YÜKSEL DURGUT | YORUM
21. yüzyıl siyaset sahnesi, iktidar hırsıyla gözü dönen, altın musluklardan zevk alan diktatörlerle dolu. Kimi saraylarda lüksün sınırlarını zorluyor, kimi halkının açlığını törenle dağıttığı çay poşetleriyle örtbas ediyor. Bunca patırtının içinde, Uruguay’ın mütevazı lideri José “Pepe” Mujica’nın ölüm haberi sessiz sedasız yazıldı, çizildi.
Devlet hazinesinden tek kuruş çalmayan bir cumhurbaşkanı düşünün. Maaşını değil, kendisini halka bağışlıyor. Saray yerine çamurlu bir çiftlik evinde uyanıyor. Limuzin değil, 30 yıllık bir Volkswagen sürüyor.
Bugün, Pepe Mujica’nın ardından konuşmak, biraz da günümüz liderlerinin yüzüne tükürmek aslında. Çünkü onun sıradan dediği yaşam, çağımız diktatörlerinin imkansızı adeta. İktidar denince aklımıza gelen altın klozetler, özel jetler, halkın kanını emen saraylar… Mujica ise tüm bunlara bir çiftlik çiçeğiyle direndi.
Mujica’nın hikâyesi, devrimcileri utandıracak tarzda. Gençken gerillaydı. Banka soyup yoksulara dağıttı, işkencecileri kaçırdı. Yakalandığında, hücrede farelerle 14 yıl yaşadı.
“Karıncaları izlerdim.” diyor, “Onlar gerçek komünist. Biz yok olacağız, onlar kalacak.”
İşkence, onu iktidar hırsıyla değil, insan olma tutkusuyla doldurdu. 2010’da başkan olduğunda, devlet törenini eşinin elinden öpücükle aldı. Bugünün diktatörlerinin aksine, protokol değil samimiyet istedi. Sarayın 42 hizmetçisini reddetti. Çünkü biliyordu: “İktidarın lüksü, halkın sırtına çöken bir kambur oluyordu.”
Mujica, Marx’ın hayal ettiği devrimci tip değildi belki. Ama kapitalizmin kanserini görüyordu: “Yoksul, daha çok isteyendir” diyordu. “Bu sistem bize hiç yetinmemeyi öğretti.” şeklinde haykırıyordu.
Onun Uruguay’ı, kürtaj hakkından eşcinsel evliliğe, esrarın legal kullanımına kadar cesur adımlar attı. “Uyuşturucuyla savaş, halkla savaştır” dedi. Devlet eliyle esrar ürettirdi. Suç oranları düştü.
Mujica, 90 yaşında son nefesini verirken ardında bıraktığı miras, bugünün otokratlarının kibrine meydan okuyor. “Dünyanın en fakir devlet başkanı” lakabından nefret ederdi.
“Bu dünya deli, çünkü sıradan olana şaşırıyor” diyordu. Zira o, cumhurbaşkanlığı sarayını reddedip 1987 model Volkswagen’iyle çiçek tarlasından devlet dairelerine giden, maaşının yüzde 90’ını evsizlere bağışlayan bir “aykırı liderdi.”
Mujica’nın kanserle vedası, tam da bu çağın kara mizahı gibi. 21. yüzyıl diktatörleri, ölümsüzlük iksiri ararken, o ölümü bile sıradan karşıladı.
“Öteki dünya yok.” dedi, “Ama bu dünyayı cennet yapabiliriz.” diye iktidarı boyunca debelendi durdu. Bugün, Erdoğan’ın 1001 odalı sarayına, Putin’in altın varaklı asansörlerine bakın. Sonra bir de Mujica’nın çamurlu Volkswagen’ine…
Mujica, ardında, iktidar hırsının çürüttüğü bir dünyaya utancı miras bıraktı. Belki dediği gibi, karıncalar bizden uzun yaşayacak. Ama insanlık, bir gün onun basit gerçeğini anlayabilecek mi?
Lüksü monarşik bir kalıntı olarak görüyordu. Şimdi soruyorum: Siz, hangi dünyada yaşamak istersiniz? Saraylarda debelenen kralların mı, yoksa tarlasında özgürce ölen bir çiftçinin mi?
Mujica’nın mirası, iktidar hırsının zehrini içmeyenler için bir pusula. Bu yazıyı okurken, lütfen etrafınızdaki lüks objelere bir kez daha bakın. Belki de hepsi, birer utanç belgesidir…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***