BÜLENT KORUCU | YORUM
“Ben yeminin yasak olduğunu bilmiyordum. Arkadaş arasında ama yüksek sesle okuduk arkadakiler de duysun diye.. Çekileceğinden ve yayınlanacağından haberim yoktu. Sıralı amirlerimiz de bizi uyarmadı.”
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilen dönem birincisi Teğmen Ebru, elbette ki kendini böyle savunmadı. Fakat bazı kelimeleri çıkarır ya da değiştirirseniz aynı günlere denk gelen başka bir ‘kahraman’ın ifadesi olduğunu göreceksiniz.
“Kadın oyuncu bana mısın demeden koşmayı sürdürdü, arkasından beş fotoğrafçı ve iki kameramandan oluşan bir ekip geliyordu.
Ansızın bir Fransız kadın, bir dilbilim profesörü, oyuncuyu bileğinden kavradı ve (korkunç bir İngilizceyle) şunları söyledi: “Ölümcül hasta Kamboçyalıları iyileştirmeye giden doktorlar yararına gösteri yürüyüşü bu, film yıldızları için reklam kampanyası değil!”
Kadın oyuncunun bileği dilbilim profesörünün pençesine hapsolmuştu, ne yapsa kurtaramazdı. “Allah’ın belası, ne yaptığını sanıyorsun sen?” dedi kadın oyuncu (kusursuz bir İngilizceyle). “Bunun gibi yüz tane yürüyüşe katıldım ben! Yıldızlar olmadan bir yere varamazsınız! Bu bizim işimiz! Ahlaki görevimiz!” (Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği/Milan Kundera).
Barış Pehlivan’la Teğmen Ebru Eroğlu’nun fotografları sosyal medya akışıma peşkeşe düşünce, bu bölüm geldi aklıma. Gerçek kahramanlarla, ışıltılı oyuncular pek çok kez karşı karşıya gelir hayatta; ancak bazen kendileri bile farketmez.
Kadın oyuncu haksız sayılmazdı, o gitmese Kamboçya sınırına, beş fotografçı ve iki kameraman da gitmezdi büyük ihtimalle. O vakit, gökdelendeki ofisinde kahvesini yudumlarken gazeteye göz gezdiren Amerikalı da gitmemiş olacaktı. İşgalci Vietnam’ın kamplarda esir tuttuğu, acil tıbbi yardıma muhtaç Kamboçyalılara bir faydası var mıydı bu durumun? Batılı ülkelerde 10 saniyelik bir iç geçirişe eşlik eden ‘ah yazık’ nidaları acılarını dindirebilecek miydi?
Suat Toktaş da gösterinin yıldızını çekmek isterken mayına basan kameraman mıydı yoksa? Onun kanının sıçradığı beyaz bayrak, medyatik yıldızın elinde daha bir anlamlı hale mi gelecekti!
“Hani seninle vedalaşıp biz çıktık ya… O gece yarısı bir yaşlı teyze ile karşılaştım adliyenin önünde. Kendi başına desteğe gelmiş bir Halk TV izleyicisiydi. Elinde evde doldurduğu termosuyla sıcak kahve dağıtıyordu gazetecilere. İşte o kahvenin çekirdeği sendin…”
Bu satırlar, “Ben çekmedim, yayınlamadım, yayınlanacağından haberim de yoktu!” savunmasıyla mayınlı araziye sürülen ‘Kaptan’ın acısını hafifletmek için mi yoksa şov devam etsin diye mi yazıldı?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kurduğu rejim, hukuksuzlukta bile adil değil ve bu bilinçli bir tercih. En kötü kanunun bile sabiteleri vardır ve öngörülebilir. Temel hukuk normlarına aykırıdır fakat bilirsiniz ki onu yaptığınızda başınız belaya girer. Erdoğan Türkiye’sinde ise aynı eylemle ceza da alabilirsiniz ödül de; skala böylesine geniş. Bazen cezasızlık bile ödüldür; kahramanlık hikayenizi bedelsiz biçimde sürdürme imkanı verir.
Elbette hukuksuzlukta eşitlik isteyecek değiliz lakin fotoğrafı da doğru çekmek şart.
Karakuşi hikayesindeki gibi boyu sehpaya uyan boyacıyı bulup asmak, hukuk güvencesini ortadan kaldırdığı için otokratların hayalindeki dünyadır. Her an, herkesin başına, her şey gelebilir; öyleyse ayağınızı denk almak ve fincancı katırlarını ürkütmemek gerekir. Neden ürkeceklerini bilemediğinizden her han tetikte yaşamak ve başka hiçbir şey düşünmemek zorunda kalırsınız.
Suat Toktaş’ı tutuklayıp Barış Pehlivan’ı salan düzen, sana bana ne yapmaz!
Benzer durumu, ‘Teğmenler Davası’nda da görüyoruz. Onlarca yeni mezun asker, aynı şekilde kılıç çattı, aynı sözleri tekrarladı fakat sadece beşi ordudan ihraç edildi. Gerekçe emre itaatsizlik… Emir, yalnızca bu beş teğmene mi tebliğ edilmiş? Bölük, tabur ve alay komutanı, üç sıralı amir de aynı cezayı aldı. Emri bunlar tebliğ ettiyse -ki normal olan bu- neyle suçlandılar? Yok emri tebliğ etmedilerse teğmenler niye giyotine kurban gitti?
Erdoğan, 30 Ağustos’tan bir hafta sonra ortaya çıkıp sessizliğini bozdu ve şunları söyledi: “Bu kılıçları kime çekiyorsunuz? Bunlarla ilgili gerekli araştırmaların hepsi yapılıyor ve oradaki birkaç tane kendini bilmez, bunlar da temizlenecek.”
Daha idari soruşturma başlamamışken, AKP lideri hem hükmü hem de kimleri kapsayacağını açıklamıştı. Belli ki zamanlamasını da ‘haşmetmeap’ bizzat irade buyurmuş. Kasım ayının ortasından itibaren teğmenler arasında seçmece yapılıp ordudan atılacağı biliniyordu.
Neden şimdi?
Çünkü aslında bir yolsuzluk düzeni olan iktidarın işine en çok yarayacak an kollandı. Kartalkaya yangınında hazırlıksız yakalandılar. “Hesap soracağız!” kandırmacası da işe yaramayınca ‘heybedeki turpların’ büyükçe biri çıkarıldı.
Rejimi ayakta tutan en önemli sütun korku. Yerli ve milli yargı piyango çekilişlerine devam ediyor; size de çıkabilir!
Eskiden havuç ve sopa birlikteydi; artık elinde sadece sopa kaldı, havucun tamamını kendileri yedi…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***