İspanya’dan Endonezya’ya, Guatemala’dan Kuzey İrlanda’ya kadar dünyanın önde gelen barış süreçlerinde neler yaşandı?
Taraflar, süreçlerin tıkandığı ya da çöktüğü dönemlerden ne tür dersler çıkardı?
BBC Türkçe‘nin 2013’te yayımladığı Barışa Giden Yol yazı dizisinden yola çıkararak bu sorularını yanıtlarını araştırdık.
Endonezya: Felaketle gelen barış
Endonezya’da devlet ile etnik grup Açelerin temsilcileri arasındaki barış süreci, bir doğal afetin ardından başladı.
Endonezya’nın çoğunluğunu oluşturan Cavalıların denetimindeki ülke yönetimine karşı bazı Açeler bağımsızlık kazanmak amacıyla 1976 yılında Özgür Açe Hareketi’ni (GAM) kurmuştu.
Çatışmaların önemli bir bölümü Suharto’nun 31 yıllık baskıcı yönetimi sırasında yaşandı.
1998’de Suharto yönetiminin sona ermesinde kısa süre sonra, 2000 ve 2001 yıllarında İsviçre’nin Cenevre kentinde ilk müzakereler yapıldı ancak başarısız oldu.
Müzakereleri takip eden Endonezyalı gazeteci olan Mohamad Susilo, Barışa Giden Yol yazı dizisinde BBC Türkçe‘ye ilk görüşmelerin başarısız olmasıyla, savaşın daha da şiddetli bir hal aldığını söyledi.
Sonrasında, devlet ve Açeleri barış anlaşmasına götüren süreci başlatansa politik bir gelişme değil bir doğal afet oldu.
GAM örgütü üyeleri ve kullandıkları ay-yıldızlı bayrak
Aralık 2004’te yaşanan tsunami felaketi Açe bölgesini yerlebir etti.
Felakette 200 binden fazla insanın ölmesi ülkede farklı bir atmosfer yarattı.
Çatışma süreci, 15 Ağustos 2005’te Finlandiya’nın başkenti Helsinki’deki barış görüşmelerinde varılan uzlaşmayla sona erdi.
O gün, Açe bölgesindeki camilerde barış için topluca dua edildi.
Mohamad Sosilo, 2005’teki barış anlaşmasının başarılı olmasının en büyük nedeninin, tsunami felaketinin yarattığı hava olduğunu söylüyor.
Endonezya devleti müzakerelerde verdiği sözü tuttu ve Açelere özerk bir yönetime sahip olma hakkı verildi.
Bu süreçte GAM silah bıraktı, silahlı mücadele yürütmüş olanların topluma uyumu için projeler geliştirildi ve Açeler kendi yöneticilerini kendileri seçmeye başladı.

GAM’ın silahlı kadın üyeleri
Gazeteci Susilo, doğal afetin belirleyici rolü nedeniyle Endonezya’daki barış görüşmeleri sürecinin diğer ülkelerdeki örneklerden farklı olduğunu söylüyor.
Susilo’ya göre modelin başka ülkelerde uygulanması bu nedenle zor.
Ancak çıkarılabilecek dersler açısından şu yorumu yapıyor:
“Dürüst olmak gerekiyor. Düşmanınıza güvenmelisiniz. Somut şeyler sunmalısınız. Bütün bunlar için de bakışı taze, demokratik bir hükümet gerekiyor.”
İspanya: Sokak eylemleriyle gelen silah bırakma
İspanya’da etnik grup Baskların bağımsızlığı için 1959’de kurulan Bask Yurdu ve Özgürlüğü (ETA) örgütü, 2017’de silahlara veda etti.
Bu deneyimi kendine has kılan ise silah bırakma sürecinde Bask halkının içinden gelen tepkinin de etkili olmasıydı.
İspanya’da Francisco Franco diktatörlüğü dönemini takiben 1978’de başlayan demokratikleşme sürecinin parçası olarak Bask bölgesine özerklik tanındı.
Ancak özerkliğe rağmen Bask sorunu yıllarca devam etti.
ETA ve yasal kolu olarak görülen Birlik Partisi (Batasuna), Bask bölgesinin bağımsızlığı talebiyle mücadelesini sürdürdü.

ETA’nın eylemlerini protesto eden Basklılar
Süreci yıllarca yakından takip eden Basklı gazeteci Martin Aldalur, Barış Giden Yol yazı dizisinde BBC Türkçe‘ye yaptığı değerlendirmede “bu tür süreçlerde haklar arasındaki diyalog ihtiyacına” dikkat çekti.
Aladur, “Barışın ancak diyalogla gelebileceğini anlamak önemli. Biz Bask sürecinde şunu öğrendik; bu diyalog yatay olmalı ve halkı politik olarak sürece katabilmeli. Hükümetin diyaloğa girmek istemediği zamanlarda dahi barış inşa edilebilir” dedi.
Yıllar içinde ETA’nın şiddet eylemleri Bask bölgesinde de halkın bir bölümü tarafından tepki gördü.
Baskların tepkisi 1990’larda sokaklara taşarak ¡Basta Ya! (Artık Yeter) hareketini tetikledi.
Halk beyaz bayraklarla ve ellerini havaya kaldırılıp avuçlarını açarak yürüyor ve ETA’nın şiddet eylemlerini bitirmesi istiyordu.
Bu baskının da etkisiyle ETA silah bırakma sürecine girdi.

ETA örgütü 2011’de ateşkes ilan etti ve 2017’de silah bıraktı.
İspanyol devleti, ETA ile doğrudan müzakereleri reddetti.
ETA’nın silahsızlanması, uluslararası örgütler, kilise, sendika ve bireylerin kendilerne özgü işbirliğiyle sağlandı.
Örgüt, 2017’de arabuluculara silahların nerede olduğu bilgisini verdi.
Bir dönem ETA’nın siyasi kanadına başkanlık yapan Arnaldo Otegi, 2017’de BBC’ye şu yorumu yapacaktı:
“Silahlı mücadele daha önce bitmeliydi. Toplumumuz bu adımı daha önce atmamızı istedi, dinlememiz lazımdı.”
Sri Lanka: Müzakereler çökünce gelen askeri çözüm
Çatışma çözümleri literatüründe Sri Lanka modeli terimi, çatışmaların askeri yöntemlerle bitirilmesini tanımlamak için kullanılıyor.
Kimilerine göreyse bu bir “katliam modeli”.
Sinhala halkının büyük çoğunluğunu oluşturduğu Güney Asya’daki Sri Lanka’da, iktidar ile Tamil azınlığın temsilcisi silahlı Tamil İlam Kurtuluş Kaplanları örgütü yıllarca savaştı.
Çatışmaları sonlandırmak üzere 2000’lerin başlarında barış görüşmeleri başladı.
2008 başında Sri Lanka devleti, her yıl yeniden yürürlüğe giren ateşkesi Tamil Kaplanları’nın “terör faaliyetlerini” gerekçe göstererek iptal etti.
Ordu bunun üzerine örgüte yönelik havadan, denizden ve karadan çok kapsamlı bir harekat başlattı.
Operasyonlar sonucunda Tamil Kaplanları’nın birçok üyesinin yanı sıra üst düzey liderler de öldürüldü.
Devlet, 19 Mayıs 2009’da zafer ilan etti ve yetkililer “terörizmin askeri yollarla bastırılabileceğini gösterdiklerini” açıkladı.
Birleşmiş Milletler ve uluslararası insan hakları örgütlerine göre bu süreçte, aralarında sivillerin de bulunduğu on binlerce kişi hayatını kaybetti.

Sri Lanka ordusu, 2008 yılında Tamillere karşı kapsamlı operasyonlar düzenledi.
Peki barış görüşmeleriyle başlayan süreç neden çöktü?
Sri Lanka’da 2002 ve 2004 yılları arasında savunma bakanı olarak görev yaparken Tamil Kaplanları’yla müzakere sürecini yürüten Austin Fernando, Barışa Giden Yol yazı dizisinde BBC Türkçe‘ye yaptığı değerlendirmede kamuoyunun hazırlanmasının önemine dikkat çekti:
“Bu dilin kurulması gerekir. Oğlunu savaşta kaybetmiş bir askerin annesine ‘Eğer savaşı bitirirsek diğer oğlun hayatta kalabilecek’ demek gerekir. Teröristler tarafında da aynı anlayışın gelişmesi gerekir.”

Tamil Eelam örgütünün kurucusu Velupillai Prabhakaran, 2009’da bir askeri harekatta öldürüldü.
Fernando’ya göre süreçte hükümetin en büyük eksikliklerinden biri, müzakereler konusunda kapsayıcı olmamasıydı.
İkinci eksik ise devlet kademesinde “barış konusunda bir birliğin sağlanamaması” oldu.
Eski bakan, özellikle ordunun müzakereler konusunda gönülsüz olmasının süreci etkilediğini düşünüyor.
Fernando, barış sürecinde medyanın savaş yanlısı bir tutum içinde olduğuna da dikkat çekiyor.
Tamil Kaplanları’nı da eleştiren Fernando, örgütün samimi olarak barış sürecine girmediğini, müzakerelerin bitmesinin en önemli nedeninin bu olduğunu savunuyor.

Sri Lanka’da Tamil savaşçılar için bir mezarlık, 1994
ABD’de yaşayan avukat Viswanathan Rudrakumaran, Sri Lanka’daki barış müzakerelerinin bazılarında masaya Tamil Kaplanları adına oturan isimlerdendi.
Rudrakumaran kendini Tamiller’in küresel çaptaki örgütlenmesi olan “Tamil Eelam Geçiş Hükümeti” adlı oluşumun seçilmiş “başbakanı” olarak tanıtıyordu.
Barışa Giden Yol yazı dizisinde BBC Türkçe‘ye konuşan Rudrakumaran, müzakerelerin kesilmesinin en önemli nedeninin o dönemde devlet içindeki uyum sorunu olduğunu savundu.
Rudrakumaran, barış görüşmelerinin başarısız olmasıyla ilgili uluslararası topluma da sert eleştiriler yöneltti.
Tamil Kaplanları’nın yenilgisiyle sonuçlanan büyük askeri harekat içinse “soykırım” terimini kullandı.
Rudrakumaran, çöken görüşmelerle ilgili “Bu tür müzakerelerde her zaman bir B planı şart” uyarısında bulundu.
Kuzey İrlanda: 13 yıllık barış süreci sabır ve itidal ile tamamlandı
Kuzey İrlanda’da yaklaşık otuz yıl süren şiddet olayları, 1998’de imzalanan “Hayırlı Cuma” anlaşmasıyla sona erdi.
İrlanda Kurtuluş Ordusu (IRA) örgütü silah bıraktı.
Cumhuriyetçiler ve İngiltere yanlıları Kuzey İrlanda’yı birlikte yönetmeye başladı.
Ancak tüm bunlar bir anda olmadı. Barış süreci yaklaşık 13 yıl sürdü.
ABD’li senatör George Mitchell bu süreçte kritik rol oynayan isimlerdendi.
Yıllar içinde politikacının bu süreçte kullandığı bazı taktikler “Mitchell ilkeleri” olarak adlandırıldı.
Bu ilkelerin barış müzakerelerinde tıkanıklıkların önünü açan bir işleve sahip olduğu yorumları yapıldı.
Barışa Giden Yol yazı dizisinde BBC Türkçe‘ye deneyimlerini anlatan Mitchell, her ülkeye uygulanabilir hazır bir barış planı olmadığını vurguladı.
Mitchell, “Her çatışma kendine özgüdür, hepsinin koşulları farklıdır. Hepsine uyan tek bir formül yok. Hepsi kendi tarihi bağlamında kendi özgünlükleri üzerinden değerlendirilmeli” dedi.
Mitchell süreçte müzakerelerin sürekliliğinin önemine vurgu yaptı:
“Benim müzakerelere başlarken getirdiğim ilkelerden biri, ‘Müzakereleri şiddet olayları yüzünden sonlandırmayacağız’ oldu. Müzakereleri her hâlükârda, yıllarca sürdüreceğiz.”
Mitchell, müzakerelerin en zor taraflarından birinin toplumsal tabanı ikna etmek olduğunu vurguladı:
“Barış anlaşmasından bir hafta önce, Kuzey İrlanda’da yapılan kamuoyu yoklamaları halkın önemli bir bölümünün müzakerelerin başarılı olacağına inanmadığını ortaya koymuştu. Bu çok zor bir durum. Bu yüzden politik liderliğin güçlü, cesur olması ve şüphelere rağmen müzakerelere devam etmeleri gerekir.”
Mitchell, müzakere sürecinin uzun süreceğini de hatırlattı:
“Uzun zamandır birbiriyle savaşan ve birbirini öldüren insanları bir araya getirmek, onların bir odada oturup samimi bir şekilde birbirilerini dinlemelerini ve birbirlerini anlamalarını sağlamak çok zordur. Bir dakika içinde söylediğim bu sözlerin gerçekleşmesi, yıllar aldı. Burada sabır ve itidal önemlidir.”
Barış sağlansa bile toplum içinde güvenin oturmasının zaman alacağı uyarısını da yapıyor Mitchell:
“Bu çok uzun bir zaman alır. Kuzey İrlanda’daki güven sorunu kuşaklar boyu sürecek. İki toplum hâlâ iç içe geçmiş değil. Bence bunun için kuşakların değişmesi, çatışma sürecini hiç yaşamamış kuşakların gelmesi gerekiyor.”
Guatemala: Silahlar sustu, toplumdaki şiddet bitmedi
Güney Amerika ülkesi Guatemala’da, 1954’te gerçekleşen askeri darbeye solun silahlı mücadeleyle karşılık vermesiyle başlayan 36 yıllık savaşta 200 binden fazla kişi yaşamını yitirdi.
Silahlı örgüt Guatemala Ulusal Devrimci Birliği (URGN) ile devlet yıllar süren görüşmelerin ardından 1996’da barışa ulaştı.
İnsan Hakları için Yasal Eylem Merkezi’nin (CALDH) kurucusu Frank William La Rue, bu süreçteki çalışmaları ile dikkat çeken isimlerdendi.
Bir dönem Birleşmiş Milletler’in (BM) düşünce ve ifade özgürlüğü hakkıyla ilgili özel raportörü olan La Rue, çabalarından dolayı 2004’te Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi.
Barışa Giden Yol yazı dizisinde BBC Türkçe‘ye konuşan La Rue, Guatemala’da aracılar üzerinden yürütülen barış sürecinin genel olarak başarılı bir deneyim olduğunu söyledi.
La Rue, devleti barış görüşmelerine hem ulusal hem de uluslararası etkenlerin ittiğini belirtti:
“[Devlet] askeri olarak yense de gerillaları bitiremiyordu. Gerillalar yıllarca savaşmaya hazırdı. Böyle bir durumda savaşın sonunun olmadığını gördüler.”

URGN örgütüne ait bir kamp, 1996
İlk görüşmelerin başlamasından sonra ateşkesin dönem dönem kesildiğini ancak bunun görüşmeleri etkilemediğinin altını çizen La Rue, bunun, başarının en önemli etkenlerinden biri olduğunu belirtti.
Ona göre başarıyı sağlayan diğer bir etkense belli bir aşamaya kadarki gizlilikti: “Buralarda konuşulanlar barış anlaşması imzalanıncaya kadar hiçbir şekilde kamuoyuna aktarılmadı.”
La Rue, 1996’da imzalanan son anlaşmadaki maddelerinin çok net olmasının da başarı açısından önemli bir etken olduğunu söytledi.

Guatemala’da 25 Şubat 2024’te Hakikat Komisyonu raporunun yıldönümü için yürüyüşler düzenlendi. Rapora göre 36 yıllık savaşta 200 binden fazla insan öldü ya da kayboldu.
Ancak La Rue, barışı garanti altına alacak reformların gerekliliğini de vurguladı.
Guatemala, günümüzde Latin Amerika coğrafyasında örgütlü suçun ve şiddet olaylarının en yüksek olduğu ülkelerden.
İngiltere’deki London School of Economics’teki Latin Amerika ve Karayipler çalışmaları bölümünde öğretim üyesi Prof. Dr. Jenny Pearce, kıtadaki tüm barış müzakere süreçlerini incelemiş bir isim.
Barışa Giden Yol yazı dizisinde BBC Türkçe‘ye konuşan Pearce savaşın sona ermesiyle ülkede şiddetin sona ermediğini, bu tür deneyimlerde ekonomik kalkınma modellerin değiştirilmesi gerektiğini vurguladı.
La Rue de “Barış anlaşmasından önce kırsal kesimde var olan yoksulluk, anlaşmadan sonra hiç değişmedi. Barış çok önemliydi çünkü askeri operasyonları bitirdi ama gündelik hayattaki ekonomi değişmedi. Örneğin toprak reformu yapılmadı, sosyal hizmetler iyileştirilmedi, sağlık sistemi güçlendirilmedi. Bunlardan dolayı da bazı insanlar hayal kırıklığına uğradı” diyor.
Pearce sürecin sadece elinde silah bulunduranları değil tüm toplumu ilgilendirdiğini belirtiyor ve sivil toplumun sürece katılımına dikkat çekiyor.
Ancak sivil toplum derken burada sınıfsal bir meselenin var olduğunu da özellikle vurguluyor.
Yerlilerin aynı zamanda ülkenin en yoksulları olduğuna dikkat çeken Pearce, sivil toplum kavramının bu yönüyle de ele alınması gerektiğini dile getiriyor.
Kolombiya: Eski şahin siyasetçiye Nobel getiren barış
Latin Amerika ülkesi Kolombiya’da devlet ile solcu örgüt Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) arasındaki çatışmaların geçmişi 1940’ların sonuna kadar dayanıyordu.
Yaklaşık 52 yıl devam eden çatışmalar, 2016 yılındaki bir barış anlaşmasıyla son buldu.
Aslında ülkede 1980’lerden 2000’lere kadar çeşitli barış süreci girişimleri oldu ama başarısızlıkla sonuçlandı.
2006 ile 2009 yıllarında savunma bakanlığı yapan, şahin bir lider olarak görülen Juan Manuel Santos 2010’da devlet başkanı olarak iktidara geldi.
Seçim kampanyasında FARC’la mücadele sözü veren Juan Manuel Santos, kısa süre sonra müzakere siyasetine doğru yöneldi.
Kamuoyunda yapılan bazı yorumlara göre yoğunlaşan operasyonlar sonucunda bazı önemli liderlerini kaybeden ve üye sayısı azalan FARC, masaya oturmak zorunda kalmıştı.
Bir diğer yoruma göre ise Santos, sorunun askeri yollarla çözülemeyeceğini kabul etmiş ve ekonomik istikrar için barış sürecini kaçınılmaz görmüştü.
Dönemin Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez de FARC ve Kolombiya devleti arasında temas sağlanması için aracılık yaptı.
Farklı bölgesel ve küresel aracıların da olduğu görüşmeler bir süre gizli sonra da kamuoyuna açık şekilde sürdürüldü.

Kolombiya eski devlet başkanı Juan Manuel Santos, anlaşmanın ardından Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.
Bu süreçte ilk olarak FARC, 2012 yılında tek taraflı ateşkes ilan etti.
Hemen ardından Kolombiya ordusu da örgüte yönelik operasyonlarını durdurdu.
Ateşkes dönem dönem çöktü ama müzakere masası devrilmedi.
Barış süreci altı başlık üzerinden yürüdü:
- Toprak reformu
- Siyasete katılım
- Silahsızlanma
- Yasa dışı uyuşturucu sorununa çözüm
- Kurbanların hakları
- Barış anlaşmasının uygulanması
Barışa dair hazırlanan plan 2 Ekim 2016’da referandumla halka soruldu.
Plan, yüzde 50,2’lik bir oranla reddedildi.
Ancak yapılan eleştiriler doğrultusunda gözden geçirilen yeni yasal düzenleme Kasım 2016’da kabul edilerek yürürlüğe girdi.

FARC örgütünün silahlı mensupları, 2001
İngiliz hükümetinin IRA anlaşmasındaki baş müzakerecisi olan ve Kolombiya barış sürecinde Başkan Santos’a danışmanlık yapan Jonathan Powell, 2016’da BBC‘ye verdiği röportajda, barış süreçlerini şöyle değerlendirdi:
“Genellikle, iki tarafından askeri olarak kazanamayacakları anladıkları ve iki tarafa da zarar veren bir çıkmaza girildiğinde anlaşmaya varırsınız.”
Powell, barış ile ceza sürecini değerlendirirken ise “Bir denge kurmak zorundasınız” yorumunu yaptı:
“Kuzey İrlanda’da IRA teröristlerini sadece iki yıl sonra hapisten çıkardık. Yapılması çok zor bir şeydi. Ama bir terörist lidere gidip ‘Barış yapmak için bu anlaşmayı imzalamanı ve 35 yıl hapse girmeni istiyorum’ derseniz, imzalamaya hazır olmayacaklardır.”
Aynı yıl BBC‘ye konuşan Santos da anlaşmayla ilgili şu yorumu yaptı: “Bu anlaşma herkesi tatmin etmeyecek ama barış getirecek bir anlaşma olacaktır ve bu da savaşa devam etmekten daha iyi bir anlaşmadır.”
Santos, bu anlaşmadan kısa süre sonra Nobel Barış Ödülü’nün sahibi oldu.