İsrail’e göre, İran nükleer silah geliştirme programında artık nihai hedefe çok yaklaştı ve nükleer silah yapımının eşiğine geldi. İsrail, İran’a yönelik son askerî saldırılarla bu programa darbe vurmayı hedefliyor. İran rejiminin muhtelif zamanlarda yaptığı “İsrail’i yok etme” hedefine yönelik açıklamalar nedeniyle İsrail, nükleer programı kendisi için mutlak bir varoluşsal tehdit olarak değerlendiriyor.
Tahran, nükleer programının sadece sivil amaçlar taşıdığını öne sürse de uluslararası toplumun büyük bir kesimi bunda askerî potansiyel de görüyor. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, Pazar günü yaptığı açıklamada, İran’ın nükleer programını İsrail ve Avrupa için “varoluşsal bir tehdit” olarak tanımladı, ancak en iyi çözümün diplomasi olduğunu vurguladı. Almanya Dışişleri Bakanı Wadephul da Cumartesi akşamı, Berlin, Paris ve Londra’nın Tahran ile müzakereye hazır olduğunu ve gerilimi azaltmak istediklerini belirtti. Wadephul’a göre bunun ön şartı ise İran’ın nükleer silah programından vazgeçmeye hazır olduğunu göstermesi.
İran’ın nükleer programı ne kadar ilerledi?
Sivil nükleer programlar, elektrik üretimi amacıyla nükleer santraller inşa etmeyi hedefler. Askerî programlarda ise nükleer başlıklar, yani atom bombaları geliştirilir. İran rejimi, nükleer programının yalnızca sivil nitelikte olduğunu savunuyor. Batılı istihbarat servisleri ve nükleer geliştirme uzmanlarının büyük çoğunluğu da İran’ın “henüz nükleer silah üretmediği” konusunda hemfikir.
Ancak endişeleri tetikleyen en önemli husus, İran’ın uranyum zenginleştirme oranları. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na (UAEK) göre İran, yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş 400 kilogramdan fazla uranyum biriktirdi. Bu oran, sivil enerji üretimi için gerekli olanın çok üzerinde. Üstelik, silah üretimine uygun seviyeye oldukça yakın. Bu 400 kilogramlık miktar, yüzde 90’a çıkarıldığında yaklaşık on nükleer silah için yeterli oluyor.
Aşırılıkla Mücadele Projesi (Counter Extremism Project) güvenlik uzmanı Hans Jakob Schindler DW’ye verdiği demeçte şu değerlendirmeyi yapıyor: “Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na göre İran, zenginleştirmeyi yüzde 60’a çıkardı ve füze denemelerini de artırdı. Bu, Tahran yönetiminin ABD karşısında pazarlık gücünü artırma girişimi olarak da yorumlanabilir. Ama aynı zamanda İran’ın, nükleer silah üretimine doğru çok hızlı ilerlediği şeklinde de görülebilir.”
İran’ın nükleer programı konusunda ABD ile yürütülen müzakereler, mevcut gerginlik nedeniyle askıya alınmış durumda.
Şu an için İran’ın uranyumu yüzde 90’a kadar zenginleştirdiğine dair kanıt bulunmuyor. Ancak uzmanlar, ülkenin mevcut stokları ve teknik kapasitesiyle bu eşiğe hızla ulaşabileceği konusunda uyarıyor. İsrail’in saldırısından sadece birkaç gün önce İran, yeni bir uranyum zenginleştirme tesisini devreye alacağını duyurmuştu.
Ancak zenginleştirilmiş uranyum, tek başına bir atom bombası anlamına gelmiyor. İran’ın ayrıca çalışır durumda bir nükleer başlık ve bunu hedefe taşıyacak bir füze geliştirmesi gerekiyor.
İsrail’in saldırıları İran’a ne kadar zarar verdi?
İsrail’in saldırılarında hem nükleer tesisler hem de nükleer programda görevli askerî liderler ve bilim insanları hedef alındı. Uydu görüntüleri, Natanz ve İsfahan’daki iki önemli araştırma ve zenginleştirme tesisinde çeşitli seviyelerde tahribat olduğunu gösteriyor. UAEK, her iki tesiste de hasar meydana geldiğini doğruladı. Ancak tahribatın kesin boyutu ve İran’ın bu zararları ne kadar sürede giderebileceği, belirsizliğini koruyor.
Viyana Barış İnşası ve Çatışma Yönetimi Enstitüsü’nden İran uzmanı Walter Posch, DW’ye yaptığı analizde, saldırıların İran açısından genel olarak “ciddi” etkileri olduğunu söylüyor: “Öldürülen generallerden daha önemli olanlar, nükleer bilim insanlarıdır. Onlar, programı başından beri takip etti ve tüm bilimsel ve kurumsal bilgiye sahipti. Nükleer geliştirme programında kilit rol oynuyorlardı. Bu kadar yüksek bilgi ve uygulama seviyesindeki kayıplar, İran için ağır bir darbe.”
İsrail’in saldırılarında sadece nükleer tesisler ve nükleer uzmanlar değil, aynı zamanda füze üsleri ve yakıt depoları da hedef alındı.
İran neden bir nükleer programa sahip?
İran’ın nükleer programı, 1950’li yıllarda Batı yanlısı yönetim döneminde, ABD’nin yardımıyla ve sivil amaçlarla başladı. 1979’daki İran İslam Devrimi sonrası, radikal dinci ve Batı karşıtı bir rejimin iktidara gelmesiyle birlikte, Tahran’ın nükleer programını askerî amaçlarla da kullanabileceği yönündeki endişeler arttı.
Uluslararası denetçiler, 2002 yılında Natanz’daki tesiste yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum tespit etti ve bunu uluslararası yaptırımlar izledi.
2015 yılında İran, ABD ve diğer Batılı ülkelerle Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) olarak bilinen tarihî bir nükleer anlaşmaya vardı. Bu anlaşma, İran’ın nükleer programını sınırlıyor ve sıkı denetimler karşılığında yaptırımların gevşetilmesini öngörüyordu.
Ancak ABD Başkanı Donald Trump, ilk başkanlık döneminde, 2018 yılında bu anlaşmadan çekildi. Trump, anlaşmanın süre sınırlamaları içerdiğini ve İran’ın balistik füze programını kapsamadığını eleştirdi. ABD, İran’a yönelik geniş çaplı yeni yaptırımlar uygulamaya başladı.
Buna karşılık İran da anlaşmadaki taahhütlerini adım adım geri çekti ve uranyum zenginleştirme oranını 2015 anlaşmasında belirlenen yüzde 3,67 sınırının oldukça üzerine çıkardı.
Trump’ın ikinci başkanlık döneminden bu yana, Washington ile Tahran arasında yeni bir anlaşma için temaslar yeniden başladı. Her iki tarafın resmî temsilcilerinin, hafta sonunda Umman’da bir araya gelmesi planlanıyordu. Ancak mevcut kriz nedeniyle bu toplantı iptal edildi.
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***