreği kabardı.
Aynı günlerde başka çocuklar da bir çukura düştü. Ama bu kez kurtaran olmadı. Çünkü çukurun adı foseptik değil, “mahkeme salonu” idi. Ve o ‘yargı çukuruna’ düşen çocuklar, bir kedi kadar bile haber değeri taşımıyordı.
***
15 Temmuz günü 10 yaşından olan çocuklara şu soruyor soruluyor: “15 Temmuz’da ne yapıyordunuz?”
Allah insaf versin! Anladık, merhametiniz yok, kalbiniz yok, vicdanınız yok da aklınız da mı yok? Muhakame ve mukayese yeteneğinizde mi yok? Ben cevap vereyim onlar yerine: Hiçbir şey yapmamışlardı! Çünkü çocuktular. Ama bu ülkede artık “bir şey yapmamış olmak” da suç sayılıyor.
***
O mahkeme başkanı, duruşmaya katılmadığı için mahkeme salonunda yokmuş. Mazeret bildirmiş, izin almış. Vicdanı da izinliydi muhtemelen. Eğer o başkanın bir kedi için foseptik çukuruna giren çocuk kadar vicdanı olsaydı, o gün vazifesinin başında olurdu.
Haydi diyelim ki o izinli, yerine bakan hakim 15 Temmuz günü 10 yaşından olan çocuklara, “15 Temmuz’da ne yapıyordun?” sorusunun sorulmasına karşı ne dedi? Nasıl bir tepki verdi?
Evet, maalasef mahkeme salonları iktidarın gücünü gösterdiği tiyatro salonları haline döndü. Hem de yıllardır. Güya kanun adamları da bunların kullanışlı aparatları oldu.
Evet, kimse kusura bakmasın, Türkiye’de yargı siyasetin emrinde sadece bir kukla. İktidarın gösterdiği yöne bakan hâkimler, vicdanını emekliye ayırmış savcılar, yürütmenin gölgesinde karar yazan istinaf heyetleri, iktidarın gönlünü hoş tutan Yargıtay dairesi üyeleri, ve temel hak ve özgürlükleri korumakla görevliyken artık siyasi konjonktüre göre eğilip bükülen, bozuk saat misali verdiği kararların yerel mahkemeler tarafından uygulanmaması karşısında hic bir şey yapamayan aciz bir Anayasa Mahkemesi.
Hepsi bir bütün olarak, hukuku devre dışı bırakmanın değil, hukuku bir silaha dönüştürmenin aktörleri hâline geldiler. Yazıklar olsun hepsine.
***
Bu yazı bir çağrı değil.
Bu yazı bir feryat da değil.
Bu yazı, bir kayıttır.
Çünkü adaletin işlemediği zamanlarda, en büyük görev ‘şahitlik’ etmektir. Tarih şahittir, gelecek nesiller şahit olacaktır.
Bir kediye gösterilen insani refleksin, gencecik kızlarımıza gösterilmemesinin ne anlama geldiğini vicdan terazisi tartacaktır. Ve zamanı geldiğinde tarih şöyle yazacaktır: “Bir zamanlar bu ülkede küçük çocuklara, “15 Temmuz’da ne yapıyordun?” diye sorulmuştu. Bowling oynamak, sinemaya gitmek, online yemek siparişi vermek, evde birlikte ders çalışmak, hatta namaz kılmak, Kur’an okumak suç sayılmıştı. Annesine sarılıp hüngür hüngür ağlayan bir çocuk, tarihin göğsüne yaslanmak zorunda bırakılmıştı.
Devam edecek tarih yazmaya: “Ve o gün, toplumun kahir ekseriyeti susmuştu. ‘İktidarın köpeği’ haline gelen yargı, masum insanları hukukta hiç bir karşılığı olmayan ‘irtibat/iltisak’ gerekçesiyle tutukluyordu. Barolar susmuştu, zulmü görmezden geliyordu. Havuz medyası bu haberi görmemiş, halkın bazı kesimleri Twitter’da bir iki cümleyle öfkesini boşaltmış ve sonra hayatına devam etmişti.”
***
Ey hâkimler!
Siz bu çocuklara adalet dağıtamadınız. Siz bu çocuklara “adaletsizliğin şahidi” oldunuz.
Ey medya!
Siz, foseptik çukuruna düşen kedi kadar değerli görmediniz bu kızları!
Ey toplum!
Bir kedi için seferber olan yüreğinizi, üç çocuğun adalet çığlığına kapattınız.
Ama biz yazıyoruz. Not düşüyoruz. Belki sonuç değişmeyecek. Ama biz susarsak, o çukur daha da derinleşecek.
Biz, adaletin öldüğü günleri kayda geçiriyoruz.
Belki bir gün yeniden dirilir diye…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***