NECİP F. BAHADIR | YORUM
Başlık yanıltmasın, siyasi görüşlerini değil, hastalığı sonrası ‘aktif mesaiye’ başlamasını kastediyorum. Devlet Bahçeli, sabah saatlerinde Meclis’e geldi. Aracından güçlükle indi, parti yöneticilerinin arasında küçük adımlarla yürüdü. Ve asansörle odasına çıktı. MHP-DEM görüşmesine katıldı. DEM heyetini karşılamak için kapısının önüne çıktı, bir süre ‘sessizce’ bekledi. Görüşme 40 dakika sürdü. Erdoğan zirvesinden daha uzun.
Evinde Erdoğan’ı da ağırlaşmıştı, fakat asıl mesaiye bu görüşmeyle başladığını söyleyebiliriz. Grup günüydü, kürsüye çıkmadı. ‘Bayram sonrasına’ randevu verdi. Öğleden sonra bir programda konuşma yapacaktı. Belli ki bir günde ‘iki konuşma’ fazla geldi. Enerjisi ve eforu iki konuşmaya yetecek kadar değildi henüz. Normal, çünkü çok ağır operasyon geçirdi.
Ki hala kamuoyu sağlığıyla ilgili bilgi sahibi değil. ‘Kalçasını kırdığı’ iddiası doğru muydu? Yalanlanmadı. Özellikle yaşlılarda ‘kalça kırığı’ hayati risk taşır. Tıp öyle söylüyor. Kalp sorunu ne derece düzeldi? Tam mesai yapabilecek mi? Ne doktorlarından açıklama var ne partiden…
Devlet Bahçeli sıradan bir isim değil. Sağlığı, onun ‘özel hayatı’ olamaz. Geneli ilgilendiriyor.
Herhangi bir bilgilendirme olmayınca biz ancak görüntülere bakarak yorum yapabiliyoruz. Böylesi de ilk kez yaşanıyor. Bir siyasetçinin sağlığının neden ‘sır’ olur, anlamak zor. Sadece Bahçeli olsa neyse, Erdoğan için de benzer durum var. Kulislerde her türlü komplo teorisi dolaşmasına rağmen ne Bahçeli, ne Erdoğan hakkında ‘tatmin edici’ bilgi paylaşılmakta.
İktidar somut bir adım atacak mı?
Sağlık bir yana DEM görüşmesine ilişkin bile MHP’den açıklama yok. DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan konuştu, bazı ipuçları verdi. “Verimli bir görüşme oldu. İstişarelerimiz bundan sonra da devam edecek. MHP’nin de kendi teşkilatına ve tabanına süreci anlatmak için çaba gösterdiğini görüyoruz.” dedi. ‘Verim’den kasıt ne acaba? İktidar somut bir adım atacak mı? Bahçeli bu yönde işaret vermiş olabilir mi? Tabii asıl muhatap Erdoğan…
Devlet Bahçeli geçen hafta ‘somut önerilerde’ bulundu. “Meclis’te 100 kişilik komisyon kurulmalı!” dedi. Erdoğan, ortağının teklifini önemsemedi. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş oralı bile olmadı. Görüşmenin söylendiği gibi verimli olabilmesi için ‘somut adımlar’ içermesi gerekmez mi? Bahçeli doğrudan iktidar değil fakat sürecin mimarı. Erdoğan’ı ikna edecek olan o. Yine de soru işaretlerine rağmen Bahçeli’nin katılımıyla gerçekleşen ‘görüşme fotoğrafı’ süreci besleyen görüntülerden biri diyelim.
27 Mayıs sadece darbenin yıldönümü değil, ‘ülkücü şehirleri anma günü’ aynı zamanda. Neden 27 Mayıs? 1980 öncesi hükümetlerde bakanlık da yapan MHP’li Gün Sazak’ın öldürüldüğü gün. Bahçeli’nin önerisiyle 27 Mayıs tarihi belirlendi ve ülkücü şehitler için Ankara’da her bir şehidin isminin bulunduğu anıtın yer aldığı bir mekan oluşturuldu. Dün duyurulan Bahçeli’nin ‘ses vereceği’ program burada olacaktı.
Devlet Bahçeli, Meclis’ten buraya geldi, kameraların karşısına geçti. Ve konuşmaya başladı. Peki sesi nasıldı? Eğer görüntü olmasa, “Bu ses Bahçeli’nin denebilir mi?” Şüpheliyim ben. Ses renginden tınılar vardı. Fakat rahatsızlığı sesine da yansımıştı. Kelimeleri telaffuz ederken zorlandı, epey çapaklı konuştu. Sesi ve konuşması tek düze ve monotondu. Sesini hiç dalgalandırmadı, yükseltmedi. Konuşur gibi değil de bir metni okur gibiydi.
Kime mesaj veriyor?
MHP lideri, Yunus Emre’den anlamlı bir şiir okudu; “Olsun be aldırma, Yaradan yardır / Sanma ki zalimin ettiği kardır / Mazlumun ahı, indirir şahı / Her şeyin bir vakti vardır…”
Mesajı kimeydi, özel bir manası var mıydı? Yoksa sadece retorikten mi ibaretti? Hayır, ‘Erdoğan’a örtülü mesaj gönderdi’ demek istemiyorum. Fakat bu şiirin üzerine en iyi oturduğu isim de Erdoğan…
Ve herkes bunu bilir. ‘Zalim, mazlumun ahı, indirir şahı’ gibi kelime ve kavramlar iktidar sözcülerinin ağzında iğreti durmuyor mu? Aylar sonra kameraların karşısına geçen Bahçeli’nin bu şiiri okuması manidar…
‘Her şeyin bir vakti vardır’ derken ise neyi kastettiğini söyledi; “Gerçekten her şeyin bir vakti vardır. O vakit hızla yaklaşmaktadır. O vakit Türkiye Yüzyılıyla simgelenmekte, yeni bir milli birlik ve kardeşlik asrıyla tebarüz etmektedir.”
Gerçekten öyle mi? Nerede Türkiye Yüzyılı? Bu bir slogan ve altı bomboş. Bahçeli, Erdoğan’la birlikte ‘sebep oldukları’ bir enkazın üzerinde oturuyor. Uçan kaçan Türkiye yok…
‘Tebarüz etmekte olduğunu’ söylediği ‘birlik, beraberlik’ kavramlarıyla süreçten söz ettiğini tahmin etmek zor değil. Fakat nerede o birlik, beraberlik? Anadolu’da ‘toplumsal doku’ bu kadar parçalanmamıştı. Toplum ‘beylikler dönemi’ gibi bölük pörçük… Dokuyu bozan da AKP iktidarının politikaları…
Kavga, kutuplaşma, gerilim siyasetinden ‘birlik, beraberlik’ doğar mı?
27 Mayıs’ın siyaset tarihinde ‘özel yeri’ var. Kanlı bir darbenin gerçekleştiği gün… Adnan Menderes ve iki bakan arkadaşının idamıyla sonuçlanan cunta darbesinin yıldönümü. Bahçeli, Menderes ve arkadaşları için de bir şey söyleyemez miydi? Ülkücü şehitlerle, demokrasi şehitlerini aynı cümle içinde buluşturamaz mıydı? MHP, askeri darbelere çok karşı ya…
Adnan Menderes, Bahçeli’nin aklına gelmedi mi?
Yapmadı, yapamadı. Menderes’i aklına bile getirmedi. Kolay değil tabii. 27 Mayıs cuntasının en önemli isimlerinden biri kimdi?
Alparslan Türkeş…
Darbenin sesiydi. Türkiye ‘Milli Birlik Komitesi’ denen aslında bir ‘çete’ olan ‘cuntanın’ yönetime el koyduğunu Türkeş’in tok ve gür sesinden duydu. Türkeş, 14 arkadaşıyla birlikte cunta içinde cunta kurdu. Aralarında Ümit Özdağ’ın babası da vardı. Bahçeli’nin ‘Türkeş’ derken ‘Menderes’ diyememesi boşuna değil. Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş, 27 Mayıs denince mangalda kül bırakmayan AKP’de milletvekili…
Ah bu siyaset…
CHP lideri Özgür Özel, grup konuşmasında Erdoğan’ı ‘cunta başı’ diye suçlarken 27 Mayıs’a her türlü lojistik desteği veren İsmet Paşa’ya övgüler dizdi. İnönü isteseydi, Menderes’in idamını engelleyebilirdi. Olup biteni uzaktan seyretti. İlk seçim de askeri cuntanın yol vermesiyle ‘başbakan’ koltuğuna oturdu. Kemal Kılıçdaroğlu öz eleştirinden çekinmedi, ‘27 Mayıs tövbesi’ yaptı. Fakat Özel’le birlikte tekrar eskiye dönüldü.
Evet, Bahçeli döndü. Muhteşem miydi dönüşü? Hayır… Mesaiye başladı fakat bu görüntüyle seçim meydanlarında miting yapabilmesi, esip gürlemesi mümkün değil. Salonlarda belki idare edebilir fakat ‘güç ve dinamizm’ isteyen siyasi faaliyetlerde bulunması bana göre çok zor.
Biraz fazla zorluyor gibi…
Ecevit örneğinde olduğu gibi bu ‘zorlama hareketler’ pekala hayati risk ve tehlikeye kapı aralayabilir.
Benden hatırlatması…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***