AMED – “Günahkarlar Kalesi” adlı üçlemenin ikinci cildi olan “Aram ile Leyla” romanı yayımlandı. Yeni ciltte 1938’de yaşananları anlattığını söyleyen yazar Muharrem Erbey, “Roman aynı zamanda yüzleşmeye çağrı romanıdır” dedi.
Avukat-yazar Muharrem Erbey’in “Günahkarlar Kalesi” adlı üçlemesinin ikinci cildi olan “Aram ile Leyla” romanı okuyucuyla buluştu. Üçlemenin ilk cildi olan Amina ile Jacob, kendini bulma cesaretinin peşinden gidenlerin hikayesini anlatırken, “Aram ile Leyla” 1915 yılında Ermeni ve Süryanilerin yaşadığı soykırım ile buna karşı verilen direnişi konu alıyor.
Yazar Erbey ile kitabını ve yaptığı çalışmaları konuştuk.
‘NENEMİN YARIM BIRAKTIĞI HİKAYEYİ TAMAMLADIM’
Asuri-Süryani, Armen ve Kürt halkının uzun yıllardan beridir bu coğrafyada birlikte yaşadığını belirten Erbey, kitabıyla bu halkların birlikteliğinin devam etmesini amaçladığını söyledi. Kendisini kitap yazmaya itenin küçüklüğünde kendisine hikayeler anlatan nenesi Hezime olduğunu dile getiren Erbey, “Çocukluğumda nenem Hezime’nin bana çıra ışığında anlatmış olduğu Kürtçe ‘Xebroşk, çirok’ dediğimiz masallarla büyüdüm. Masal devam ederken uykuya dalardım ve o masallar yarım kalırdı. O hikayeleri köşemde sessizce tamamlayarak, büyüdüm ve hayatımın bundan sonraki sürecinde hikayesi yarım kalan insanlara dil ve çığlık oldum. Acısı olan insanlarla birlikte olmayı kendime amaç edindim. 1981’de 13 yaşındayken nenemin yarım bıraktığı bir hikayeyi tamamlayarak İstanbul’da bir dergiye gönderdim. Bana 75 TL telif ücreti gönderdiler. Hikaye anlatmak büyülü ve mistik bir ritüel gibi geldi bana. O zamandan beridir bir hikaye anlatısı olarak içinde yaşadığım coğrafyayı, halkları, etnisiteleri, aidiyetleri ve renkleri anlatma ihtiyacı hissediyorum” dedi.
‘COĞRAFYAMIZA YABANCIYIZ’
İnsanların hızla doğasından ve kendisinden uzaklaştığına dikkat çeken Erbey, “Doğudaki kadim bilgeliklerin, tapınakların tamamının girişinde ‘kendini bil’ yazar. Biz hızla ve özellikle son 25-30 yıl içerisinde, internetin varlığıyla birlikte kendimizden uzaklaşıyor ve yabancılaşıyoruz. Artık kendimizi tanımıyoruz. Mutluluğu kendimizde değil de uzak bir yerde aramaya başlıyoruz. Ben de buna inat ederek, tam tersi kendimi, kökenimi ve birlikte yaşadığımız halkları daha çok araştırmaya başladım. Kürt tarihini, Kürtleri, Kürdistan coğrafyasında yaşayan halkları okudum. İnsanlık tarihine kattıklarından inanılmaz derece etkilendim. Bunlar, Armen ile Asuri-Süryani halkıdır. Her iki halkta bu coğrafyanın aklınıza gelebilecek her şeyin ilklerini gerçekleştirmişlerdir. Fikirsel, düşünsel, kültürel, coğrafi anlamda, üç büyük dinin doğduğu coğrafya olması anlamında çok şey yaşandı bu coğrafyada ve biz bu coğrafyaya yabancıyız” ifadelerini kullandı.
ROMANIN KONUSU
İnsanların birçoğunun Asuri-Süryani, Ermeni ve Keldanileri bilmediğini belirten Erbey, “Bunlardan yola çıkarak özellikle 1915 yılında yaşanan katliamı, Ermenilerin ‘Aghet’, Asuri-Süryanilerin ‘Seyfo’, Alevilerin ‘Tertele’, Êzidîlerin ‘Ferman’ dedikleri katliamları inceledim. ‘Aram ile Leyla’, 1915’le 1938’i anlatan bir roman. Hikaye 1915’te başlıyor. Aram’ın Amed’in Kıtıbıl Mahallesi’nde evi yakılıyor, ailesi katlediliyor. Şeyh Kasım onu Günahkarlar Kalesi’ne götürüyor. Kaleye sığınan Ermeni, Asuri-Süryani, Êzidî ve Kürtler, Diyarbakır Valisi Çerkez Doktor Reşit’in göndermiş olduğu çetelere karşı birlikte direniyor. Romanla medya halklarını, Kürtleri, Ermenileri ve Süryanileri tekrar bir araya getirdim. Sahipleri oldukları bu coğrafyayı birlikte yeniden işleme, savunma, ortak ve farklı kültürü gün yüzüne çıkardım. Ortak değerleri, zengin kültürü, bizi biz yapan bu motifi, naif kültürü göstermeye çalıştım. Günahkarlar Kalesi’ne, onları yok etmeye gelenlere karşı medya halklarının güçlerini birleştirip gösterdikleri büyük bir direnişin hikayesini yazdım. Tabii bu direnişten sonra romanın ikinci bölümü 1938’de geçiyor. 1938’de Yugoslavya’daki Türklerin arazilerine, evlerine krallık el koyuyor ve onlar zorla Türkiye’ye gönderiliyor. Türk hükümeti de Ermeni ve Süryanilerden alınan arazileri göçmenlere veriyor. Aram’ın ailesinin elinden alınan arazi Leyla’nın ailesine veriliyor ve böyle tanışıyorlar. Dolayısıyla dikkatle tarihe baktığımızda her yerde benzer trajediler yaşanmıştır. Bu aynı zamanda yüzleşmeye çağrı romanıdır ve bizim yüzleşmeye ihtiyacımız var. Yüzleşmek iyileştirir” ifadelerini kullandı.
10 BİN SAYFADAN FAZLA KİTAP TARANDI
“Aram ile Leyla”yı yazarken Ermenilerin, Asuri-Süryanilerin ve Kürtlerin kaynaklarından beslendiğini belirten Erbey, bunun için 10 bin sayfadan fazla kaynak taradığını kaydetti. Yanı sıra sözlü tarih çalışması yaptığını ve insanların anlattıklarını not aldığını söyleyen Erbey, “Kitabı yazarken Ermeni toplumunu çok inceledim. Armen halkı kirvelerimiz, dostlarımız ve bu coğrafyada gördüğün bütün taş evleri yapanlar. Camileri, kiliseleri buradaki yemekleri yapanlar onlar. Çok zengin bir kültürden ve halktan bahsediyoruz. Yine Asuri-Süryani halkının, zengin bir kültürel mirası bizimle paylaştıklarını görüyoruz. Çok sayıda insanın isimleri kaynakçada var. Kitapları orada olduğu gibi belirttim ve tarafsız, objektif kalmaya çalıştım” diye belirtti.
‘ÖZÜNE DÖNME’ ÇAĞRISI
Dinlerin, tapınakların, ideolojilerin, fikirlerin ve görüşlerin insanı sakinleştirmeye, özüne geri döndürmeye, doğa ile bütünleştirmeye çağırdığını belirten Erbey, şöyle devam etti: “İşte bu roman, insanın kendisini daha iyi tanıması, özüne dönmesi için yaptığı bir çağrıdır. Bu romanın amacına ulaşmasını diliyorum. Bu kitapta Êzidîleri, Alevileri, Asuri-Süryanileri, Keldanileri, Ermenileri anlatıyorum. 1915’te geçen olayların bütün çıplaklığıyla, olduğu gibi yazdım. Tabii kurgusal bir metin olan ‘Aram ile Leyla’ aynı zamanda bir aşk, bir direniş romanı, aynı zamanda da bir felaket romanı. Dolayısıyla bütün siyasetçilerin, o dönemde yaşananlar hakkında fikir edinmek isteyen insanların bu romanı okumasını istiyorum. 1915’teki yaşananları, bu coğrafyada yaşayan halkları, etnisiteleri anlamak, tanımak, başlarından geçeni öğrenmek için bu kitabın okumalarını tavsiye ediyorum.”
MA / Rukiye Payiz Adıgüzel
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***