M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
AK Parti yönetiminin kirlenmişliğine karşı umut olmaya başlayan CHP, son 8-10 aydan bu yana patinaj yapıyor. 31 Mart seçim sonuçlarını zamana yayarak unutturan AK Parti lideri Tayyip Erdoğan, CHP lideri Özgür Özel’i “normalleşme” masalıyla oyalayarak zaman kazandı. Ekonomik krizin en derine indiği dönemde halkın suskunluğunu görüp Suriye’de Esad’ın devrilme rüzgarını arkasına aldı ve karşı saldırıya geçti.
“Hırsıza hırsız olduğunu unutturursan sana ahlak dersi verir.” sözü Fransız atasözü olarak bilinir. Türkiye’de hırsızlığı, yolsuzluğu, yüzsüzlüğü zirveye taşıyan AK Parti yönetimi, toplumun aynı yapıya sahip olması nedeniyle bu tarafını kolayca perdeledi.
17-25 Aralık 2013’te ülke tarihinin en büyük yolsuzluğu ve rüşveti ortaya çıkarıldı. Yolsuzluğun hedefindeki isimler bile bu iddiaların yalan olduğunu söyleyemedi. Yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarıyla istifa ettirilen 4 bakandan biri olan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, iddiaların asılsız olduğunu söyleyemedi. Katıldığı NTV’nin canlı yayınında yolsuzluk soruşturmalarına konu imar planlarını bizzat Erdoğan’ın talimatıyla yaptığını belirterek, dönemin başbakanı Erdoğan’ın da istifa etmesi gerektiğini ifade etmişti.
Erdoğan’ı rahatlatmak için Bayraktar dışında, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış da görevlerinden ayrılmıştı.
Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ile yaptığı rüşvet paralarının sıfırlanması konuşması, dünyanın neresinde olursa olsun yönetimi koltuğundan edecek bir suç idi. Ne var ki, tarihi boyunca güce tapmayı her şeyin önünde görün bu toplum, hırsızları değil, hırsızlıkları ortaya çıkaranları suçlu gördü.
Hırsızlar, rüşvetçiler, yolsuzluk yapanlar göğüslerini gere gere sokaklarda yürüdüler, televizyon ekranlarında boy gösterdiler. Tarihin en büyük yolsuzluk operasyonunu yapan ekip ise zaman içinde cezaevine gönderildi. Hâlâ da o kahraman polisler, dört duvar arasında ömür tüketiyor.
17-25 Aralık’ta bir adamı kurtarmak için 5 emniyet şube müdürü, onlarca savcı ve hakim, 6 bin dolayında emniyet mensubu kimi sürülüp, kimi ihraç edilip, kimi tutuklanıp silindir gibi ezilip çiğnendi.
‘YOLSUZLUK YAPANA HIRSIZ DİYEN İFTİRA ATMIŞ OLUR’ FETVASI
Saray’ın baş fetvacısı Hayrettin Kahraman, yaşanan olayların hemen ardından ‘yolsuzluğun hırsızlık olmadığı’ fetvasını verdi. 21 Aralık 2014 tarihli Yeni Şafak gazetesinde, yolsuzluk yapana ‘hırsız’ diyenin öbür tarafta “iftiracı” olarak hesap vereceğini yazdı:
“Dindar bir Müslümanın ağzından çıkan her sözün hesabının sorulacağı şuurunda olması ve buna göre davranması gerekir. Bu sebeple mesela yolsuzluk yapana “hırsız” diyemez. Derse yalan söylemiş, iftira etmiş olur.”
17-25 Aralık’tan 3 ay sonra 30 Mart 2014’te yapılan yerel seçimlerde bu toplum, yolsuzluğu ortaya çıkaranların cezalandırılmasını normal karşılayıp, rüşvetçileri ödüllendirdi. AK Parti, sandıktan yüzde 43,4 oy alarak birinciliğini pekiştirdi.
Kötülerin kaybetmeyip kazandığı bir toplumun yeni nesillere ahlak öğretmesi mümkün değil. Bunca hırsızın, arsızın, mafya babasının olduğu, liyakatsizliğin ödüllendirildiği bir toplumda ahlak durur mu?
Türkiye’de de tam bu oldu. Ahlak ve her türlü erdem ülkeyi terk etti. Ülke uluslararası her istatistikte en kötü sıralarda yer aldı. Türkiye “hukukun üstünlüğü” endeksinde hızla gerileyerek 117. sıraya, “yolsuzluk” endeksinde ise 78. sıraya düştü.
“Bayrak inmedi, ezan susmadı!” diye övünülen ülke fakirlik içinde sürünürken, bize satılan değerlerle övünmeyi kendine meziyet saymayan ülkeler, yolsuzluğun en az yapıldığı ülkelerden oldu.
Türkiye yolsuzluk sıralamasında Gambiya, Tanzanya, Gana, Senegal, Burkina Faso gibi ülkelerin bile daha önünde. Ülkeyi bu hale düşüren CHP’li belediyeler olmadı. Ülkeyi 22 yıldan bu yana yöneten AK Parti’nin icraatları yüzünden oldu.
- Kamu İhale Yasası’nı 187 kez değiştiren,
- Ülkeyi küresel suç çetelerinin üssü haline getiren,
- Memleketi mafyanın adalet dağıttığı bir ülkeye çeviren,
- Mülkiyet kavramını kökünden sarsan iktidar bu kötü sıralamaya Türkiye’yi reva gördü.
Bu ülkenin dörtte üçü fukaralık içinde kıvranıyorsa, bunun altında AK Parti iktidarları ve onun en tepesinde yer alan şahıs yüzünden. AK Parti iktidara geldiğinde bu ülkenin dış borcu 130 milyar dolardı, bugün 540 milyar dolar. 22 yılda 2 trilyon 750 milyar dolar (TL değil) vergi toplandı.
İktidar ise “Devletin kasasından 5 kuruş çıkmadan yapıldı!” diye tanıttığı projelere her yıl bütçeden milyarlarca dolar para aktarıyor.
Bugün gelinin noktada tarımla uğraşanlar ağlıyor, sanayicisi feryat ediyor, kurulu fabrikalar Mısır’a taşınıyor, ülkedeki gençler kendini yurt dışına atmaya çalışıyor. Dahası herkes yarına umutsuzlukla bakıyor.
İYİ Partili ekonomist milletvekili Erhan Usta, sadece Osmangazi Köprüsü’nde yaşanan yolsuzluğu anlatırken rakamların ürkütücülüğüne bakın.
- Otomobil geçiş ücreti: 795 TL
- Devletin ödediği katkı payı: 1.166 TL
- Şirkete toplam ödenen para: 1.961 TL
- Toplam yatırım maliyeti: 2.8 milyar dolar
- Garanti edilen gelir: 14 milyar dolar.
YOLSUZLUK AK PARTİLERE SERBEST, ÖTEKİLERE YASAK
CHP yönetimi, Ekim ayına kadar sıranın kendi partililere geleceğini görmek istemedi. Esenyurt’ta suç unsuru bulamayınca Belediye Başkanı Ahmet Özer’i 10 yıl önce “terörist” diye niteledikleri isimlerle yaptığı telefon konuşmalarını bahane gösterip görevden alıp hapsettiler. Şimdi de Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ı yolsuzluk gerekçesiyle görevden alıp hapse tıktılar.
Beşiktaş Belediye Başkanı Akpolat’ın yolsuzluk ve rüşvet çarkı içine girip girmediği ayrı bir tartışma. Ancak, AK Partili Ankara eski Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i bizzat kendi partilisi, “Parsel parsel sattı!” diye suçladı. Hakkında yeni yönetim tarafından 40 yolsuzluk dosyası ikmal edilip yargıya teslim edilmesine rağmen bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadı. Gökçek, bırakın hesap sorulmayı, ifadeye bile çağrılmadı.
Belediyelere ihaleye fesat karıştırmak, rüşvet ve yolsuzluk suçları gerçekten soruşturulsaydı, acaba bugün görevden alınmayan kaç AK Partili belediye başkanı kalabilirdi?
- Daha birkaç ay önce altın kaçakçılığından 3 MHP’li vekil partilerinden istifa ettirildi. Haklarında tek bir işlem yapıldı mı?
- Yunus Emre Enstitüsü’nde 12 milyar TL’nin bir yerlere aktarıldığı ortaya çıktı. Yönetim kadrosu darmadağın edildi. Kaçının hakkında işlem yapıldı?
- Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın eşi Rahmi Göktaş, MHP’li Semih Yalçın’ın oğlu görevlerinden istifa ettirildi. Haklarında hangi işlem yapıldı?
- 15 Temmuz Derneği’nde yönetimin neler yaptığı bizzat iktidar medyasında yer aldı. Hangisi hakkında hangi işlem başlatıldı?
TOPLUMUN ÜÇ KESİMİNE, İKİ UYKU İLACI VERİLDİ
Millete bu kez iki uyku hapı birden verildi. Biri fetihçi zihniyete sahip İslamcı ve milliyetçilere, öteki de Kürtlere. Birine “Suriye’yi emrimiz altına aldık!” aldatmacası, diğerine “Kürt sorununu çözüyoruz” elma şekeri!
Bu üç kesime verilen emzikle asgari ücrete ve emekli maaşına layık görülen dilenci zammı, geçim sıkıntısı, ülkenin soyulması, art arda gelen zamlar, geçim sıkıntısı unutturuldu. Hırsıza “hırsız” denmediği için de şimdi de kalkıp memlekete ahlak dersi vermeye başlandı.
Bütün bu acı tabloyu unutturmak ve hukuksuzlukları perdelemek için her gün kaç belediye başkanı tutuklanması gerekir dersiniz?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***